CEZAEVİ, daha adından itibaren soğuk bir kavram. Tanrı, özellikle suçu olmayan kimseyi oraya düşürmesin.
Lakin adaletin "suçlu" bulduğu insanı da sarayda ağırlayacak değilsiniz.
Belçika’da yargılanıp çeşitli cezalara çarptırılan DHKP/C mensubu teröristlerin oradaki cezaevi koşullarından çok şikáyet ettikleri bildiriliyor.
Bunlardan Bahar Kimyongür isimlisi "tecrit" hücresinde bırakılıyormuş. Ziyaretleri çok kısıtlı tutuluyor ve zırhlı camlar arkasında gerçekleşiyormuş. Kendisine günde sadece bir defa yemek veriliyor, kitap okumasına izin verilmiyor, tuvaletinde su bulunmuyor, hücresi çok kötü kokuyor ve yerdeki çok pis bir yatakta yatıyormuş.
Bruges hapishanesinde bulunan Musa Asoğlu ile Şükriye Akar Özordulu da, 30 Ekim’den beri, "tutukluluk koşullarını protesto etmek amacıyla açlık grevi" yapıyorlarmış. Bunlar hücrelerinde "sürekli izleniyor", o nedenle hücre ışıkları 24 saat açık tutuluyormuş.
Belçika cezaevlerinden şikáyet edenlere insanın, "Türkiye’nin hiç değilse bu konuda oradakinden iyi kurumları olduğunu anlamışsınızdır" diyesi geliyor.
Oysa dün Tutuklu ve Hükümlü Aileleri Yardımlaşma Derneği (TAYAD) üyesi bir grubun, Amerikan haber ajansı Associated Press’in (AP) Ankara bürosunu basarak eylem yaptıkları ve pencerelerden "F tipi hapishanelerde 122 kişi öldü. Tecrit’e son!" diye bağırdıkları bildiriliyordu.
"F" tipi cezaevleri bildiğiniz gibi son 6 senede yapıldı. Tutuklu ve mahkûmlar 1 ve 3 kişilik odalarda kalıyorlar. Hürriyet’te bugün okuyacağınız gibi, bu cezaevlerinde terör ve organize suç failleri ile diğer cezaevlerinde tehlikeli davranışları görülen tutuklu ve hükümlüler barındırılıyor.
Her biri 370 kişilik "F" tipi cezaevlerinde, mahkûmların eğitilerek topluma kazandırılması için, meslek eğitimine yönelik çeşitli atölyeler, kütüphane, kapalı çok amaçlı salon, açık hava spor sahası ve kantin bulunuyor. Halen Türkiye’de 12 adet "F" tipi cezaevi bulunduğu bildiriliyor.
Bu bilgiler ışığında bakınca "Cezaevlerinde tecrite son" gerekçesiyle ölüm orucuna yatan ve bu yüzden hayatını kaybeden 122 kişinin kendi canına boşu boşuna kıydığı ortaya çıkıyor. Çünkü imkán olsa ve "Hadi evladım git de Belçika’daki hapishanede yat!" deseniz oradaki durumun Türk cezaevlerinden çok daha kötü olduğunu anlarlardı.
İnanmayan New York’ta tutuklanan eski Bakan Cavit Çağlar’a yahut Fransa’da 16 ay cezaevinde kalan Alaattin Çakıcı’ya sorsun.
Zaten Türkiye bir tuhaf ülke... Biliyorsunuz Abdullah Öcalan isimli başterörist cezasını çektiği İmralı hapishanesinden nerdeyse dünyayı idare etmeye kalkıyor. Ortalama her ay, avukatları aracılığıyla áleme talimat veriyor. Örneğin, "Şu tarihe kadar sorun çözülmezse PKK’nın ateşkes kararını kaldırmasından ben sorumlu olmam" diyor. Kimse de "Bu adam bir terör mahkûmu mu, yoksa bir siyasi lider yahut askeri komutan mı? Fransa’da hapis yatan Carlos (Çakal), değil demeç vermek, burnunu gösterebiliyor mu?" diye sormuyor.