Aynadaki görüntümüz

BAŞBAKAN Tayyip Erdoğan’ın, Avrupa Birliği (AB) Bakanlar Konseyi’nin "8 konunun müzakeresinin ertelenmesine" karar verdiğini öğrenince "Türkiye’ye haksızlık yapılmıştır" dediği bildiriliyor.

Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Abdullah Gül de verilen bilgilere göre, "Bu, AB’nin vizyon eksikliğini gösteriyor. Ama biz yolumuza devam edeceğiz" demiş.

Biz baştan ifade edelim ki hem Başbakan’ın hem de Dışişleri Bakanı’nın bu sözlerine ve değerlendirmelerine katılıyoruz.

Keşke bu haksızlık ve vizyonsuzluk giderilebilseydi.

Keşke bu ayın 14’ünde başlayacak AB Devlet ve Hükümet Başkanları toplantısından daha olumlu bir sonuç beklediğimizi söyleyebilseydik...

Maalesef başta Fransa ve Almanya olmak üzere bir kısım AB liderlerinin Türkiye’yi dışlayan, hatta aşağılayan bakışı bizi iyimserlikten alıkoyuyor.

Nitekim Avrupa Birliği, bir gün "üye" olmasını en azından ilke düzeyinde kabul ettiği Türkiye’ye üstten bakan tavrıyla çok kötü bir sınav verdi. Bu birliğin "temel insani değerleri, eşitlik bazında koruyan ve savunan" bir yapı oluşturduğuna ilişkin iddialarına ters düştü.

Aksi doğru olsaydı önce KKTC halkına verdiği "izolasyonları kaldırma" sözünün gereğini yerine getirir, sonra Türkiye’nin karşısına geçerek:

"Gümrük Birliği Anlaşması’na ek protokolü uygulayacağınızı kendi imzanızla taahhüt ettiniz. Şimdi bunun gereğini yapın. Yapmazsanız size yaptırım uygulamak durumunda kalacağız" derdi.

Oysa AB kendi taahhüdünden söz etmeye bile yanaşmadı. Hatta "AB bizden sorulur" havalarında konuşan Almanya Başbakanı Angela Merkel, bir mubassır (öğrencilerin nefret ettiği görevli) edasıyla Türkiye’yi azarladı. Her fırsatta "Adam olan sözünü tutar" anlamına gelen Alman atasözünü tekrarladı.

Kimse Merkel’e "Aynı atasözü AB’yi bağlamıyor mu?" demedi.

Peki biz hata yapmadık mı?

Yaptık... Önce "Batı" kültürüyle yetişmiş insanlarda tepki uyandıracak sözler söyledik, argümanlar kullandık. Örneğin hem Başbakan hem Dışişleri Bakanı, Türkiye’nin "haklılığını" ortaya koyan sözler arasına hiç gerek yokten "AB, 600 bin nüfuslu Rum yönetimine 70 milyonluk Türkiye’yi feda edemez" türü laflar ettiler. Bir başka deyişle "Büyük olan, güçlü olan kazanmalıdır" tezini savunur hale geldiler. Oysa AB ülkeleri -ara sıra ikiyüzlü davransalar da- her zaman "hakkın, eşitliğin, dürüstlüğün, adaletin yanında görünmek" isterler.

Kaldı ki AB’nin aynen Güney Kıbrıs gibi birkaç yüz bin nüfuslu üyeleri var. Malta onlardan biri. Hatta Lüksemburg üstelik Kurucu üye...

Siz "Şu kadarcık nüfusu var. Onu nasıl tutarsınız?" derseniz, "büyük"lere laf anlatamayacağınız gibi "küçük"leri de kırarsınız.

Keza şu son "açılım" hikayesini yüzümüze gözümüze bulaştırdık. "Efendim ortada yeni bir şey yoktu ki... Cumhurbaşkanı’na, Genelkurmay’a haber verelim" diyen de bu hükümeti temsil ediyor, "Haber verdik" diyen de...

Siz ciddi ve tutarlı olmazsanız başkası neden size karşı öyle olsun?
Yazarın Tüm Yazıları