ANAYASA Mahkemesi’nin, uzun süre tartışılacağına inandığımız meşhur "Cumhurbaşkanı seçiminde Meclis Genel Kurulu’nun açılabilmesi için üyelerden en az 3’te 2’sinin orada hazır bulunması şarttır" anlamına gelen kararına ilişkin gerekçe açıklandı ve biz de Yüksek Mahkeme neyi nasıl görmüş öğrenebildik.
Önce belirtelim:
Daha önce de yazdığımız gibi biz Yüksek Mahkeme’nin yukarıdaki değerlendirmesinin isabetli olduğunu düşünmeyenlerdeniz. Bu kararın ileride sadece siyasi yaşamımız yönünden değil bizzat Yüksek Mahkeme açısından da yeni sorunlar yaratacağı yolundaki inancımızı koruyoruz.
Gerekçeyi okuyunca Anayasa Mahkemesi’nin "367 sayısı toplantının başlaması için şarttır" yolundaki görüşünün daha önce söylenmişlere ek bir argüman üretmediği anlaşılıyor. Özetle söylenen bilindiği gibi, "Anayasa’nın cumhurbaşkanı seçimini düzenleyen 102’nci maddesi, karar için en az üçte iki sayıda milletvekiline ihtiyaç olduğunu söylediğine göre, seçimin bu maddeye göre yapılması gerektiğini söyleyen İçtüzük hükmü, toplantı sayısının da 367 olmasını zorunlu kılar. O nedenle Abdullah Gül’ün adının aday olarak oylamaya sunulduğu toplantı açılırken 367 sayısının araştırılmaması İçtüzük değişikliği etkisi yaratan bir karardır. Bu nitelikteki Meclis kararını denetleme Anayasa Mahkemesi’nin yetkisi içindedir" türü görüşler idi.
Gerekçede Anayasa Mahkemesi’nebir Meclis kararının iptali için başvuruda bulunulduğu takdirde aynen şöyle deniyor:
"Yapılacak değerlendirme sonucunda, iptali istenilen tasarrufun, Anayasa’nın 148’inci maddesi uyarınca Anayasa Mahkemesi’nin denetim alanına giren kanun, KHK (Kanun Hükmünde Kararname) veya TBMM İçtüzüğü ile aynı değer ve etkide bir işlem olduğu kanısına varılırsa bu işlem Anayasa Mahkemesi’nce denetlenebilir."
Bu "durumdan vazife çıkarmak" ise, doğrusu yukarıdaki gerekçeyi tereddütle hatta kuşku ile karşılamak gerekir. Çünkü Anayasa Mahkemesi bu gerekçeyle Meclis’inpek çok kararını kendi denetim alanı içine alabilir.
Gerekçede, Başkan Tülay Tuğcu ile üyelerden Fulya Kantarcıoğlu’nun da bizim gibi bu konuda tereddüt duydukları, hatta söz konusu "toplantının başlaması için en az 367 kişi gereklidir" görüşüne dayalı başvurunun "esastan incelenmesine" karşı oldukları, yazdıkları muhalefet şerhinden anlaşılmaktadır.
Bu noktada bir tereddüdümüzü de biz ifade edelim:
Anayasa Mahkemesi’nin "içtüzük etkisi yapan Meclis kararlarını denetlemesine" olanak veren ilk kararı ile yukarıdaki ifade ve ibare aynı ise -maalesef henüz bakamadık- içimiz rahatlayabilir. Aksi halde 1982 Anayasası’ndan önceki dönemde zaman zaman karşılaştığımız gibi Anayasa Mahkemesi’nin "yasama yetkisi" kullanması sonucunu doğuran kararlar vermesine kapı açılır.
Bilindiği gibi Anayasa Mahkemesi’nin cumhurbaşkanlığı seçiminde en az 367 milletvekilini aramasına ilişkin kararı üzerine aynı şekilde TBMM Başkanı’nınseçiminde de önce en az 367 milletvekilini arayan maddeyi anımsatarak, "Seçimden sonra bu yüzden sorun çıkabileceğini" yazmıştık. Sanki buna yanıt olsun der gibi Anayasa Mahkemesi, TBMM Başkanı seçiminde toplantının açılması için 367 milletvekiline ihtiyaç olmadığını ifade ediyor.
Ediyor ama doğrusu açıklamadan bir şey anlamak mümkün olmuyor.