ÇOK şeyi konuştuk ama fırsat bulup önümüzdeki üç beş ay içinde yeni bir cumhurbaşkanı seçmemiz ihtimali üzerinde duramadık. Oysa Cumhurbaşkanlığı Basın Başdanışmanı Ahmet Sever, 21 Ekim günü yapılacak anayasa referandumunda (halk oylamasında) seçmenlerimiz, "Cumhurbaşkanını ’TBMM’ değil ’halk’ seçsin" derse, Sayın Abdullah Gül’ün aday olacağını açıkladı.
İlginçtir, muhalefette ne bir ses, ne de bir nefes var... Birleşip bir adayla ortaya çıkmayı nedense tartışmıyorlar bile.
Onların aklı başına gelene kadar biz mevcut durumu tartışmaya mecburuz.
Bazı meslektaşlarımız da değindi:
Sayın Abdullah Gül herkesin bildiği gibi 28 Ağustos 2007 tarihinde TBMM tarafından "11. Cumhurbaşkanı" olarak seçildi.
Oysa halkoylamasında kabul edilirse yürürlüğe girecek olan 5678 sayılı yasanın "Geçici 19’uncu maddesi" aynen şöyle diyor:
"On birinci cumhurbaşkanı seçiminin ilk tur oylaması, bu Kanunun Resmi Gazete’de yayımını takip eden kırkıncı günden sonraki ilk pazar günü, ikinci tur oylaması ise ilk tur oylamayı takip eden ikinci pazar günü yapılır."
Demek ki 21 Ekim’de yapılacak halkoylamasında "evet" oyu fazla çıkar da 5678 sayılı yasayla getirilen hükümler yürürlüğe girerse, en geç 9 Aralık’ta yeni cumhurbaşkanı seçimi için halkımız sandık başına gidecek.
İlk oylamada adaylardan biri geçerli oyların en az yüzde 51’ini alamazsa, bir sonraki oylama çok muhtemelen 23 Aralık Pazar günü yapılacak. Yasaya göre böylece "on birinci" cumhurbaşkanı seçilmiş olacak.
İyi de "iki adet on birinci cumhurbaşkanı" olur mu?
Şu anda halkoyuna sunulmasıyla ilgili işlemler yürüyen 5678 sayılı yasada, 21 Ekim tarihinde halkoylamasına sunulacak metni o tarihten önce değiştirmezse bir hukuk garabeti karşımıza çıkacak. Çünkü "Acaba 28 Ağustos tarihinde seçilmiş olan zat mı bizim onbirinci cumhurbaşkanımızdı yoksa Aralık 2007’de seçilen mi?" sorusu uzun zaman gündemde kalacak.
Diyelim ki -bizim hesabımıza göre- 9 yahut 23 Aralık tarihinde Abdullah Gül, "11/A" sayılı Cumhurbaşkanı olarak ve 5 yıl görev yapmak üzere seçildi.
O zaman -muhtemelen- biri 1982 Anayasası’nın verdiği yetkilerle; diğeri de Adalet ve Kalkınma Partisi’nin benimsemiş göründüğü yeni anayasa taslağının düzenlediği yetkilerle görev yaptığı iki dönem olacak.
Bugünkü yetkileri bol. O nedenle "halkoyuyla" seçilmiş bir cumhurbaşkanı olarak bu yetkileri pervasızca kullanabilir. Çünkü arkasındaki en az yüzde 51’lik bir oy desteğinden güç alır.
Ama yeni taslak yasalaşırsa, Çankaya Köşkü’nde artık sembolik bir figür olarak kalacaktır.
Gerçi anayasa taslağında,parlamenter sistemlerde de halk tarafından seçilmiş cumhurbaşkanı örneklerinin bulunduğu bildiriliyorsa da, bunun altı kaval, üstü şişane denen türden bir uygulama olacağı da anlaşılıyor. Çünkü o takdirde halktan yetki alarak iktidara gelen Başbakan ile ondan daha güçlü bir desteği halktan alarak seçilmiş Cumhurbaşkanı arasında "Aslında ben daha güçlüyüm" düşüncesinden doğan sorunlar çıkacak.