Bir kere başlayınca

BOŞUNA nefes tüketip duruyoruz. Oysa Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) hem MKYK üyesi, hem Kütahya milletvekili hem de Başbakan Tayyip Erdoğan’ın "Danışmanı" olan Hüseyin Tuğcu’nun dünkü Referans Gazetesi’nde yayınlanan sözlerini okursanız, günlerdir tartışılan "mahalle baskısı" olur muymuş, olmaz mıymış görürsünüz.

Konu malum... Yeni Anayasa eğer "üniversitelerde türbanı serbest bırakırsa" aynı yerdeki başı açık öğrenciler üzerinde bir baskı oluşur mu, oluşmaz mı?

İlahiyat Profesörü Beyza Bilgin dün, "Oluşur" diyordu.

Tabii siz Beyza Bilgin’e değil, bu Cumhuriyeti kuran Mustafa Kemal Atatürk’ten de ileri görüşlü aydınlarımıza sorunuz. "Dini inanç"la "siyasi görüş ve kanaat" arasındaki mahiyet farkını göremeyen, ikisini aynı terazide tartan ukala yazarlara sorunuz. Sorarken de, tertemiz inanç sahiplerinin değil, "yobaz" dediklerinizin "görüş değiştirdiğine ve özgürlüğe izin verdiğine hiç tanık oldunuz mu?" demeyi unutmayınız.

O tartışma bir yana... AKP milletvekili Tuğcu, "mahalle baskısı"nın ne kadar olağan sayılması gerektiğini "AKP iktidarından ihale almak isteyen müeahhitler" örneğinde açıkladı. Bay Tuğcu, "devletten iş alacak müteahhitlerin eşlerinin örtünmeye başladığı" yani "mahalle baskısının bilfiil yaşandığı" iddiası karşısında:

"Evet, tabii ki bunlar olabilir (...) Elbette iş alacaksa, iş yapacaksa kendine çekidüzen verecek" dedi. Bay Tuğcu’ya göre iş almak isteyen müteahhit "Bu yönetimin (AKP’nin) durumuna göre şekillenecek"miş.

Görüyorsunuz değil mi? Bu mahallede iş yapacaksan önce "mahallenin baskısına göre şekillenmen" gerekir diyor adam.

Zaten bu "mahalle baskısı" öyle elle tutulan, gözle görünen bir şey değildir. O söylenmeden yaşanır. Nitekim "mahalle baskısı" şimdi her yerde hissedilir oldu. Son bir örnek Ankara’nın Gölbaşı İlçesi’nden... Bir mağazanın çalışanları, vitrindeki cansız mankenlere yeni elbiseleri giydirecekleri zaman, çıplak mankenlerin üstünü gazete káğıtlarıyla örtmüşler.

Nezaketten değil, düpedüz insanların cansız mankenlere bakınca tahrik olacağı veya abdestlerinin bozulacağı düşüncesinden... Yani mahalle baskısından...

Bunu biliyoruz, çünkü Ağustos 2004’de buna benzer bir karar İran’da uygulamaya konmuş ve "vitrin mankenlerinin vücut hatları belli olmayacak şekilde giydirilmesi" zorunluğu getirilmişti. Orada kalınmadı... Kadın iç çamaşırı satan mağazalarda erkek tezgáhtarların çalışması da yasaklandı.

Siz bir kere bu yola girmeyegörün... Sonu yoktur. Nitekim 14 Mayıs 2007’de İran Havalimanları Emniyet Müdürü General Mahmud Botşekan, "Son üç haftada kötü örtünen 50 kadının İslami kurallara uymadıkları için iç ve dış hatlarda uçağa binmelerine engel olduklarını" iftiharla açıkladı.

Bitmedi... Hemen aynı tarihlerde yani 8 Mayıs 2007’de de İran televizyonlarında yayımlanan ve İran’da çekilmiş olan tüm TV dizilerine "namaz kılma sahnesi" konulması zorunlu kılındı.

Şeriatı bir kere ateşleyince durma şansı var diyene hiç rastladınız mı?
Yazarın Tüm Yazıları