TÜRKİYE’nin çağdaş uygarlığı ve çağdaş demokrasiyi ancak "laik" bir rejim ve Atatürk devrimlerine bağlılıkla yakalayabileceğine inanan milyonlar kaçıncı defadır meydanları dolduruyor, var güçleriyle "Türkiye laiktir, laik kalacak!" diye haykırıyor.
Sizin bu satırları okuduğunuz dakikalarda İzmir’in meydanları da aynı coşkuyla dolup taşacak.
Ankara’da 14 Nisan günü başlayan dalganın önce İstanbul, ardından Çanakkale, Manisa, Marmaris, Duisburg (Almanya)ve şimdi İzmir’e kadar uzanması elbet amacın büyüklüğünü de gösteriyor.
Lakin... Meydanları doldurmak, "Türkiye laiktir, laik kalacak!" diye haykırmak acaba o amacı gerçekleştirmek için yeterli mi?
Daha açık soralım... Ankara’da, İstanbul’da ve öteki şehirlerde meydanlara koşan -ve Türkiye’nin aydınlık yüzünün güvencesi olan- insanlar eğer o mitinge katılarak, kendilerine düşen görevi yaptıklarını zannediyorlarsa, kendilerini aldatmış olmuyorlar mı?
Bakınız Türkiye’nin laik bir rejime sahip olmasını hálá hazmedemeyenler meydanlarda görünmüyorlar.
Ama biliniz ki daha seçim tarihi öne alınmadan önce "sonucu meydanların değil, sandıkların tayin ettiğini" dikkate alarak ev ev, birey birey... Çevrelerindeki tüm seçmenlerin eğilimlerini belirlediler. Hangisine nasıl yaklaşılırsa kendi taraflarına çekebileceklerini tartıştılar. Bununla ilgili eylem planlarını hazırladılar. Örneğin, hangi kapıyı kimin, hangi tarihlerde ve kaç kere çalacağını kararlaştırdılar.
Seçim günü kimin, hangi seçmenlerin sandık başına getirilmesinden sorumlu olduğunu bile muhtemelen belirlemiş durumdalar. Henüz tamamlamadılarsa, bilin ki hangi seçmenin nasıl getirileceğini de belirlemek üzeredirler. Kısaca örgütlü ve disiplinli bir şekilde çalışıyorlar.
Oysa bu tarafta "meğer ne kadar güçlüymüşüz de farkında değilmişiz"ler konuşuluyor. O kadar.
Eğer İzmir mitinginden sonra da evimize "huzur içinde" dönmekle yetineceksek... Bilelim ki laik Cumhuriyet’intaraftarları, seçimin ertesi günü kendilerini hiç de huzur içinde yaşayamayacakları bir Türkiye’de bulacaklardır.
Biliyorsunuz Atatürkçü Düşünce Derneği artık mitinglere katılmıyor. "Mitingler amacına ulaştı" diyorlar. Şimdi "yeni stratejiler" geliştirip uygulayacaklarmış.
İyi ederler... Ama ne imiş o "stratejiler" henüz bilen yok... Örneğin, "Ey, Atatürkçüler! Hangi siyasi eğilimden olursanız olunuz, fark etmez. Eğer Türkiye’de laik rejimin yaşamasını istiyorsanız geliniz. Seçmenlere ve sandıklara sahip çıkacak şekilde örgütlenmenize yardım edelim. Bizimle çalışmayı istemiyorsanız kendi aranızda örgütleniniz ya da beğendiğiniz partiye gidiniz. Onların verdiği görevi yapınız. Ama seçmeni ve sandığı sahipsiz bırakmayınız" mı diyecekler?
Yoksa kendileri adaylık peşinde koşup da Atatürk’e bağlılığın gerektirdiği asıl görevi sahipsiz mi bırakacaklar? Kısaca 23 Temmuz sabahı yataktan gülerek mi kalkacağız, ağlayarak mı?