367 oy davası...

BAYRAM bitmeden son günlerin en çok konuşulan "Cumhurbaşkanı seçiminin yapılacağı gün TBMM Genel Kurulu en az 184 üye ile mi yoksa en az 367 üye ile mi açılabilir?" tartışmasını kendi yönümüzden bitirelim diyoruz.

Bilindiği gibi konu son olarak tanınmış hukuk adamı Sabih Kanadoğlu’nun 27 Aralık 2006 tarihli Cumhuriyet’te yayımlanan "AKP Tek Başına (Cumhurbaşkanı) Seçemez" başlıklı makalesiyle ortaya atıldı.

Kanadoğlu öncelikle 3 Kasım 2002 tarihli seçimin oluşturduğu TBMM’nin "hukuken sakat ve ulusal iradeyi çarpıtan" bir yapıyla görev yaptığını ileri sürüyordu.

Bu noktada Kanadoğlu kanımızca "A"dan "Z"ye haklıdır. Bu durumun tarih önündeki sorumlusu da o zaman görev yapan Yüksek Seçim Kurulu’dur (YSK). Çünkü YSK, ilk kusur olarak "Seçimlere katılma yeterliliği bulunmayan iki siyasi partiyi (DEHAP ile Genç Parti’nin) hukuka karşı hilelerini" görmezden gelip bunları seçime sokmuştur. YSK’nın ikinci kusuru DEHAP’ın sahtekarlığı yargı kararıyla ortaya çıkınca, bu partiye verilmiş oyları geçersiz sayıp Meclis’teki sandalye dağıtımını yeniden yapması gerekirken bundan kaçmasıdır. YSK eğer görevini doğru yapsaydı Doğru Yol Partisi (DYP) Meclis’e yaklaşık 60-70 milletvekili sokacaktı. Bu sandalyelerin çoğu AKP’den, birazı da CHP’den DYP’ye gidecekti. Ama neticede AKP, cumhurbaşkanı seçimini uzlaşmacı bir zihniyetle ele almaya mecbur olacaktı. Oysa o yanlış Türkiye’yi şimdi gerilim ortamına sürüklüyor.

YSK’nın günahı çok ama şimdi konu o değil. Ne var ki YSK kararları kesin. O yüzden TBMM bugünkü yapıyla göreve başladı. Kanadoğlu bu gerçeği dile getiriyor.

Ama bugün o tartışmanın yararı yok. Bugün mevcut gerçekler üzerinden çözüm üretmeye mecburuz. O da -dün yazdığımız gibi- en az 184 üye var ise Meclis Genel Kurulu’nun çalışmaya başlayabileceğini söylüyor. Oysa Kanadoğlu buna "Madem ki Cumhurbaşkanı en az 367 üyenin oyları ile seçilebilecektir, öyleyse Meclis’in konuyu ele alması için önce 367 milletvekilinin orada hazır bulunduğu saptanmalıdır. Bu da 367 milletvekili hazır olmadıkça genel kurulun çalışmaya başlayamayacağı anlamına gelir" diye özetlediğimiz bir görüş ileri sürüyor. Bunu ayrıca "partileri uzlaşmaya zorlamak" açısından da savunuyor.

Oysa bu, Anayasa’da bulunmayan bir hükmü icat etmekten başka bir şey değil. Meclis o gün 184 üye ile açılır. Seçime geçilir. Adaylardan hiçbiri en az 367 oy alamazsa veya toplam geçerli oy sayısı 367’nin altında kalırsa ikinci turla ilgili kural işler. Çünkü "Birinci tur yapılmış ama cumhurbaşkanı seçilememiş" demektir.

İkinci turdan da aynı şekilde sonuç alınamazsa Anayasa’nın seçimle ilgili öteki kuralı işler. Yani en az 276 oy alan aday seçilmiş olur. Eğer üçüncü ve dördüncü turda da en az 276 oy alan çıkmazsa milletvekili seçimi yenilenir. Ve yeni cumhurbaşkanını yeni TBMM seçer. Kanımızca yeni cumhurbaşkanı seçilip görevi devralıncaya kadar eskisi görevde kalır.

Konu "Anayasa Mahkemesi’ne gider mi?" diye bir soru var.

Kanadoğlu özetle, "1996’dan önce İçtüzük’te cumhurbaşkanı seçimiyle ilgili hüküm yoktu. O nedenle Anayasa Mahkemesi’ne başvurmak mümkün değildi. Sonra hüküm kondu. Böylece TBMM’nin İçtüzüğe aykırı bir uygulamasını Anayasa Mahkemesi’ne götürme olanağı doğdu. O nedenle Mahkeme, başvuruyu İçtüzük yönünden değerlendirir ve seçimi iptal edebilir" diyor.

Bu konuda aynen Kanadoğlu gibi düşünüyoruz. Çünkü Anayasa Mahkemesi’nin böyle bir denetim yetkisi vardır.
Yazarın Tüm Yazıları