NE diyeceğiz şimdi? Daha doğrusu biz değil Abdullah Öcalan isimli terör başının, Türkiye devleti tarafından zehirlendiğini, tüm dünya kamuoyuna bir büyük suikast teşebbüsünü açıklıyormuş gibi, Roma’da basın toplantısı düzenleyerek ilan eden avukatları İrfan Dündar ile Mahmut Şakar ne diyecek diye soruyoruz.
Onlar yanıtlarını hazırlayadursunlar, Roma’daki açıklamanın hemen ardından ortaya atılıp:
"Öcalan’a kimyasal ve radyoaktif bir saldırı var ise, ki bilimsel verilerin böyle bir sonuç verdiği belirtiliyor, bunun sonuçlarının hiç kimsenin hesap edemeyeceği kadar ağır olacağını sorumluluğumuz gereği belirtme ihtiyacını duyuyoruz. Bu coğrafyada geri dönülmez tahribatlar yaşanabilir" tehdidini savunan DTP Genel Başkan Yardımcısı Aysel Tuğluk Hanım ne diyecek?
"Öcalan’ın yemeğine veya suyuna katılan maddelerle zehirlendiğini" öne süren Guiliano Pisapia isimli İtalyan avukata yönelik bir sorumuz yok. Belli ki ötekiler üflemiş o da ötmüş.
Aysel Hanımefendi’nin "bilimsel verilerinin" de "kimyasal ve radyoaktif bir saldırı"nın da külliyen palavra olduğu bizzat o sözleri kendisine atfettikleri uzman tarafından açıklandı.
Anımsayacaksınız, yukarıda sözünü ettiğimiz avukatlar, Abdullah Öcalan’ın saçından altı adet teli "saçta her türlü maddenin aranması" konusunda dünyaca ünlü bir uzman Dr. Pascal Kintz’e götürdüklerini, Kintz’in de yaptığı araştırma sonunda "Öcalan’ın saçlarında toksik metalden zehirlenme var" dediğini ilan etmişlerdi.
Bildiğiniz gibi bunun üzerine Adalet Bakanlığı derhal üç uzmanı görevlendirip Öcalan’ın saçından, idrarından, tükrüğünden ve dışkısından örnek alarak tahlil yaptırdı. Varılan sonuç da hiçbir tereddüde yer bırakmayacak bir dille açıklandı:
Zehirlenme diye bir şey kesinlikle yok.
Biz o "resmi" sonucu da bir kenara bırakıp, bu haberler karşısında Dr. Kintz’in dediklerine dönmek istiyoruz. O da diyor ki: "Ben hiçbir zaman Abdullah Öcalan’ın zehirlendiğini söylemedim. Saçların sahibinin doktor tarafından izlenmesi gerektiğini dile getirdim."
Bunlarla yetinmedik. Tanınmış Adli Tıp Profesörü Sevil Atasoy’la da konuştuk. O da Dr. Kintz’in son beyanını ve Adalet Bakanlığı tarafından görevlendirilen uzmanların vardığı sonucu destekledi.
Görüyorsunuz, Öcalan’ın hempaları (omuzdaş, arkadaş) kamuoyunu bulandırmayı, toplum huzurunu dinamitlemeyi amaçlayan bir kampanya başlatmış gibiler. Arada bir "kardeşlik, eşitlik" lafları edip ülkenin Anayasa’da açık açık yazılmış temel değerlerine saldırıyorlar. Altında bir gün ezilecekleri büyük bir badireyi davet ediyorlar.
Ne yazık ki siyasi iktidar bu gidişi boş gözlerle ve idraksiz bir kafayla izlemekle yetiniyor.
Aysel Hanımefendi’nin daha sonra "Açıklamamda kesinlikle tehdit söz konusu değil. Ben sadece öngörüde bulunuyorum" şeklindeki sözlerini esas alarak biz de anımsatalım:
Kendisinin de destek verdiği anlayışın ve gidişin "sonuçlarının hiç kimsenin hesap edemeyeceği kadar ağır olacağını" biz de kendi sorumluluğumuz gereği belirtme ihtiyacını duyuyoruz.