HUKUKUN herkese lazım olduğunu nedense herkes hukuk dışı bir darbe yediği zaman anlıyor.
Önceleri "hukuk da neymiş" havasında olan kişi o zaman sizden daha keskin bir "hukuk savunucusu" kesiliyor.
Tuhafı... Aynı kişi, vartayı atlatınca da eski durumuna dönüyor.
Bir başka deyişle "hukukun üstünlüğünü" de, "hukukun herkese lazım olduğunu" da unutuveriyor.
Somut örnek için Ankara’daki Kara Harp Okulu Komutanı Tümgeneral Reha Taşkesen olayına gitmeye gerek yok. Ona aşağıda değineceğiz ama en iyi örnek olarak bizim aklımıza "Minareler süngümüz, kubbeler miğferimiz" diye şiir okuduğu için hapsedilen Tayyip Erdoğan geliyor. Nitekim o zaman -haklı olarak- "ifade özgürlüğü mağduru" sayılan Erdoğan, şimdi "ifade özgürlüğünü boğan" yasaların mimarı hükümetin başbakanı sıfatıyla bu ülkeyi yönetiyor.
Son olarak karşımızda "telefonu gizlice dinlenen" ve bu ortaya çıkınca, Silahlı Kuvvetler’den ayrılmak gereğini duyan komutanın olayı var.
Komutanın konuşmalarının "özel yaşamı" ile ilgili olduğunda kimsenin ihtilafı yok. Ancak konuşmalar özel yaşamıyla ilgili olsa bile bir Kara Harp Okulu Komutanının özel yaşamının, o görevde kalmasını olumsuz etkilemesi de genel olarak kabul görüyor. O nedenle Komutanın "Benim özel yaşamımla ilgili konuşmalardan kime ne? Benim sorumluluğum görevimi nasıl yaptığımla sınırlıdır" tezini savunması bizce hiç de geçerli değil. Aksi halde Yüksek Askeri Şûra’nın sırf özel yaşamı nedeniyle Silahlı Kuvvetler’le ilişkisini kestiği bunca subaya ve astsubaya haksızlık ettiğini söylemek gerekir.
Lakin meselenin asıl kritik tarafı -bizzat söz konusu komutanın ifade ettiği gibi- başka... Çünkü ortada düpedüz hukuk dışı görünen bir gerçek var: Reha Taşkesen isimli bireyin telefonu hukuka aykırı şekilde dinlenmiş. Ama bu hukuk dışı uygulamaya başta kendi komutanları (veya Silahlı Kuvvetler) olmak üzere kimse ses çıkartmıyor ve o bireyin hukukunu savunmuyor.
Daha da önemlisi... Silahlı Kuvvetler veya Genelkurmay Genel Sekreterliği"O dinlemeyi biz yapmadık. Zaten onu yapacak donanımımız da yok" anlamındaki kısa açıklaması dışında, kamuoyunu aydınlatacak bir şey söylemiyor. Örneğin "dinleme işlemi hukuka uygun ise" bunu, yok "hukuka aykırı" ise o dinlemenin nasıl geçerli sayıldığını açıklamıyor.
Bu durumda hiçbirimiz "hukukun güvencesi" altında olduğumuzu savunamayız. Çünkü gerçekler, en önemli kurumlarımızın yani Silahlı Kuvvetlerimizin ve hükümetin işlerine gelince hukukun çiğnenmesini görmezden geliyorlar.
Aksini iddia edebilmek için hem Silahlı Kuvvetler’in hem de daha geniş bir sorumluluk taşıyan hükümetin"bu dinlemenin kim veya hangi kurum tarafından yapıldığını" açıklamaları gerekir.
Yeri gelmişken anımsatalım:
Konu sadece hükümetin veya Silahlı Kuvvetler’in bilgi vermesiyle kapanacak türden değildir. Çünkü "yasadışı" dinleme yapmanın yeni Ceza Yasası’ndaki faturası -cezayı artırıcı nedenler hariç- 6 aydan 2 yıla kadar hapistir. O nedenle ortada bir de cezalandırılması gereken suç vardır.