İKTİDARDAKİ partinin adına bakarsanız "Adalet" kavramının bu parti için çok önemli olduğuna hükmetmeniz gerekir.
Hatta sadece ismine değil, parti programına da bakarsanız, "Yargıç tarafsızlığı ve yargı bağımsızlığını tam olarak sağlamayı ve yargıç güvencelerini korumayı" taahhüt ettiklerini görürsünüz.
Tıpkı "herkesin iktidarı" olmayı vaat edip de hemen unutuvermeleri gibi adalet konusunda da taahhütlerini unuttular.
Pardon unutmak bir yana, Meclis’e verdirdikleri bir yasa önerisiyle tam tersini yapmaya kararlı olduklarını ortaya koydular.
Hoş bu niyetleri yeni ortaya çıktı dersek yanlış olur. Aslında Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in Adalet Bakanlığı döneminde başlattığı hamleyi şimdi tamamlamaya çalışıyorlar.
Amaç çok basit:
Yargı sistemimizdeki kadroların yüzde 40’ını bulan ve halen boş olan 4 bin 62 kadroya, tamamen kendi siyasi (ve tabii dini) görüşlerine paralel görüş sahibi insanları dolduracaklar.
Böylece Başbakan’ın her fırsatta dile getirdiği "yargıyı tarafsızlaştırma" vaadini, "yargıyı AKP’lileştirerek" gerçekleştirmiş (!) olacaklar.
Neden bu kadar kesin konuştuğumuzu açıklayalım:
Geçen yıla kadar, yargıç veya savcı olmak isteyenlerin girdiği yazılı sınav ardından Adalet Bakanlığı’na mensup 5 bürokrat, sınav kazananları mülakata çağırıyor onlara not veriyordu. Bu not sonucu yüzde 20 oranında etkiliyor yani yazılı sınavda çok iyi yanıtlar veren bir genç, bakanlıktakilerin dünya görüşüyle örtüşmeyen bir görüşe sahip olsa da mesleğe girebiliyordu.
Ancak yargı bağımsızlığı için kavga veren Yargıçlar ve Savcılar Birliği (YARSAV) bu mülakatı bakanlık bürokratlarının değil, -bir ölçüye kadar- bağımsız olan Hakimler ve Savcılar Birliği’nin yapması gerektiğini ileri sürdü. İlgili yönetmeliğin iptali istemiyle Danıştay’da dava açtı. Danıştay bunun üzerine, Bakanlığın İdari Yargı için 100, Genel Yargı için 500 adayla yapmayı düzenlediği mülakatı durdurdu. Bunun üzerine Bakanlık o zamana kadar yapılmış mülakatların sonuçlarını açıklamaktan vazgeçti. Ama geri adım da atmadı. Hatta hem Danıştay’ın hem de 1995’te Anayasa Mahkemesi’nin verdiği kararları yok saydı.
(Bu arada müjde(!) verelim. Anayasa Mahkemesi yeni bir karar alarak Adalet Bakanlığı’nın görüşünü benimsedi. O da Anayasa Mahkemesi’ndeki son gelişmelerin sonucu bir durum.)
Bakanlık yine de Mülakat komisyonundaki 5 bürokrata biri Danıştay, öteki Yargıtay’dan olmak üzere 2 üyenin daha katılmasını sağlayacak şekilde ilgili Yönetmeliği değiştirdi.
Ama bu da düpedüz yasaya karşı bir hile idi.
Dahası... Avrupa Birliği ile Avrupa Konseyi de konuyla ilgili resmi görüşlerinde, "yargıçların belirlenmesinde siyasi otoritenin rol oynamaması gerektiğini" vurguladılar. Ama AKP’nin gözü o kadar dönmüş olmalı ki, sonunda bir yasa çıkartarak konuyu istedikleri gibi çözmeye karar verdiler.
Şimdi Meclis’te "mülakatın" etkisini üstelik yüzde 50’ye çıkartan yasa görüşülüyor.
Hukuk dünyamız da "yargı bağımsızlığını" mahveden bu cinayeti seyrediyor.