Paylaş
Bu Hizbullah meselesinin tam çözüme ulaşması için bize kalırsa özellikle iki noktanın açığa kavuşması lazım:
Birincisi Hizbullah'ın bir süre öncesine kadar Türkiye'de, resmi yetki sahiplerinin bilgisi altında faaliyet gösterip göstermediği. İkincisi de İran'ın Hizbullah örgütüyle ilişkisi...
Doğrusunu isterseniz birincisinin açığa çıkacağını veya istense bile çıkarılabileceğini sanmıyoruz. Çünkü sevgili devletimizin bu konularda ne kadar zengin bir sabıkaya sahip olduğunu hepimiz biliyoruz.
Ama İran konusu üzerinde özellikle durmak gerektiğine inanıyoruz:
İran Türkiye'nin içini karıştıracak her türlü harekete destek verir. Çetin Emeç'i ve Turan Dursun'u öldürten İran'dır. Muammer Aksoy, Uğur Mumcu ve Bahriye Üçok cinayetlerinin altından da İran çıkarsa şaşmamalıdır. Türkiye'de özellikle İstanbul'da işlenen ve İran'lı muhalifleri hedef alan tüm cinayetlerin İran İstihbarat Bakanlığı tarafından düzenlendiği bilinmektedir. Hatta bu cinayet şebekesinin resmi başı Ali Fallahian hakkında Almanya'nın gıyabi tutuklama kararı vardır.
İran'ın Türkiye'deki laik cumhuriyeti hedef alan -ve dostluktan vazgeçtik- iyi komşulukla da bağdaşmayan iğrenç bir sabıka sicili var. Nitekim bu gerçek TBMM tarafından 1993 başlarında kurulan ve çalışmalarını 1995'te tamamlayan ‘‘Faili meçhul siyasi cinayetler konusunda araştırma yapmakla görevli’’ komisyon raporunda da açıkça dile getiriliyor. Örneğin hem adı Çetin Emeç ve Turan Dursun cinayetlerine karışan İslami Hareket isimli terör örgütünün (Sayfa:35) hem de Hizbullah denen cinayet şebekesinin İran'dan her türlü desteği aldıkları (Sayfa:43) bildiriliyor.
Bu iddia sadece Türk makamlarına ait olsa ‘‘haksız bir kuşku’’ diyebilirdiniz. Oysa TIME Dergisi'nin 1994 başlarında ‘‘Fransız hükümetinin hazırlattırdığı gizli rapor’’a dayanarak verdiği haberde ‘‘İran'ın Türkiye'de 5 aydını öldürttüğü’’ ileri sürülüyordu.
Aynı iddiayı 10 Ağustos 1994 günü Washington'daki Ulusal Basın Kulübü'nde ‘‘İran Ulusal Direniş Konseyi’’ (Halkın Mücahitleri) adına konuşan Muhammed Mohaddesin de dile getiriyor ve ‘‘Ali Ekber Gorbani, Uğur Mumcu ve Turan Dursun'u öldüren İslami Hareket Örgütü militanlarının, Tahran ile Kum arasındaki Fatih Gani Hüseyni Garnizonu'nda eğitim gördüklerini’’ açıklıyordu.
Esasen o tarihte Ankara'da bulunan İran Büyükelçisi Muhammed Rıza Bagheri'nin ‘‘Ben fundamantalistim ve destek de veriyorum. Hizbullahçı nedir? Allahın askeri. Ben de öyleyim. Hizbullah'a bakışınız yanlış. Camilere giden, namaz kılan insanlar da Allah'ın askeri’’ (5.Nisan 1994 Cumhuriyet) şeklindeki sözleri bu ilişkiyi itiraf ediyordu.
Bagheri'nin ‘‘Allah'ın askeri’’ dediği Hizbullah ötgütü hakkında TBMM Faili Meçhul Cunayetler Komisyonu raporunda yazılan ise şöyleydi:
‘‘Komisyonumuzun elde ettiği bilgilere göre halen (1995'te) 400-500 civarında 14-15 yaşındaki çocuklarımız Güney Doğu Anadolu bölgesinden İran'a götürülerek kamplara yerleştirilmiştir’’ (Sayfa:43)
Hizbullah canilerinin nerede, nasıl yetiştikleri çok açık değil mi?
Paylaş