Bizde böyle olur...

TÜRKİYE’yi pek seven (!) dostlarımızın aylardır tutturdukları "Elif Şafak" davası, daha ilk duruşmada "Kitap bir bütün halinde incelendiğinde suçun yasal unsurları oluşmadığı gibi yeterli delil de bulunmadığı" için beraatle neticelendi.

Peki şimdi soralım...

Elif Şafak’ın 1915’li yılların olaylarını konu alan romanında "Türklüğe hakaret edildiğini" ileri süren avukat unvanlı şikáyetçiler, mahkemenin tek duruşmada verdiği karar karşısında acaba hiç utandılar mı?

Utanmayı bırakın... Pek sevdiklerini iddia ettikleri Türkiye’nin adının orada burada, aylarca "düşüncelerinden dolayı insanların hapis tehdidiyle yargılandıkları bir ülke" olarak geçmesine sebep olduklarını hiç düşündüler mi?

Gereksiz yere yaratılmış bu izlenimin bu ülkeyi sevenlerce değil ancak ona düşman olanlar tarafından yaratılabileceğini ve bunun manevi bir sorumluluk gerektirdiğini hiç tarttılar mı?

Biz bu sorulara "medeni" insanlar tarafından verilebilecek yanıtların, o kişilerin ağzından çıkabileceğine inanmıyoruz.

Eğer öyle bir nitelikleri olsaydı, dünkü duruşmayı izleyen Avrupa Birliği-Türkiye Karma Parlamento Komisyonu Eş Başkanı Joost Lagendijk’in salonda bulunmasına itiraz etmenin de en azından ayıp olduğunu fark ederlerdi. Hukukçu geçinen bu insanlar adaletin herkesin gözü önünde dağıtılmasının hak ve görev teşkil ettiğini bilmezse, neyi bilebilir?

Hadi onu bilemediler diyelim, ifade özgürlüğünü ihlal iddiasıyla açılmış öteki davalar sırasında yaptıkları gibi kaba kuvveti mahkeme önüne ve salonuna sokmanın da bu ülkeye kötülük olduğunu idrak ederlerdi.

Demek ki o düzeye gelmeleri için daha uzun süre beklemek gerek.

İkinci nokta olarak yargı sistemimizde yerleşik bir anlayışa da değinmek istiyoruz:

Elif Şafak’ın romanı nedeniyle yukarıda sözünü ettiğimiz gayretli kişilerin Beyoğlu Cumhuriyet Savcılığı’na başvurduklarını, savcının aşağı yukarı dün verilen karardaki gerekçeyle "takipsizlik" kararı verdiğini biliyoruz.

Bunun üzerine şikáyetçiler itiraz haklarını kullandılar. Dosyayı inceleyen İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesi, "Delillerin takdiri, kullanılan kelimeler, yazı içeriği ile suç unsurlarının mahkemesince değerlendirilmesi" için itirazı kabul etti ve zorunlu olarak dava açıldı.

Dava açıldı demek, sanığın 6 aydan 3 yıla kadar hapis cezası istemiyle yargılanması süreci başladı demek...

İyi de, her şey dosyada var ise... O dosyayı okuyan yargıç "Derhal beraat kararı verilmesi gereken hallerde" yararlanılacak hükümleri uyguladığını vurgulayacak kadar durumun net olduğunu söyleyebiliyorsa, koskoca Ağır Ceza Mahkemesi bu basit gerçeği göremez mi?

Bir tarihte haksız olduğu daha ilk bakışta anlaşılan bir tekzip yazısını gönderen yargıçla bir dostumuz arasında geçen konuşmaya tanık olmuştuk. Arkadaşımız, "Sayın yargıç, hiç mi dosyaya bakmadınız?" diye sorunca muhteremden, "Kardeşim ben önüme gelene imzamı basar, gönderirim. Aslında senin telefonuna da çıkmazdım ama adını bildiğim için konuşuyorum" yanıtını almıştı.

Biz de "maaşallah!" çekmiştik.
Yazarın Tüm Yazıları