Beyhude çaba

Keşke Cumhurbaşkanlığı adına Basın Merkezinden yeni bir açıklama yapılmasaydı da, Sayın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün, Suudi Arabistan Kralı Abdullah Bin Abdülaziz El-Suud’u kaldığı otelde ziyaret etmesi meselesini bir kaç hafta yahut birkaç ay sonra unutulmaya terk etseydik.

Hem yanlış yapıyorlar -Basın Merkezi değil, öteki yetkililer- hem de hatalarını düzeltecekleri yerde üstüne çıkmaya çalışıyorlar. Bunun için de Basın Merkezi’ni kullanıyorlar.

Neymiş?

Cumhurbaşkanı Gül, bundan önce de Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad’ın kaldığı Camlı Köşk’e gitmişmiş.

Oraya Suriye Devlet Başkanı’nın daveti üzerine mi gitmiş?

Konuk devlet başkanının "sizi bekliyoruz" türü bir çağrıda bulunmasının ayıbı, onu yapana aittir. Ama öyle bir çağrı olunca gitmenin faturası, bunda bir yanlışlık olduğunu -bir başka ifadeyle böyle bir ziyaretin temsil ettiğiniz ulusun onurunu zedeleyeceğini- görmeyene kesilir.

Kaldı ki Camlı Köşk’ün Çankaya Köşkü’nün bir parçası olduğunu, bunun bir otele gitmekle farklı bir algılamaya yol açacağını da görmek gerekir.

Bitmedi...

Meğer bu ziyaretin sebeplerinden biri de "Suudi Arabistan’da, yüzbinden fazla vatandaşımızın" bulunuyor ve iş yapıyor olmasıymış. Nitekim Suudi Arabistan söz konusu şirketlerimize "ev sahipliği" yapıyormuş ve esasen "bölgesel konularda yakın istişare içinde olmamız gereken bir ülke" imiş.

Sevsinler!

Aynı ölçülerle meseleye bakacak olursak, resmi rakamlara göre 2 milyon 700 bin insanımızın yaşadığı Federal Almanya’nın Cumhurbaşkanı Türkiye’ye geldiği zaman hepimizin ona kul köle olmamız ve kapısında nöbet tutmamız gerekir. Hatta kaldığı yerdeki otel hizmetlerini de kabinemizin üyeleri üstlense iyi olur.

Şunun aslını konuşsak iyi edeceğiz.

Hem Sayın Cumhurbaşkanı, hem de Sayın Başbakan belli ki Arap’lara "Kavm-i necip" (soylu toplum) diyen o Osmanlı kalıntısı anlayışı zihinlerinin gerisinden hálá tasfiye edememişler. Araya bir de "iki kutsal caminin koruyuculuğu" girince, ayarı tutturamamışlar.

Zaten Kral hazretlerine -makul hiç bir gerekçesi yokken- tutup Devlet Şeref Madalyası verilmesi de aynı ölçüsüzlüğün bir başka yansıması olsa gerek.

Gerekçeden söz etmişken belirtelim:

"Madalya ve Nişanlar" hakkındaki 2933 sayılı yasa, bu madalyanın "Türkiye Cumhuriyeti’nin bekası (ölümsüzlüğü), ülkenin ve milletin bölünmez bütünlüğü, toplumun huzuru" gibi Kral hazretlerinin senede bir kere olsun aklından geçmeyen konularda "üstün yararlık gösteren Türk ve yabancılara verilebileceğini" söylüyor.

Nitekim madalyayla ilgili Bakanlar Kurulu kararında, Kral’ın "iki ülke arasındaki ilişkileri güçlendirmesi" gibi enti püften bir gerekçeyle bu madalyaya layık görüldüğü bildiriliyor.

Asıl mesele, "madalya"da değil. Asıl, yasaların verdiği yetkileri kullanırken, o konuda hepimize örnek olması gerekenlerin bu kadar sorumsuz olmalarıdır bizim sorunumuz.
Yazarın Tüm Yazıları