KULLANMAYI bilmediğiniz silahı elinize almamalısınız. Alırsanız hem o silahın değerini düşürürsünüz hem de mahcup olursunuz.
Referandum hem demokrasilerin hem de dikta yönetimlerinin kullandığı silahlardan biridir. En önemlisi de "kullanılması zor" bir silahtır. Bazen insanın elinde patlar.
Biz işte böyle bir "referandum" için 21 Ekim Pazar sabahı sandık başına çağrılıyoruz.
Üstelik anlamı, işlevi, amacı olmayan bir "Anayasa değişikliği" önerisi yasa haline gelip Anayasa’da yer alsın mı almasın mı sorusuna yanıt vermek için...
Cumhurbaşkanı TBMM yerine doğruca halk tarafından seçilsin mi seçilmesin mi? Cumhurbaşkanının görev süresi 7 yıldan 5 yıla insin ve kendisine 2 kere seçilme hakkı verilsin mi verilmesin mi?
Yasama dönemi 5 yıldan 4 yıla; yerel seçimlerle göreve gelenlerin görev süresi 5 yıldan 4 yıla insin mi inmesin mi sorularına verilecek "Evet" oyu eğer yarıdan fazla çıkarsa, Anayasa’da değişiklik yapılmış olacak.
Önerinin içeriği ayrı. Kimi Cumhurbaşkanı’nın halkoyu ile seçilmesini savunur, kimi bizim gibi TBMM seçsin der. Onlara girmiyoruz. Ama acaba oyların yarıdan bir fazlası o konuda alınması söz konusu karar için yeterli mi değil mi, onu sormak istiyoruz.
Bizim Anayasa’nın 175’inci maddesi "yeterli" dese de, bu tür temel kuralların değişmesinde, oylamaya katılanların en az üçte ikisinin desteği aranır. Merak ediyoruz o kural referandumda niçin geçerli olmasın?
Nitekim yanlış anımsamıyorsak bundan 10 sene kadar önce "İskoçya’nın Birleşik Krallık’tan ayrılıp ayrılmaması" konusunda yapılan referandumda, ayrılma taraftarları yüzde 65 oy desteğini alamadıkları için, amaçlarına ulaşamamışlardı.
İkinci nokta şu... 21 Ekim’de yapılması söz konusu referandumun hukuken "sakat" olduğunu hepimiz biliyoruz. Çünkü TBMM’nindünkü toplantısında ikinci görüşmesi de tamamlanan yasa önerisi, bilindiği gibi halen sınır kapılarında bilfiil halkoyuna sunulmuş olan 5768 sayılı yasayı değiştiriyor. Böylece bugüne kadar oy kullanmış vatandaş ile 21 Ekim’de oy kullanacak vatandaş başka başka metinler için "evet" veya "hayır" demiş olacak. Ama sonunda sanki herkes aynı metne "evet" veya "hayır" demiş gibi bir sonuç açıklanacak. Bunun akılla, açıklanır bir tarafı var mı?
Görüldüğü gibi Adalet ve Kalkınma Partisi (aslında Tayyip Erdoğan) tutup Anavatan Partisi Genel Başkanı Erkan Mumcu’nun aklına uydu, "Muhalefet istediğimiz kişiyi Cumhurbaşkanı seçmemize madem mani oluyor, biz de bu seçimi halka yaptıralım" diyerek şimdi içinden kimsenin çıkamadığı keşmekeşe yol açtı.
Anlaşılan şimdi tek çare var. Bunun ilk işaretini de Yüksek Seçim Kurulu Başkanı Muammer Aydın’ın dünkü gazetelerde çıkan sözlerinde bulmak mümkün. Aydın -özetle- diyor ki: "5678 sayılı yasayı değiştiren yasa yürürlüğe girdiği gün oturup bu durumda bu referanduma devam etmek doğru mu değil mi tartışacağız ve ertelemek gerekir mi gerekmez mi bir karar vereceğiz."
O demektir ki: "Bu hukuk skandalını ortadan kaldırmak için ertelemekten başka çare göremiyoruz."