BİZİM siyasi liderlere,partinin “yetkili kuruluna” saygı göstermeyi öğretmek galiba pek de mümkün olmayacak.
Saygınız olmayınca o kurulun yetkisini de yok sayarsınız. Yok sayınca onun yetkilerini siz kullanırsınız. Ve “parti politikalarını”, örneğin Parti Meclisi yahut Merkez Yürütme Kurulu yerine siz belirlersiniz.
Biz Deniz Baykal’ın bu tabiatını çok eleştirdik, ama dinletemedik.
Şimdi bakıyoruz aynı şey CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nda da başladı. Örneğin tuttu Tunceli’de “12 Eylül’de ‘Hayır’ deyin, Türkiye’nin önü açılsın. ‘Hayır’ deyin Doğu’dan, Batı’dan toplumsal mutabakatla, kardeşlikle genel affın yolu açılsın” dedi.
CHP Genel Başkan Yardımcısı Hakkı Süha Okay, bu sözlerle ilgili bir soruyu yanıtlarken dün, “Bu yeni bir açıklama değil. 2009 Mayıs ayında Deniz Baykal’ın açıklamalarıyla paralel. Kılıçdaroğlu’nun Grup Başkan Vekili iken yaptığı açıklamalarla (da) paralel. Kılıçdaroğlu’nun söylediği, toplumsal mutabakatı şart olarak öne süren bir ‘af’ söylemidir” demiş.
Gerçekten Deniz Baykal da -aynen Kılıçdaroğlu gibi- bir Güneydoğu Anadolu gezisinde gazetecilere, “Siyaseti silahla yapmayacağım, silahı tamamen elimden bırakacağım dendiği anda af projesi başlar” demişti.
Tamam, Kılıçdaroğlu’nun “af”fı birtakım koşullara bağladığı doğru ama öteki doğru da şu ki, “genel af” gibi, ağza bir kere alınca geri çekemediğiniz bir kavram, bu sözler nedeniyle gündeme girmiş oldu.
Biz de o yüzden, bu “hassas” konunun önce partinin “yetkili” organlarında tartışılması şart değil mi diyoruz.
Nitekim Hakkı Süha Okay, Deniz Baykal’ın o tarihteki sözünü anımsatırken, parti adına bu politikanın izlenmesi, -örneğin- “Parti Meclisi’nin şu tarihli toplantısında kararlaştırılmıştı” deseydi -diyebilseydi- mesele kalmazdı. Kılıçdaroğlu’nun sözlerinin bağlayıcılığı ve inandırıcılığı da o derecede artardı. Şimdi bir “genel af”tan söz eden Kılıçdaroğlu’nun, daha önce bu “af”lar yüzünden Türkiye’nin ne büyük bedeller ödediğini bildiğine eminiz.
Ama bilmeyenler için söyleyelim.
Rahmetli Bülent Ecevit, 1973 Seçim Kampanyası sırasında Kars’ta “İktidara gelirsek genel af ilan edeceğiz” dedi. Sonra kurulan CHP-MSP Koalisyon hükümeti döneminde sözünü tutup “af” yasası çıkarttı. Hapishaneler boşaldı.
Ama bir sene geçmeden her şey daha kötü oldu. Çünkü hapisten çıkan “aşırı solcu”larla “ülkücü”ler hızla silahlanıp, yarıda kalmış intikam kavgasını sokağa taşıdılar.
Ülkemizin 12 Eylül 1980’den önce günde ortalama 15-20 kişinin öldürüldüğü anarşi ortamına sürüklenmesinde 1973-74 af yasasının payı büyüktür. İkinci örneği yine merhum Ecevit’in çıkardığı son “genel af”la yaşadık. O yüzden gazetelerimizde bol bol “Aftan yararlanıp hapisten çıkar çıkmaz eşini (düşmanını, rakibini vb.) öldürdü” başlıklı haberler okuduk.
Şimdi kime bayram sevinci yaşatacağız? Hapisteki kriminallere mi?