Amaçla çelişmek...

AİLE içi şiddete karşı çıkma, Türkiye’nin -biraz da bu gazetenin açtığı kampanya sayesinde- fazla gecikmeden sahip çıktığı bir kavram oldu.

Daha önemlisi, bu kampanyaya halkımız sahip çıktı. Çünkü aile içi şiddetten canı yanan belli ki çok kadın ve çok çocuk var. Ne var ki bu gerçek çoğu kez mümkün olduğunca saklı tutuldu.

Sebep basit:

İnsanlar aile içinde karşılaştığı şiddeti, onurunu korumak adına sineye çeker. Sebep o değilse geçim kaygısı, aileyi yaşatma kaygısı, çevre baskısı, çocukları babasız büyütmeme amacı... Kısaca, sayısız etken masum insanların hem ezilmesinin ve hem de bunun sürüp gelmesinin sebebidir.

İşte bu acıyı dindirmek için yasa çıkaran ülkeler kervanına -iyi ki- Türkiye de katıldı.

Lakin konunun, önceki gün TBMM Adalet Komisyonu’nda yapılan görüşmeleri sırasında bu olumlu çabanın keyfini kaçıran bir olay yaşandığı dünkü gazeteler tarafından kamuoyuna duyuruldu:

Artvin CHP Milletvekili Yüksel Çorbacıoğlu, "Aile kavramını geniş yorumladıklarını" söyleyen Devlet Bakanı Nimet Çubukçu’ya, "evlilik dışı birliktelik yaşayan ve şiddete uğrayan kadınların düzenleme kapsamında nasıl değerlendirileceklerini" sorunca, bakan;

"Aile kavramı Anayasa’da belli" türünden bir kaçamak yanıt verdikten sonra, Çorbacıoğlu’nun, "evlilik dışı birliktelik yaşayan ve şiddete uğrayan kadınların da yasadan yararlanması" için verdiği önergeye karşı çıkmış.

Bakan karşı çıkınca da önerge reddedilmiş.

Şimdi düşünelim, Sayın Bakan bu önergeye neden karşı çıkmış olabilir?

Eğer "Anayasa’da belli" dediği "aile" kavramına dayandıysa... Anayasa’nın bu önergeye karşı çıkmayı gerektirecek hiçbir hükmü yok.

Anayasa’nın 20’nci maddesinde, "Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz" diyor.

Bir de 41’inci maddede, "Aile, Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır.

Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması (...) için gerekli tedbirleri alır (...)"
diyen bir hüküm var.

Bunlara bakınca Sayın Çubukçu’nun dediği noktaya varılmıyor.

Kaldı ki "aile"den söz etmek için yasanın katı kuralları bağlamında "nikah bağı" aransa bile artık "birlikte yaşayan ama aralarında nikáh bağı olmayan çiftler" de aile sayılıyor. Hatta bazı ülkeler "aile" anlayışını "eşcinsel" çiftler arasında nikáh kıyacak kadar genişletti.

Türkiye saydığımız uç örnekleri benimsesin diyen yok. Ama bu toplumun anlayışı eğer "nikáhsız yaşayan çiftleri aile sayacak kadar" genişlemişse, bu gerçeği görmeyen politikacı "aile kurumunu korumak" adına, nikáhsız yaşayan kadınları şiddete maruz hatta şiddetin hedefi haline getiriyor demektir.

Eğer "nikáhsız" birliktelik o kadar kötüyse, öteki yasalar bu birliktelikten doğan çocukları niçin ailenin bireyi sayıp koruyor?

Sayın Çubukçu popülizm uğruna, mağdur olanı ezer konuma düşmesin?
Yazarın Tüm Yazıları