NE dersiniz? Artık "komedi" olmaktan da çıkıp müptezel bir aldatmaca haline dönüşen şu "PKK’ya karşı sürdürdüğümüz (o da tartışmalı ya!) mücadeleye ABD yardımcı olacağı" sevdasından -veya palavrasından- hep birliğiyle vazgeçsek daha doğru olmaz mı?
Hiç değilse kendimizi aptal yerine konmaktan kurtarır, kendi gücümüzle bu kavgayı nereye vardıracaksak oraya ulaşır, sonunda da "Ne yapalım? Elimizden bu geldi" der, sonucuna katlanırız.
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın önceki gün Lübnan’a giderken uçağındaki gazetecilere söyledikleri içler acısı...
Sayın Başbakan belki 20’nci, belki de 30’ncu defa ABD’den şikáyet etmiş. "Irak’ın PKK ile mücadeledeki özel temsilcisi konusunda somut adım yok. ABD’den de ciddi adım bekledik ama böyle bir adım yok. PKK’nın para kaynaklarını tutacaklarını söylüyorlar bize... Irak’ta adımlar atılmalı diyorlar ama hiçbir şey yok.
Irak oyalama taktiği yapıyor. (...) Bize bu örgütlerin (PKK’nın Irak’taki bürolarının) kapatıldığını söyledikleri halde kapatılmadıklarını gördük. Türkiye’de ellerinde Amerikan silahları olan teröristler yakalanıyor. Ama somut netice yok. (ABD ile) Stratejik ortaksak, bizi rahatsız eden terör örgütlerine karşı muşterek mücadele etmeliyiz" demiş.
Arkadaşımız Uğur Ergan’ınbildirdiğine göre, PKK’nın iki önemli ismi Murat Karayılan ve Cemil Bayık, sağlık kontrolü için, bir süre önce Mesut Barzani’nin kontrolünde olan Kuzey Irak’taki Erbil’de bir hastaneye gitmişler. Buna ilişkin tam bilgi Türkiye tarafından ABD makamlarına iletilmiş. "Ya onları siz yakalayıp bize verin, yahut bizim yakalamamıza müdahale etmeyin" denmiş. Ama ABD bu başvuruya yanıt dahi vermemiş. Erdoğan son olarak bu yüzden ABD’ye çatmış.
Çatmış ama beyhude...
Hani PKK’nın başındakilerden 150’sini ABD yakalayıp yargılanmak üzere bize verecekti?
Hadi diyelim o haberleri bizim gazeteciler uydurmuştu... Peki Colin Powell’ın "PKK konusunda ellerinden geleni yapacakları" yolundaki sözleri, Başkan Bush’un bu konuda vaatte bulunduğuna ilişkin haberler? Onlar ne oldu?
Şimdiki Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice, o tarihte Bush’un Ulusal Güvenlik Danışmanı sıfatıyla, "PKK ile silahsız mücadele ediyoruz" demiyor muydu? (21 Ağustos 2004 Vatan)
Bu sözlerin üzerinden iki yılı aşkın zaman geçtikten sonra ABD, Frank Urbancic adında bir yetkiliyi PKK’nın "parasal kaynaklarını kesmek" için Avrupa ülkelerine gönderdi. Başbakan’ın dediği gibi ondan da sonuç çıkmadı.
Yerimiz kalmadığı için ayrıntıya girmiyoruz. ABD’liler önce "Türkiye’nin bu işi ciddi tuttuğunu görüyoruz" dediler, sonra üstüne yattılar. Ardından Türk hükümeti "sabrımız bitiyor" açıklaması yapınca "PKK’ya karşı mücadele koordinatörlüğü" icat ettiler. Temmuz başında bir emekli generali o göreve getirip havanda su dövmeye başladılar. Aradan 6 ay geçti, sonuç yine sıfır!
Artık ABD’ye söylenecek laf kalmadı. Şimdi bizim hükümete dönüp, "Ağlayıp sızlama... Ne yapacaksan yap!" deme zamanı...