PEK çoğu İstanbullu olmak üzere Türkiye’nin dört bir tarafından gelen binlerce insan önceki gün, Sevinç İnönü’nün, "Güzel insan, canım eşim, güle güle" yazılı bir çelenkle ebediyete uğurladığı Erdal İnönü için önce camide, sonra Zincirlikuyu Mezarlığı’ndaydı.
Türkiye’nin -deyim yerindeyse- en itibarlı kabristanında...
Ama daha kapısından girerken karşınıza Azrail Aleyhisselam adına tebligat memurluğu üstlenmişler gibi kocaman bir yazı çıkıyor:
"Bütün canlar ölümü tadacaktır!"
Aksini iddia eden mi var? Yaşam elbet ölümle noktalanan bir süreçtir. Bunu insanların gözüne sokmanın yararı ne? Bunu yazmanın psikolojik etkisi ne? İslam dininin, her karşılaştığın insanın gözüne yerli yersiz "ölümü" sok diyen bir emri mi var?
Bir dini sevimli kılan onu sevgi, coşku, mutluluk veren boyutlarıyla anımsamak ve yaşamak mı, yoksa her fırsatta ölümü ileri sürmek mi?
Biz "din" üzerine görüş ileri sürmeye kendimizi yetkili görmeyiz. Ama İslam alimlerinin konuya niçin bir de bu açıdan bakmadıklarını merak ederiz?
Zincirlikuyu’dayız. Binlerce insan daha cenaze kabristana girmeden, ebedi istirahatgáhı olarak ayrılan mezar çevresinde bekleşiyor.
Güvenlik amacıyla en az bin polis görevlendirilmiş. Yol gösteriyorlar. Ama güvenliği düşünenler, ailenin böyle bir günde tören düzenleme işiyle meşgul olamayacağını akıl etmemişler.
Nitekim az önce Teşvikiye Camii’nde yaşadığımız manzaranın çok daha düzensizi burada da var.
Teşvikiye’de hiç değilse "başsağlığı" dilemek için gelenlerin sıraya girmesini sağlayan bir kordon ve halı konmuş, ailenin yeri belirlenmiş, bu olayı izleyecek gazeteciler -özellikle kameramanlar- için platform yapılmıştı.
Burada o ihtiyacı düşünen hiç olmamış.
Herkes Erdal İnönü’ye sevgisini, saygısını göstermek isterken orada daha önce defnedilmiş insanların kabirleri aynı kişiler tarafından ayaklar altında çiğneniyor.
Ne aile için bir yer ayrılmış, ne medya düşünülmüş, ne dua okuyacak din adamları, ne de törene gelen halk hesaba katılmış.
Zaten bunları bugünküler değil, geride kalan 1400’den fazla sene zarfında yaşayan kuşaklar düşünmüş olmalı, kuralını koymalı, düzenini kurmalıydı. Bu cenaze törenlerini panayır karmaşasından kurtarmalıydı.
Biz bu dediğimizi her fırsatta dile getiririz. Çünkü bu kusurun, bu eksiğin dinde değil, bizde olduğunu düşünürüz. Şimdiki Diyanet İşleri Başkanımız da dahil olmak üzere yetkililere yüz yüze görüşmelerimizde kaç kere aktardığımız görüşlerimizdir bunlar.
Gerçekten, niçin Hıristiyanların,Musevilerin kabristanı bakımlı olur, ölüleri bir saygıyla uğurlanır da, sıra bizimkine gelince -eğer devlet töreni yapılmıyorsa- her şey karmaşa içinde yürür? Kabristanlarda bir ölüye saygı göstermek için bazen on, bazen yüz ölünün ahı alınır.
Hadi 1400 sene geride kaldı diyelim. Hiç değilse bundan sonrasını düzeltmek ve bu ulusun uygarlık düzeyine uygun hale getirmek mümkün değil mi?