Paylaş
Adınız bir kere kötüye çıkmıyagörsün: Ondan sonra ‘‘vur abalıya!’’ misali gelen de vuruyor, giden de!
Türkiye birçok konuda maalesef bu duruma düşmüş bir ülke. ‘‘İşkence’’ mi dendi, akla hemen ‘‘Türkiye’’ adı geliyor. Genel anlamda ‘‘insan hakları ihlalleri’’ mi dendi? Durum değişmiyor.
Nitekim Gazetecileri Koruma Komitesi (Committee to Protect Journalists) (CPJ), 1997 yılına ilişkin raporunda ‘‘Türkiye'de 29 gazetecinin hapishanelerde bulunduğunu, bu nedenle Türkiye'nin dünyada en çok gazeteci hapseden ülke olmaya devam ettiğini’’ ileri sürdü.
Bu payeyi (!) bize zaten merkezi New York'ta bulunan bu kuruluş vermişti. 1994'ten itibaren Türkiye hep öyle anıldı. Öteki önemli meslek örgütleri de, örneğin International Press Institute; World Association of Newspapers ve başkaları, her fırsatta bu lafı tekrarlayıp durdular. O hale geldi ki, utançtan kimsenin yüzüne bakamaz olduk.
Nitekim CPJ, örneğin geçen yıl da, ‘‘1996 sonu itibariyle Türkiye'de 78 gazetecinin hapiste bulunduğunu’’ ileri sürdü. .
Onlara, bu rakamın sağlıklı olmadığını bildirdik. Sonra da, ‘‘1997 yılındaki durumu birlikte araştıralım. Temin edebildiğimiz bilgileri birbirimize aktaralım. Sadece gazetecilik işlevi nedeniyle suçlu bulunmuş kaç gazeteci hapisteyse birlikte tespit edelim’’ dedik.
Razı oldular. Basın Konseyi ile CPJ birlikte çalıştık. Bu amaçla Adalet Bakanlığı'ndan bilgi istedik. Teşekkürle belirtelim: Adalet Bakanı Oltan Sungurlu'nun yakın ilgisini gördük. Bize tüm davalarla ilgili dosyaları temin etti. Hepsini tek tek inceledik. Bununla kalmadık, eldeki bilgileri CPJ ile birbirimize aktardık. Neticede, sadece kendi yasalarımıza göre değil Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi hükümlerine göre de, Türkiye'de 1997 sonu itibariyle, İsmail Beşikçi'den başka ‘‘gazetecilikle ilgili işlevi nedeniyle hapishanede bulunan kimse olmadığı’’ sonucuna vardık.
Bu o kadar şaşırtıcı bir sonuç idi ki, tüm bilgileri tekrar taradık. Dahası, bu defa ‘‘Avrupa Konseyi İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 10'uncu maddesini bile kısıtlayıcı bulanların görüşüyle’’ hareket ettik. Örneğin Avrupa Konseyi İnsan Hakları Mahkemesi, 25 Kasım 1997 tarihinde verdiği bir kararda ‘‘PKK'yı övücü bir demeci’’ nedeniyle 12 ay hapse mahkûm olan Mehdi Zana'nın bu eylemini, ‘‘Düşünceleri ifade özgürlüğü’’ kapsamında saymamış, yani mahkûmiyeti yerinde bulmuştu. Oysa biz ‘‘bu bile düşünceleri ifade özgürlüğü sayılsaydı ne olurdu?’’ diyerek baktık. Neticede CPJ'in 29 dediği sayının en çok 11 olabileceğini gördük. Nitekim CPJ Direktörü William A.Orme Jr. ile 26 Şubat 1998 günü Ankara'da Başbakan ve bakanlarla görüştük. Bu 11 gazeteciye özgürlük istedik.
Şimdi hâlâ ‘‘Türkiye'de 29 gazeteci hapiste’’ diyorlar.
Türkiye'de durum iyi değildir. Çünkü bir gazetecinin bile hapiste olmasını savunmak imkânsızdır. Ama Türkiye'ye yapılan da insafsızlıktır.
Paylaş