TANINMIŞ tarih profesörü Kemal Karpat, bir ay kadar önce Başbakan Tayyip Erdoğan’a bir mektup yazmış. Özetini okuyunca "dostça" bir yaklaşım sergilediğini düşündük. Çünkü bize çok doğru görünen tavsiyelerde bulunmuş.
Prof. Karpat’ın dediklerine gelmeden önce belirtelim:
Keşke Başbakan Tayyip Erdoğan bir politikacı gibi değil bir devlet adamı gibi hareket etse dedik. Ama itiraf edelim ki bugüne kadar Sayın Başbakan’ıno gradoda olduğunu düşündüren hiçbir belirti göremedik.
Ama umudumuzu kesmeyelim...
Biliyorsunuz Tayyip Erdoğan, yakın günlerde ülkemize gelen Papa XVI. Benekdikt’le görüşmek bir yana, elini bile sıkmaya razı değildi. Oysa duygularını bir kenara koyup aklıyla hareket etti. Bu sayede, yurdumuza çok zarar verebileceği tahmin edilen bir gezi, tam tersine çok olumlu sonuç verdi. Hem kendisi hem de Türkiye bu sayede dünya kamuoyundan çok olumlu puanlar aldı...
Bakarsınız burada da bir perde açılır ve biz -inşallah- haksız çıkarız.
İsterseniz şimdi o ihtimali bir kenara bırakıp Sayın Karpat’ın mektubuna dönelim.
Prof. Karpat, Tayyip Erdoğan’a "Büyük bir tarihi fırsatı kaçırmamaları" için bazı gerçekleri göstermek gereğini duymuş. Örneğin, "İktidarsınız ama hakkınızda hálá Milli Görüş’ten ve İslamcı bir rejim kurmaktan vazgeçmediniz gibi şüpheler, korkular var. Bu şüpheleri gidermeye çalışınız" demiş.
Şimdi sakin sakin soralım:
Yok mu?
Eğer yok ise, -tüm öteki kanıtları bir kenara koyalım- eğitim sistemini ve kurumlarını dinselleştirmeyi amaçlayan çabalar neyi ifade ediyor?
"Modern devletin İslam’a tercüme edilerek kullanılması bizim açımızdan önemli mahzurlar doğuracaktır" diyen ve "Cumhuriyet kavramının aslında artık bizim için çok fazla bir mana ifade etmediğini söylememiz de mümkündür" diyerek düpedüz şeriat isteyen bir kişiyi devlet bürokrasisinin başına oturtmak, hangi amaca hizmet ediyor?
Sayın Erdoğan, bu tutumu devam ettiği sürece, Prof. Karpat’ın, "Herkesi ikna edecek, insanlarda şeriat korkusunu yok edecek, dindara da, dinsize de güven verecek bir felsefe ortaya koyunuz. Partinin ilerideki hareketini tayin edecek prensipler açıklayınız ve bu prensipleri partinize kabul ettiriniz ve sizden şüphe edenlere bir güven hissi veriniz" şeklindeki tavsiyelerini yerine getirebilir mi?
Prof. Karpat, "Kadrolaşmalar vs. gibi şeyleri inkár edemezsiniz. Bundan korkanlar var. Bu yüzden çıkıp ’Biz İslamcı bir rejimi ya da alabildiğine muhafazakár bir hayatı getirmeyi asla amaçlamıyoruz. Zaten halkımız da bunu istemiyor. Biz halkımızın oyuna, isteğine uyuyoruz’ demelisiniz" diyor.
Kamu kurumlarındaki en alt düzey memura kadar herkesi, "Bizden mi değil mi?" ayrımına tabi tutan, kendilerinden saymadıkları kişilere terfi etme, huzur içinde çalışma hakkı tanımayan bir zihniyetin, Karpat’ın sözlerine kulak vermesini beklemek biraz fazla saf olmayı gerektirmiyor mu?