BİR süredir tavsamış görünen Anayasa tartışmaları tekrar gündemi işgal etmeye başladı. İyi de oldu.
Gerçi sokaktaki insan böyle soyut konularla ilgilenmez. Ama o ilgilenmiyor diye de önemli olan konuları tartışmaktan kaçınmak doğru olmaz.
Son bir-iki ayın Anayasa bağlantılı olaylarını anımsatalım:
Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) yönetim kadrosu (bu pratikte Tayyip Erdoğan anlamına gelir) yeni bir Anayasa’yı TBMM’nin yeni yasama döneminin hemen başında Meclis’tengeçirip yürürlüğe koymayı aklına koymuş gibiydi.
Olmadı. Yeni taslağın iyi bir uzman kadrosu tarafından hazırlanmış olduğu görüşü, metnin benimsenmesine yetmedi. Hele bu taslağın;
1- "Laik rejimi koruma" bağlamında çok önemli hükümlerinin-Sevgili Ergun Özbudun’un görüş ve iddiasının aksine- tam tersi sonuçlara zemin hazırlayan seçenekler içermesi, pek çok insanın kimyasını bozdu.
2- Hazırlanma sürecinin katılımcı demokratik anlayışa taban tabana zıt olması olayı tıkadı.
Bunlara bir de taslağın AKP tarafından incelenmesi, tartışılması, benimsenmesi ihtiyacı eklenince konu bugünlere kaldı.
Bu son yani durgun sayılabilecek dönemde belli başlı üç girişim ön plana çıktı. Bunlardan birincisi ve en kapsamlısı, Türkiye Barolar Birliği’nin 2 aylık bir çalışmayla yeni bir "Türkiye Cumhuriyeti Anayasa Önerisi" üretmesi ve kamuoyuna sunmasıydı.
İlginçtir... "Herkese danışacağız, herkesin görüşünü, önerisini alacağız" diye kamuoyu önünde kaç kere söz veren Başbakan Tayyip Erdoğan, bu yeni taslağı duyunca alenen ve resmen tepki gösterdi. Taslağı "ka’le almaya (dikkate almaya) bile değmez" diyerek dışladı.
Ardından Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’nin (TOBB) girişimiyle oluşturulan "Anayasa Platformu Çalıştayı" ile Marmara Grubu isimli düşünce platformu tarafından "Anayasa Uzlaşma Platformu"nun ürettiği görüşler yayınlandı.
Önce TOBB’unkinden söz edelim:
TOBB’un çağırdığı 83 sivil toplum ve meslek kuruluşunu temsil eden 250 kişinin toplumsal yapımızı ne ölçüde temsil ettiği belli değildir. Özellikle demokrasinin temel kurumlarından biri olan medya sektörünün sadece Televizyon Yayıncılar Derneği tarafından temsil ediliyor sanılması, bu girişimin alelacele duyulmuş bir ihtiyaca yanıt vermekten başka bir amacı olmadığı izlenimi vermektedir.
Herkesin kabul ettiği bazı doğru ilkeleri "talep" olarak sıralayan Çalıştay bildirisinin asıl tehlikede olan "laik rejimi" koruma konusunda hiçbir talebinin olmaması da çok ilginçtir.
Keza yayınlanan metinden anlaşıldığına göre Çalıştay’a katılanların bu ülkede "yolsuzluk" diye bir sorun olduğundan haberi yoktur veya onu önleyecek Anayasal kriterlere (saydam devlete) ihtiyaç duymamaktadırlar. En güzeli, "kamu çalışanlarına siyaset yapma hakkı" istemektedirler.
Bu açıdan bakınca Anayasa Profesörü Süheyl Batum başkanlığında Marmara Grubu’nun üstlendiği inisiyatif daha temel ilkelere öncelik vermiş görünmektedir. Örneğin "laiklik" orada önemsenmiştir. Yargı bağımsızlığı vurgulanmıştır. Ama asıl mesele konunun tekrar gündeme gelmesidir.