BU konuyu bu kadar uzun süre yazmak aklımızdan geçmiyordu. Ama "yargı bağımsızlığını gerçekleştirme" vaadiyle halktan oy isteyip, yargının bugünkü hak ve yetkilerini dahi ona çok gören bir iktidar gerçeğiyle karşılaşmak bizi zorladı.
Bir kısım okuyucularımız bu kadar uzatmamızı yadırgamış olabilir. Aslında "sütun yazarlığı"nın gelenekleri de buna pek uygun değildir. O nedenle bir açıklama yapmaya ihtiyaç var:
Konu ne benim ne de sizin konunuz. Konu, aslında "iktidar sarhoşluğu" ile malul olmasalar ve tüm iktidar sarhoşları gibi, "bu dünya sonuna kadar bize kalacak" sanmasalar kabul edecekler ki, asıl Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) mensuplarına yardım etmeye çalışıyoruz...
Onlar değil miydi geçmiş yıllarda, "siyasi iktidarın zulmü"nden yakınanlar?
Zulüm sadece keyfiliğin hüküm sürdüğü yerde olur. Keyfiliğin düşmanı "hukuk"tur, "bağımsız yargı"dır.
"Bir şiir okuduğu için hapsedildiğini" ileri süren, bunu içine sindiremediğini haykıran kimdi?
Bu şikayetlerin temelinde yatan "bağımsız yargı, iyi işleyen bir hukuk devleti" isteğideğil miydi?
Meğer pek de öyle değilmiş. Aslında, "İktidara ben gelirsem, tüm devleti benimle aynı zihniyette olanların eline teslim edeyim. Bağımsız kurum ve kuruluş bırakmayayım" diye düşünürmüş.
Seçimi kazandığı gün kamuoyunun karşısına geçip de Adalet ve Kalkınma Partisi’nin tüm insanlarımıza karşı eşit ve adil davranacağını, kimseyi dışlamayan bir iktidar olacaklarını söylerken hiç de samimi değilmiş.
Şimdi kendilerinden olmayan herkesi dışlayarak ülkeyi yönetiyorlar.
Çankaya ile kavgalılar. Üniversite ile kavgalılar. YÖK’e karşı sürdürdükleri mücadelenin temelinde bu yatıyor. Askerle -inkar etseler de- kavgalılar. Yargı ile kavgalılar. Medya ile kavgalılar. Çünkü kendi arzularına aykırı bir görüş, bir karar, bir uygulama görünce tahammül edemiyorlar.
Böyle bir anlayışın, yargının zaten bir kırıntı düzeyine inmiş bağımsızlığını da kökünden yok etmesine müsaade edilebilir mi?
Biz bu filmi eski yıllarda gördüğümüz için başkalarına göre daha duyarlı davranıyoruz.
O tarihlerde yani 1950-60 arasındaki iktidar da aynen AKP gibi, yargıyı "kullanmak" isterdi. Gerçi arada yürekli, dürüst, gerçek hukukçu kimliğine layık yargıçlar çıkardı ama iktidardakiler çoğunca yargıyı bir "zulüm aracı" olarak kullanırlardı. Örneğin Ankara’da bir "Basın Mahkemesi Yargıcı" vardı. Kapısından giren, 1 sene 6 ay hapis, 6 bin 666 lira para cezası almadan çıkamazdı.
O günlere tekrar dönmek istemiyoruz. "Adalet"in bir gün kendilerine de lazım olacağını unutmasınlar diye yırtınıyoruz. Başka derdimiz yok.
Not:Yargıya yapılan tasalluta Barolar Birliği’nin de adını vererek "tepki göstermemiş olmalarını" bu sütunda eleştirmiştik. Barolar Birliği, İstanbul ve İzmir Baroları konuyla ilgili açıklama yaptıklarını ancak basında bunların yer almadığını ifade ettiler. Keza Yargıçlar ve Savcılar Birliği yetkilileri de televizyon ve radyo programlarına katılarak yargı bağımsızlığını koruma mücadelesi verdiklerini bildirdiler. Okuyucuların takdirine sunuyoruz. O.E.