DEMOKRASİMİZ eskilerine ek olarak, 11’inci Cumhurbaşkanı seçimi dolayısıyla da yeni harikalar yaratmaya devam ediyor. Böylece kendi ülkesinde demokratik rejim olduğunu sanan öteki ülkelere ve uluslara da örnek(!) oluyor.
Neden harikalar yarattığımızı ayrıca sorgulayacağınızı sanmıyoruz ama yine de biz söyleyelim:
Demokrasilerde "adaylık" kurumu niçin vardır?
"Ben bu işi iyi yaparım. Benden daha iyi yapacağını düşünen varsa, onunla yarışmaya hazırım. Keza talip olduğum göreve gerçekten layık biri miyim değil miyim, onun irdelenmesine de razıyım. O nedenle herkes, benimle ilgili tüm bildiklerini öteki insanlara da duyursunlar. Eksiğim yanlışım ne varsa bunların hepsi konuşulsun, tartışılsın. Oy verip seçme yetkisine sahip olanlar kendilerine göre en iyiyi böylece belirlesinler ve karar bu suretle verilsin" demek için değil mi?
Oysa Cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgili resmi süreç başlayalı bugün altıncı gün... Hálá resmen aday olmuş kimse yok.
Gerçi Ordu AKP Milletvekili Hamit Taşçı ile Ankara AKP Milletvekili Ersönmez Yarbay "aday olma niyeti taşıdıklarını" saklamadılar. Ama onların da henüz TBMM Başkanlık Divanı’na başvuruları yok. O nedenle, yüksek yargı organlarının başkanlarından "showman"lere kadar pek çok kişinin kendini layık saydığı bu çok itibarlı göreve kimin geleceğini, daha da önemlisi yarın öbürgün kritik bir döneme girsek "Başkomutan" sıfatını kime vereceğimizi hálá bilmiyoruz.
Oysa hangi demokrasiye baksanız tüm bunların aylar öncesinden bilindiğini, seçimin bizdeki gibi "körebe" oynar gibi gözü kapalıyken değil, bilinçli bir değerlendirmeyle yapıldığını görürsünüz.
Onları da bir kenara bırakın... Bir "olup-bitti"ye getirilerek Köşk’e seçilen kişinin yarın çok büyük bir ayıbı karşımıza çıkarsa ne yapacağımızı hiç düşünmüyoruz.
Peki "aday"ın ismi bizde niçin saklı tutuluyor?
Gerçi Maliye Bakanı’nın bile "O (Erdoğan) söyler biz de seçeriz" diyerek görev yaptığı bir "demokrasi"de bundan fazlası olmaz. Ama yine de mesele ondan ibaret değil:
Bize göre Tayyip Erdoğan’ın kendisini Cumhurbaşkanı görmemeye tahammülü vardır ama Bülent Arınç’ı Cumhurbaşkanı koltuğunda görmeye tahammül edeceğini düşünmek bile abestir. O nedenle Arınç’ı Köşk’e çıkartmamanın tek çaresi olarak "aday" ismini açıklamayı, başvuru süresinin son dakikalarına bırakmaktadır.
Bir noktayı belirtelim... Tayyip Erdoğan kendi adaylığını koyarsa bu anlamda sorun olmaz. Ama Erdoğan ve Arınç dışında bir isim bildirilirse, dananın kuyruğu orada kopar. Çünkü o isim faraza 25 Nisan günü saat 23.55’te TBMM Başkanlığı’na bildirilirse, saat 23.56’da Arınç o listeye kendi adını yazar. O zaman da sıra kozları paylaşmaya gelir.
Bu dediklerimizi elbet en az bizim kadar Tayyip Erdoğan da biliyor. O nedenle hem Arınç’ı Köşk’e çıkartmamak, hem de partide büyük bir sorun yaratmamak için elindeki kozu gösteremiyor.
Tüm bunları söylüyoruz ama Süleyman Demirel’in, "sürprizlere hazır olunuz" anlamına gelen, "Siyasette bazen bir hafta bile çok uzun bir zamandır" şeklindeki sözünü aklımızdan çıkartmıyoruz.