Başbakan haklıdır...

ÖNÜMÜZDE çok değil, bugünü sayarsanız üç gün kaldı. Dördüncüsünde yani 8 Kasım günü Avrupa Birliği Komisyonu’nun Türkiye ile ilgili İlerleme Raporu yayınlanacak ve... Belki de dananın kuyruğu kopacak.

Sebep bildiğiniz gibi Türkiye’nin, "Güney Kıbrıs gemi ve uçaklarına deniz ve havalimanlarımızın açılmasını istiyorsanız, önce sözünüzü tutun, Kuzey Kıbrıs’a uyguladığınız izolasyonları kaldırın" tezinde ısrar etmesi...

Türkiye dün veya bugün değil, Nisan 2004’ten beri hep bunu söylüyor. Bunu da boşa söylemiyor; çünkü ortada "Kıbrıs’la ilgili Kofi Annan planına Türkler ’evet’ derse Avrupa Birliği’nin (AB) Kuzey Kıbrıs’a artık eskisi gibi olumsuzlukla bakmayacağına" ilişkin vaatler var:

Bugüne kadar hiçbiri tutulmamış vaatler...

Gerçi Avrupa Birliği çevrelerinden;

"Evet ama önce siz sözünüzü tutun; çünkü Annan Planı’na Türkler evet dedikten sonra Türkiye, Avrupa Birliği ile müzakerelerin başlayabilmesi için Gümrük Birliği Anlaşması hükümlerini tüm AB üyelerine -bu arada Güney Kıbrıs’taki Rum yönetimine- uygulayacağına dair taahhütte bulunmuştu. Biz sadece o taahhüdün gereğini yapın diyoruz" itirazı geliyor.

Bu sütunu izleyenler anımsarlar. Türkiye’nin bu tutumunda ısrar etmesini desteklediğimizi çok yazdık. Ancak mutad "kırmızı çizgi" fiyakamızın kaç kere bozulduğuna tanık olduğumuz için zaman zaman kuşkular dile getirdik. Son olarak da Brüksel’de yapılan Troika (AB Dönem Başkanlığı’nı devreden ülke ile devralan ülke dışişleri bakanları ve bir de AB’nin Genişlemeden Sorumlu Komisyon Üyesi) toplantısına katılan Dışişleri Bakanımız Abdullah Gül’ün sarf ettiği sözlerden duyduğumuz rahatsızlığı ifade ettik. Çünkü Gül şu anda dönem başkanı olan Finlandiya Dışişleri Bakanı’nın "Kıbrıs" konusundaki "çabalarını desteklediğini" söyledi. "Kıbrıs’taki iki toplum anlaşırsa, bizce mesele yok" mesajını verdi.

Bir çabayı desteklemek ancak çıkarınıza uygun ise doğru olur. Oysa bu sözler üzerinden iki gün geçmeden anlaşıldı ki Fin Dışişleri Bakanı Erkki Tuomiojia, "girişim" dediği şeyle, KKTC sınırları içindeki Maraş Bölgesi’ni 2 sene süreyle Birleşmiş Milletler’e bırakıyor. Gazi Magosa limanının işletmesini Avrupa Birliği’ne -pratikte Rumlara- terk ediyor. Sözde bu sayede KKTC mallarının AB ülkelerine ihracına kapı açmış oluyor. Buna karşılık Türkiye de limanlarını Rumlara açıyor. Daha doğrusu Rumları fiilen tanımış oluyor.

Başbakan Tayyip Erdoğan, Dışişleri Bakanı Gül’ün desteklediği bu önerilere karşılık son derece sert bir tavır koydu ve geçen gün "Biz kendimize düşeni yaptık. Onlar da sözlerini tutsunlar" dedi.

Biz Erdoğan’ın tutumunun ve savunduğu görüşün destekçisiyiz.

AB’nin 8 Kasım günü yayınlaması beklenen raporun, müzakereleri askıya alma sonucu doğurması elbet mümkündür.

Ama sadece Türkiye’nin yükümlülüğünün konuşulduğu, AB’nin hiç vermeden almak suretiyle sürdürmek istediği müzakere, zaten sağlıklı sonuç vermez.

Sünnetçiyle korkutmanın da bir sınırı var...
Yazarın Tüm Yazıları