TAM da Deniz Baykal’ın dediği gibi oldu:Biliyorsunuz Avrupa Birliği (AB) dönem başkanı Finlandiya Dışişleri Bakanı, 14-15 Aralık günlerinde yapılması beklenen AB zirvesinden önce "Türkiye bir altın gol atabilir" deyince CHP lideri Baykal açık konuşmuştu:
"Bu hükümet ancak kendi kalemize gol atar" diye.
Gerçekten, "Bir deniz bir de hava limanını Rumlara 1 yıl süreyle açalım" önerisinin kendi kalemize gol atmaktan farkı yok.
Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt’ın dünkü Hürriyet’te yayımlanan isyan dolu sözleri de özünde aynı şeyi söylüyor:
İster bir, ister beş liman açın, sonuç değişmez. Çünkü bir limanı bir kere açtığınız takdirde artık "Biz Rum yönetimini tanımıyoruz" deseniz de kimseye dinletemezsiniz. Kaldı ki, "Tanımıyor idiyseniz limanlarınızı Rum bayrağı taşıyan gemilere nasıl açtınız?" sorusuna yenıt veremezsiniz.
Nitekim bakın, aynı önerinin öteki parçasını yani "Ercan Havaalanı’nın uluslararası uçuşlara açılmasını" görür görmez Rum yönetimi reddetti. Çünkü bunun, Ercan’a uçağı inen ülkeler tarafından Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin tanınması anlamına geleceğini herkes biliyor.
Önümüzdeki günlerde AB ülkeleri Rumları baskı altına alır da şimdilik kalemizde görünen topu dışarı çıkartabilirler mi bilemiyoruz. Keşke çıkartsalar da sevinsek. Ama iyimser de değiliz. O kayıtla söyleyelim:
Hükümet hem istediği sonucu alamadı, hem de "Rum yönetimini tanımayı düşünebileceği" işaretini vermiş oldu.
Hadi "Sayın ki tanıdı, ne olacak?" diyelim.
O takdirde Rum yönetimini tanıyan tüm öteki devletlerle birlikte biz de "Kıbrıs’ta bir tek Rumların devleti vardır. Adadaki Türk devletinin meşruiyeti yoktur" demiş olmayacak mıyız?
Bakın artık Sayın Başbakan’ın ölçüsü endazesi kaçmış laflarını anımsatmıyoruz. Çünkü o tür dipsiz temelsiz şişinmelere girecek olursak, doğrusu bizim dış politikamızı yönetenlerin günahının ne 1, ne 5, ne de 10 olduğunu görürüz.
İsterseniz hafızamızı tazeleyelim:
Önce "AB istese de Güney Kıbrıs’ı üyeliğe alamaz. Çünkü Londra-Zürih Anlaşmaları’na göre Güney Kıbrıs ’Garantör Ülke’ olan Türkiye, İngiltere ve Yunanistan’dan birinin itiraz ettiği bir uluslararası örgüte giremez" demiyor muyduk?
Güney Kıbrıs AB’ye üye olmakla kalmadı, şimdi bizi engelleme noktasına geldi.
"Avrupa Birliği Güney Kıbrıs’la ne kadar bütünleşirse biz de KKTC ile o kadar bütünleşeceğiz" politikasını biz ilan etmedik mi?
KKTC ile bütünleşmek bir yana giderek "Onunla hiç ilgimiz yok" deme noktasına geldik.
"Maraş’ı Birleşmiş Milletler aracılığıyla Güney Rum yönetimine açmamızı" isteyen Finlandiya’ya daha geçen hafta, "Kıbrıs sorunu bir bütündür. Ya hepsi çözülür ya hiçbiri" yanıtını veren biz değil miydik?
Şimdi Magosa’yı, Ercan’ı masaya koyan biz değiliz de yoksa Çin Halk Cumhuriyeti mi?