ANIMSAYACAKSINIZ, Avrupa Birliği (AB) Komisyonu’nun Türkiye hakkında yayınladığı ve ‘AB ile Türkiye arasında katılım müzakerelerinin başlamasını’ tavsiye eden rapor 6 Ekim tarihine rastlamıştı.
Yani bağımsızlık savaşımız ardından ordularımızın İstanbul’u işgal kuvvetlerinden devraldığı günün yıldönümüne...
Avrupa Birliği Anayasası’nın imzalandığı 29 Ekim tarihi de Cumhuriyet’in 81’inci yıldönümüne denk düştü.
AB Komisyonu raporunun yayınlandığı gün, ‘Atatürk bu günü görse çok sevinirdi’ dedik diye bir kısım okuyucumuz kıyameti kopardı. ‘Atatürkçü olup olmadığımızı’ sorgulamaya kalkandan, ‘Atatürk’ü anlamadığımızı’ ileri sürene kadar, çok mektup ve mesaj aldık.
‘Fotoğraf Atatürkçüsü’ dediğimiz, yani ‘Atatürk devrimlerinin çağdaş uygarlıkla bütünleşip onu geçme doğrultusunda değişim’ anlamına geldiğini anlayamayanlara şimdi, beğenecekleri bir rastlantıdan daha söz edelim:
1881 doğumlu Atatürk yaşasaydı, Avrupa Birliği Anayasası imza töreninin, Cumhuriyet’in 81’inci yıldönümüne rastlamasından ayrı bir keyif duyardı.
Ama bize kalırsa öyle yapmazdı. ‘Bir tesadüf’ der geçerdi. Çünkü Büyük Atatürk akılla açıklanmayan hiçbir şeye itibar etmezdi. Sadece olayın özüne bakar, doğrultusunu görür, ‘Beni anlamayanlara, yaptıklarımı saptırmaya, çürütmeye çalışanlara, ikiyüzlülük edip benden yanaymış gibi görünürken yabancılara uşaklık edenlere rağmen Türkiye hedefinden sapmadı’ der, dünkü imza törenine o açıdan bakardı.
Roma’da yapılan törende Türkiye adına imzayı, onun adını zorunlu olmadıkça ağzına almayan iki yetkilinin atması da, başkasının değil, onun eseridir.
Onun kurduğu Cumhuriyet’in nüfusu 13 milyon küsur, okur-yazar oranı yüzde 14.5, elektrik üretimi 41.3 milyon k/w saat, ihracatı yaklaşık 51 milyon dolar, ithalatı 86 milyon dolardı.
Bugün AB yolundaki Cumhuriyet Türkiyesi’nin nüfusu 71 milyon, okur-yazar oranı yüzde 87 (bu rakam hiç de yüz ağartıcı değil), ihracatı 62 milyar, ithalatı 95 milyar dolar, ürettiği elektrik enerjisinin miktarı ise 140 milyar kw/saat.
Varılan bu nokta yine de 81 yıllık süre için pek de parlak sayılmaz. Olsa olsa kendi kendimizle yarışmamız yönünden tatmin edici görünebilir. Özellikle, bütünleşmeye çalıştığımız AB ülkelerindeki ortalama gelişme temposuyla kıyaslanınca geride kalan 54 yıl boyu Türkiye’yi yönetenlerin yakasına yapışıp hesap sorasınız gelir.
Sadece bu yönden değil, kültürel gelişmemiz yönünden bakınca da son 54 yıl Türkiye’sinin kendi gelişme yolunu öksüz kalmış çocuk yalnızlığında aradığını görürsünüz.
Buna rağmen Cumhuriyet Türkiyesi’nin geleceğe güvenle bakmasını sağlayacak pek çok ve pek önemli ortak değerleri var. Örneğin ulusal birliği var, demokrasiyi yaşatacak, hukuk devletini gerçekleştirecek, hukukun üstünlügü kavramını savunacak çok geniş bir kadrosu var.
Ne mutlu bize ki 81 yıldır süren tutarlı bir gidişinmeyvesini yiyoruz.