ÇOK eski yıllarda gazetelerin birinci sayfasında, “Milli Şef -veya Başvekil hazretleri- şehrimizi teşrif ettiler” yani “şehrimizi onurlandırdılar” başlıklı haberler çıkardı.
Altında da o devlet büyüğünün trenle mi, otomobille mi geldiği, nerede kim tarafından törenle karşılandığı anlatılırdı.
Abdullah Öcalan’ın avukatları ona döndü: Dünkü haberde bildirildiğine göre: “İmralı Adası’ndaki yüksek güvenlikli F Tipi Cezaevi’nde ağırlaştırılmış ömür boyu hapis cezasını çeken Abdullah Öcalan’ın avukatları (...) dün sabah 09.20’de Adalet Bakanlığı’nın Mudanya’dan kiraladığı tekne ile Gemport Limanı’ndan İmralı’ya hareket etmiş”ler. Öcalan’ın avukatları meğer, Tuzla Vapuru ile “İmralı 9” adlı teknenin arızalanması nedeniyle ay başından beri görüşmelere kiralık tekneyle gidiyorlarmış. Öcalan, her çarşamba avukatları, her ayın 2 ve 4’üncü pazartesi günleri 1’inci dereceden yakınlarıyla görüşüyormuş. Ne fedakâr bir Adalet Bakanlığımız var! Bizden aldığı vergiyle Öcalan’ın avukatlarına tekne kiralıyor. İyi de hangi gerekçeyle? Öcalan’ı görmek isteyen avukat verir parasını, tutar teknesini... Gerçi bugün “avukatların” yaptığı görüşmeyi tartışmıyoruz. Çünkü nedense bu görüşme herkese pek normal geliyor. Çünkü “Öcalan’ın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne yaptığı başvuru var. Avukatlarının kendisini orada savunabilmesi için bu görüşmeye izin verilmesi zorunlu” deniyor. İyi de... Adamın tutuklandığı günden beri geçen yaklaşık 4 bin hafta boyunca gerçekleşen 4 bin kadar görüşmeden eğer sadece 5’inde veya 50’sinde o davalardan söz edildi de kalan 3950’sinde “Öcalan’ın PKK’ya talimatları” alındı ve terör örgütüne aktarıldıysa, buna engel olmak gerekmez mi? Haa... Diyorsanız ki, “Bu devletin de, hükümetin de bildiği ve sürmesinde yarar gördüğü bir durumdur.” Amenna! Yani “Diyecek bir şey yok” demek gerekir. Ama o zaman “Öcalan’la görüşen de şerefsizdir, görüşmediğimiz halde bize görüştünüz diyen de!” türü horozlanmalara kalkamazsınız. Keza “Biz görüşmedik ama devlet adına görüşme elbet yapılır. Nitekim Mesut Yılmaz ve Bülent Ecevit dönemlerinde de Öcalan’la görüşme yapılmıştır” demek geçerli bir savunma mıdır, sormak gerekir. Biz söyleyelim: Öcalan’la elbet Başbakan veya bir Bakan görüşmez. Görüşmesi de gerekmez. Ama “devlet görevlisi” birileri görüştüyse “görüşme yapmadık” da denmez. Çünkü siyasi otoritenin izni olmadan hiç kimse Öcalan’la konuşmaz, konuşamaz. Bu ister “MİT Müsteşarı”, ister görevli bir “albay” olsun, fark etmez. Çünkü Öcalan karşısındakiyle belli konuda mutabık kalınca, orada aldığı sözün devlet tarafından uygulanıp uygulanmadığına bakar. Uygulanıyorsa, “Tamam bu mutabakatın altında hükümetin imzası var” diye düşünür. Kimse “25 kuruşa simit” aramasın... İçinde bulunduğumuz durum budur.