NİYETLERİNİ sorgulamaya kalksak, içlerinde "iyi niyetli" öyle isimler var ki, en geniş özetini dünkü Milliyet’te okuduğumuz "Sonuç Bildirisi"nin altına imza attıklarını tasavvur dahi edemezsiniz.
Ötekileri zaten yıllardır savundukları görüşleri nedeniyle biliyoruz.
"Türkiye Barışını Arıyor" başlıklı toplantıdan söz ediyoruz.
Baştan belirtelim:
Bu bildiriyi tek yazıda değerlendirmek mümkün değil. Aktüel değerini korudukça ve yeri geldikçe ele alıp yazacağız.
Bildiride "Kürt sorunu ’şiddet ve terörizm sorunu’ olarak adlandırılmamalı. Sorunun tarafları sadece silah taşıyan güçler değil" diyorlar.
Söyleyelim:
Adını illa "Kürt sorunu" diye koydukları sorun aslında "Kürt sorunu" değil, eğer kendi söylediklerine bizzat kendileri inanıyorlarsa ve söylediklerinde samimi iseler... Kendi beyanlarını tekrarlayarak ifade edelim. Onun bir bölümü sadece bir "demokrasi", öteki bölümü "terör" sorunudur. Nitekim "sözcü"leşen Yaşar Kemal de yaptığı konuşmanın sonunda, "Ülkemizin onurunu, ekmeğini, kültür zenginliğini kurtarmak elimizde. Ya gerçek demokrasi ya da hiç" derken bunu ifade ediyordu.
İyi de "demokrasinin içi nasıl doldurulacak?" sorusu çıkıyor.
Eğer hangi etnik kökenden gelirse gelsin, kim olursa olsun bu ülkenin tüm vatandaşlarının, üniter Türkiye’nin sağladığıtüm olanaklardan eşit haklarla en geniş şekilde yararlanması kastediliyorsa... Bunun altına biz de imzamızı hemen atalım.
Ülkemizdeki demokratik hak ve özgürlükler gelişmiş çağdaş demokrasiler düzeyine ulaşsın diyorlarsa... Oraya da tereddütsüz destek verelim.
Ama bu lafın altında, "Biz Kürt halkıyız. Biz öteki insanların yararlandığından başka ve fazla şeyler isteriz" özlemi varsa... O zaman bu bildiriyle barış değil kavga istediklerini ilan ediyorlar demektir.
Nitekim bildiride "Kürtlerin siyasal alanının önündeki tüm engeller kaldırılmalı, yüksek seçim barajı, adil temsilin önünde engel olmaktan çıkarılmalı. Siyasi partilerin faaliyetlerini yasaklayıcı yasal engeller kaldırılmalı. Yerinden yönetimin yolu açılmalı, temsil ve katılımın önündeki engeller kaldırılmalı. Kürtlerin siyasal temsilcileri ve partileri, barışın tesisi sürecinde her düzeyde meşru ve gerçek muhataplar olarak kabul görmeli" diyorlar.
Seçim barajının indirilmesini bizler de istiyoruz. Peki ya öteki sözler?
Onların anlamı, "Biz sizden -bu ülkenin tüm öteki bireylerinden, kesimlerinden- farklıyız. Biz kendimize özgü haklar istiyoruz. Biz bu devletin öteki bireylerine tanıdığı temsil haklarından farklı şeylerin davacısıyız. Biz bu devletle eşit düzeyde pazarlık edebilmenin kavgasını veriyoruz. Bunlara evet deyin de bu ülkede barış olsun" demek değil midir?
Bu sözler kendilerinden başka olanları "öteki"leştirmiyor mu?
Burada amaç, kendilerini "imtiyazlı" hale getirmek değil midir? Ağızlarını her açışta "demokrasi" savunuculuğuna soyunanlara soralım:
Demokrasinin asıl düşmanı imtiyaz (ayrıcalık) değil midir?
Yaşar Kemal bizden -bu ülkeden- "imtiyaz" mı istiyor "demokrasi" mi?