MAKSAT kamuoyunun dikkatini çekmekten ibaret idiyse, çektiler. "Kadın Adayları Destekleme Derneği" (KA-DER) bu amaçla ünlü kadınlarımızı "takma bıyık" takıp basının karşısına çıkardı.
Önümüzdeki günlerde yol kenarındaki reklam panolarında bıyıklı kadınlar görecekmişiz.
Çünkü kadınlarımız Parlamento’yagirmek ve hak ettikleri düzeyde temsil edilmelerini sağlamak için başka çare bulamamışlar.
Önce temel düşüncemizi söyleyelim de, aşağıda diyeceklerimiz yanlış anlaşılmasın:
Kadının toplum içindeki yeri, o toplumun uygarlık düzeyini gösterir. Bir toplum kadını ne kadar ön plana çıkartıyorsa, sosyal yaşama ne kadar ortak ediyorsa, meslekte, iş yaşamında gelişmesini ne kadar kolaylaştırıyorsa ancak o kadar uygardır. Ancak o toplumun önü açıktır. Ve sizin o topluma güvenmeniz için her şey var demektir.
O nedenle kadınlar siyasette de ne kadar çok ve güçlü şekilde temsil edilirse, ülkemiz için o kadar iyidir.
Dahasını söyleyelim:
Meclis’teve genel olarak siyasette temsil edilen kadın, ayrıca laikliğin temel güvencesi olur. Çünkü anti-laik rejim, önce kadını köleleştirir.
Bu nedenle bugünkünden çok sayıda kadınımızın önümüzdeki seçime girmesini ve Parlamento’da yer almasını yürekten destekliyoruz.
Dostum Altan Öymen’in bir süre önce Radikal Gazetesi’ndeki sütununda teşhir ettiği utanç verici görüntümüzden ancak o zaman kurtulabiliriz.
Altan Öymen o yazısında Parlamentomuzdaki kadın üye sayısının sadece 24, kadın milletvekillerinin tüm sayıya oranının yüzde 4.4 olduğuna işaret etmişti. Oysa "kadın üye sayısının azlığı" yönünden bize en yakın ülke olan Macaristan’da bile oran yüzde 9.1 imiş.
Öymen’den aldığımız öteki rakamları kısaca aktaralım:
Almanya’da kadın parlamenterlerin tüm üyelere oranı yüzde 31.8; Avusturya’da yüzde 33.9; Belçika’da yüzde 34.7; İspanya’da yüzde 36; Hollanda’da yüzde 36.7;İsveç’te yüzde 45.3 imiş.
Tamam... Bizim kadın üyelerimizin sayısı da artsın ama acaba bunun yolu "billboard"lara çıkıp bağırmak mı? Bıyık takıp dikkat çekmek mi, yoksa siyasi partilere girip bilfiil çalışmak mı?
Biz bu kanaatimizi bir önceki seçimde de yazdığımız için kadın yazarlarımız başımıza yıldırım yağdırdılar.
Kimi bizi faşistlikle suçladı, kimi daha önce kapısından içeri girmediği parti, aday listesinde kendisini "seçilecek yere" koymadığı için demediğini bırakmadı.
Kimi de malum ve meşhur söyleme sığındı. "Kadınlara seçme ve seçilme hakkını Avrupa’dan önce biz vermişiz... Daha 1935’te bile kadın milletvekillerinin sayısı bugünkünden kat be kat fazla imiş... Erkekler kadınlara fırsat vermiyormuş... vs.vs."
İyi de, örneğin Avrupa Parlamentosu’na, Hollanda, Belçika, Almanya parlamentolarına giren Türk kadınların yaptığının yüzde birini siz burada yaptınız mı?
Öyle ya... Almanya’yı, Belçika’yı örnek gösteriyorsanız, kadınların orada yaptıklarından da kendinize pay çıkarmalısınız.
"Eşitlik" hakkınız. "Pozitif ayrımcılık" da hakkınız... Bunların kavgasını birlikte verelim. Ama bir zahmet siz de hiç değilse elinizi sıcak sudan soğuk suya sokacak kadar fedakárlık yapın...