Oktay Ekşi: Bir CASA yolculuğu anısı...






Oktay EKŞİ
Haberin Devamı

Bu, CASA uçağı öteden beri bizi irkiltir. Hakkında çok şey bildiğimizden değil, daha İspanya' dan ilk CASA uçaklarının alımı söz konusu olunca çıkan dedikodular nedeniyle güvenimizin sarsılmış olmasından. Ama yine de bu uçaklardan biriyle üç-dört yıl önce bir yolculuk yaptık.

Ama, hani söylerler ya... ‘‘Ne yolculuktu?’’ diye... Öyle bir yolculuk.

O tarihte Cumhurbaşkanı olan Sayın Süleyman Demirel'in Sekreteri Emel Yatmaz Hanım, 1996'nın yaz aylarında bir gün telefon ederek ‘‘Sayın Cumhurbaşkanı, Karkamış Barajı'nın temel atma törenine sizi de davet ediyorlar. Kendileri bu daveti iletmeye beni memur ettiler’’ dedi. Ben de ‘‘memnuniyetle’’ diyerek Ankara'ya gittim.

Ertesi sabah Etimesgut Havaalanı'nda gazeteci dostum Kurtul Altuğ'la karşılaştım. O da benim gibi davet edilmişti.

Çağrı şekline bakıp kendimizi ‘‘önemli konuk’’ sandığımız için Cumhurbaşkanı'nın özel uçağı ile gitmeyi umuyorduk. Ama havaalanına gidince karşımızda askeri nakliye uçağı ‘‘CASA’’yı bulduk. Tabii keyfimiz kaçtı ama, ‘‘bırakıp geri dönersek ayıp olur’’ diye katlandık ve Şanlıurfa'ya uçtuk. Kafilede merhum Münif İslamoğlu, eski Bakan Ekrem Ceyhun, gazeteci Hulusi Turgut dahil yaklaşık 20-25 kişi vardı.

Törenden sonra Şanlıurfa'dan aynı uçakla havalandık. Saat 18'de Etimesgut'a inmemiz planlanmıştı. Ancak Ankara'ya yarım saat kala hava koşulları kötüleşmeye ve uçak müthiş şekilde sarsılmaya başladı. Telaşlandık, ‘‘Etimesgut'a inemiyorsak başka bir alana insek’’ diye kabindeki astsubaya istek ilettik ama, astsubay hiç yüz vermedi. Gördüğümüz muamele ‘‘Cumhurbaşkanı konuğu’’ndan çok, bir yerden diğerine nakledilen bir çuval patates yahut bir sandık domatese yapılandan farksızdı.

Derken Kurtul Altuğ'un zorlamasıyla ‘‘Etimesgut havaalanının inişe müsait olmadığını, Esenboğa'dan izin beklendiğini’’ öğrendik. Böylece geçen müthiş sarsıntı ve türbülanslı yarım saatin ardından Esenboğa'ya ineceğimizi söz konusu astsubay lütfen söyledi. Ancak tam piste inerken soldan aldığımız bir rüzgár, uçağı pist dışına itti. Neyse ki -herhalde- aynı anda gaza basan pilot uçağı tekrar havalandırdı. Biz de tam ecel teri dökerken bir anda ‘‘kurtulduk’’ diye sevindik.

Tekrar yükselince yukarıda girdiğimiz bir bulut kümesi çilemizin bitmediğini gösterdi. Anlaşılan bir ‘‘dolu’’ bulutuna girmiştik. Uçağın camları, gövdesi, her yeri makineli tüfek ateşine tutulmuş gibi ses veriyordu. Böyle belki 5, belki 10 dakika havada dayak yedik. O kadar ki daha önce çektiğimiz korku bunun yanında hiç idi. Ama ardından yine koyu gri renkteki bulutlar bizi oradan oraya savurdu durdu. Yarım saat daha bu şekilde çalkalanıp savrulduktan sonra Etimesgut'a indik.

İndiğimizde karşımızda bir ‘‘geçmiş olsun’’ diyen bile bulamadık. Ve ‘‘Bir daha CASA ile yolculuk mu? Tövbe!’’ dedik.

Yazarın Tüm Yazıları