MÜTHİŞ bir fırtına, bir kasırga üzerimizden geçmiş gibi olduk. Birkaç gün önceki dengelerimiz bozuldu.
Açıklamakta zorlandığımız olayları yaşadık. Görmediğimiz gerçekler karşımıza çıktı. Allak bullak olduk.
Örneğin, Hrant Dink’in eşi Rakel Dink’in o çarpıcı, etkileyici konuşması yüzümüze bir ayna tuttu:
"(Hrant’ı öldürenin) Yaşı kaç olursa olsun; 17-27 olsun... Katil kim olursa olsun. Bir zamanlar bebek olduğunu biliyorum. Bir bebekten katil yaratan karanlığı sorgulamadan hiçbir şey yapılamaz kadeşlerim!"
Tamam... Eğer 17 yaşında bir çocuk, planlı bir cinayetin baş aktörü oluyorsa, o toplumda aynen Rakel Dink’in söylediği gibi, "bebeklerden katil üreten" bir karanlık yahut kara delikler var demektir. Bu sırf bize özgü bir hastalık veya bir sorun mudur? Tüm dünyayı saran şiddet dalgasının -eline otomatik silah alıp okul basan ve arkadaşlarını kurşun yağmuruna tutan öğrenciler en gelişmiş ülkelerde yetişmiyor mu?- Türkiye’deki yansıması mıdır? Bunun yanıtını vermek uzmanlara düşer. Ama en azından Rakel Dink’in dikkatimizi çektiği vahim bir gerçek karşımızdadır.
Hrant Dink’in ölümü Türkiye’yi ayağa kaldırmasaydı, hastalığın bizim toplumumuza özgü olduğunu düşünebilirdik. Oysa İstanbul’un en az yüz bin insanı tanımadıkları, sadece fikri uğruna katledilen bir gazeteci olduğunu, belki de öldürüldükten sonra öğrendikleri insanın acısını yüreğinde duydu. Tamamen insani nedenlerle yollara döküldü.
Bundan daha büyük, daha asil, daha insani ve daha olgun bir toplumsal tepki örneği gösterilebilir mi?
O zaman Rakel Dink’in gösterdiği gerçek ile bu gerçeği yan yana koyup bir açıklama yapmamız lazım.
Türk halkı hepimizin göz ardı ettiği şu gerçeği sergiledi:
Cumhuriyetin kuşakları, çok sağlıklı ve hümanist bir eğitim felsefesiyle yetiştirildiler. Cumhuriyet, yeni kuşaklara ne şu ülke senin düşmanındır, dedi ne de bu halkın (ulusun) seninle kan davası var diye bir mesaj verdi.
Okullarımızda öğretilenlerin özü "düşmanlıklar geçicidir, insanlar eşittir, sevgi esastır" diye özetlenebilecek kadar açık ve basittir. O nedenle biz ne tehcir olaylarını ve onunla yaşanan trajedileri öğrendik, ne Ermeni çetelerinin camilere doldurup yaktığı insanlarımızın davacısı olduk, ne de Rum çetelerinin yaptıklarındanve onları silip süpüren Topal Osman’ın mücadelelerinden haberdar olduk.
Cumhuriyet kuşaklarının zihinleri ve yürekleri temiz kalsın diye tarihin o sayfaları ders kitaplarında yer almadı. Nitekim Osmanlı İmparatorluğu döneminde Rumeli’de yaşayan Türklerin maruz kaldığı mezalimi, örneğin Yunan,Bulgar ve Sırp çetelerin insanlarımıza uyguladığı soykırımı o yüzden kendi kitaplarımızdan değil Justin McCarthy’den öğrenmek zorunda kaldık.
Bu gerçeği yazıyoruz... Okul çağındaki çocuklara Türk düşmanlığı aşılayan sadece Ermenistan ve Yunan/Rum yetkilileri değil, uygarlıklarıyla övünen Batı devletleri de halkımızın Hrant Dink olayında sergilediği insanlıktan belki ders alırlar diye...