DAHA önce de yazdık. Kamuoyu denen “saflar” sürüsünü her gün yeni bir “Cambaza bak!” numarasıyla öyle güzel meşgul ediyorlar -hatta uyutuyorlar- ki, siz “Yargıyı iktidarın emrine sokacak Anayasa değişiklikleri engellenmelidir” diye yırtının. Bir “seks kasedi” gündemi anında tersine çeviriyor.
Nitekim kamuoyu “Deniz Baykal geri gelir mi? Gelmezse yerine kim seçilir?” sorusuyla vakit geçirirken Anayasa değişikliğinin yasal süreci tamamlamasıyla ilgili işlemler tıkır tıkır yürüyor. Bugünkü tartışmaların tavsadığı günlerde yeni bir kaset yahut yeni bir suçlama dosyası daha çıkarsa hayret etmeyin. Çünkü bu iktidar, gündem değiştirmede çok başarılı. Üstelik ellerinin altında “daha pek çok dosya olduğunu” arada sırada çıtlatmaktan zevk duyuyorlar. Ama doğrusunu konuşalım: Biz bu kampanyanın bu iktidarın yerli kadrolarıyla yürütülebileceğine inanmıyoruz. Çünkü her şey son derece profesyonelce -ve biraz da CIA desteği varmış gibi- tezgâhlanıyor. Amaç da belli: Sadece muhalefeti -son olayda Deniz Baykal’ı- gözden düşürmek değil. Amaç bize kalırsa çok daha kapsamlı. Daha açık ifadeyle, Cumhuriyet’i kuranların benimsediği “pozitivist” felsefeyi doğru bulan ne kadar kişi, ne kadar kurum varsa, hedefte onların tamamı var. Çünkü bu devleti “aklî” zeminden “naklî” zemine kaydırabilmek -böylece ulus-devleti, ümmet devletine dönüştürmek için- için başka seçenekleri olmadığını düşünüyorlar. Haksız da değiller. Biz Deniz Baykal’ı siyasi hayattan silmek için onu pusuya düşüren alçakça tertibi, bu dizinin o nedenle son halkası olarak görüyoruz. İsterseniz son üç yıla yakın süredir yaşadıklarımızı birlikte anımsayalım: Sözünü ettiğimiz kampanyanın “provası”, Van’daki Yüzüncü Yıl Üniversitesi’nin Atatürkçü Rektörü Prof. Dr. Yücel Aşkın’ın “Çıkar sağlamak için çete kurmak” dahil 10 ayrı suçla (örneğin tarihi eser kaçakçılığı yapmak, ihaleye fesat karıştırmak vb.) suçlanıp tutuklanmasında yaşandı. Aşkın’ın makamı, evi didik didik arandı. Kendisi ve üniversite yönetim kadrosunun bir kısmı tutuklandı. Aynı şeyler sonra “kozmik oda” baskınlarıyla, “Arınç’a suikast” suçlamalarıyla yaşanmadı mı? Bu gaddarlık, bu zulüm gerçi sonuç vermedi ama Özel Yetkili Mahkeme denen yarı siyasi yargı kurumları “tutuklama” yetkisini kötüye kullanarak ellerindeki insanları “yargılamadan cezalandırmış” oldu. Bu örneğin daha sonra tekrarlandığını ve hâlâ tekrarlanmakta olduğunu reddedebilir misiniz? Dahası... Cumhuriyet’in, henüz üzerine gidilmemiş, itibarıyla oynanmamış (üniversite, silahlı kuvvetler, yargı, medya dahil) kaç kurumunun, “Seni de yakarız” tehdidine hedef olmadığını düşünebilecek kaç aydınının kaldığını söyleyebilirsiniz? Gördüğünüz gibi Cumhuriyetimiz, sistemli bir tahrip kampanyasının yahut ona yönelik bir suikast tertibinin hedefidir. Gerçek budur. İhanet onu korumaya namusu üzerine yemin edenlerden kaynaklandığına göre, çare onu korumaya kararlı olanların hukuk içindeki örgütlülüğündedir.