Paylaş
Ancak Kammenos herhangi bir Yunanlı “siyasetçi” değil. Şu anda Yunanistan Savunma Bakanı makamında. Kammenos “Yunanistan Savunma Bakanı” olarak Türkiye ile Yunanistan arasında “sıcak bir çatışma yaşanabileceğini” söylediğinde “ciddiye” alınıyor. Ortaya savurduğu “tehditler” ve “hakaretler” basın-yayın organlarında yer buluyor.
Kommenos’a sadece Türkiye’de değil Yunanistan’da da tepki büyüyor. Yunanistan ana muhalefet partisi (Yeni Demokrasi Partisi) Kammenos’un “cinnet geçirdiği” görüşünde. Diğer partilerde de Kommenos’un “ciddi” bir siyasetçi gibi davranmadığı, savunma bakanlığı gibi önemli bir mevkide bulunan bu kişinin Yunan ulusal çıkarlarına hizmet etmediği hatta zarar verdiği görüşü yaygın. Buna rağmen Yunan iç siyasi hayatındaki “gerçeklerin” etkisindeki Başbakan Çipras Kommenos’la ilgili “eleştirileri” dikkate almıyor veya alamıyor.
Panes Kommenos Yunanistan’daki koalisyon hükümetinin “küçük ortağı” ANEL (Bağımsız Helenler) partisinin lideri. ANEL 2015 Eylül ayında yapılan son seçimlerde oyların sadece %3.7 ‘sini almış, (300 üyeli) Yunan Parlementosu’nda 10 milletvekili var. 2015 Eylül seçimlerini (oyların %35.5’ı alarak 145 milletveki çıkartan) Aleksis Çipras’ın SYRIZA (Radikal Sol Koalisyonu) partisi kazanmış. Bugün Yunanistan’ı ortanın solundaki SYRIZA (büyük ortak) ile milliyetçi-muhafazakar (ve popülist) görüşleriyle bilinen ANEL (küçük ortak) arasında oluşturulan bir koalisyon hükümeti yönetiyor.
Türkiye-Yunanistan ilişkilerinin “iyi bir düzeyde” sürdürülmesi açısından Başbakan Çipras’ın önündeki tek sorun hükümetinin “aşırı milliyetçi küçük ortağı” ANEL ve bu partinin (ortalığı karıştıran) lideri Panel Kommenos değil. “Bağımsız” Yunan yargısının son dönemlerde verdiği kararlar da (Türkiye-Yunanistan ikili ilişkileri açısından) pek “isabetli” gözükmüyor. Yunan mahkemeleri Türkiye’den Yunanistan’a kaçan darbeciler ve Türkiye vatandaşı teröristler hakkında (bu kişilerin Türkiye’ye iadesini engelleyerek) Ankara-Atina ilişkilerini geren kararları (arka arkaya) almaya devam ediyor. Yunan hükümeti darbeciler ve teröristler hakkında alınan bu kararların Türkiye-Yunanistan ilişkilerine olumsuz etki yapmaması gerektiğini “yargı bağımsızlığıyla” savunuyor.
Yunanistan’ın Mart ayı içinde sınırı geçen 2 Yunan askerinin tutuklanması olayına gösterdiği tepki de Ankara’da “anlaşılmaz” bulunuyor. Sınırı geçen bu iki Yunan askeri “askeri casusluk teşebbüsü” ve “askeri bölgeye izinsiz girmek” suçlarından mahkemece tutuklandı. Yunanistan ise mahkeme kararına rağmen bu iki askerin “hemen” serbest bırakılmasını istiyor. Yani darbeciler ve teröristler hakkında kendi mahkemelerinin verdiği kararları “yargı bağımsızlığına “ bağlayan Yunan hükümeti, Türk mahkemelerinin de aynı “yargı bağımsızlığı” içinde karar aldığını kabul etmek istemiyor.
Başbakan Çipras’ın bu konudaki ifadeleri ve ortaya koyduğu “çifte standartlar” Yunanistan’ın Türkiye ile ilişkilere bakışında son dönemde ortaya çıkan “olumsuzluklarla” ilgili Türkiye’deki soru işaretlerini arttırıyor.
Yunan Savunma Bakanı Kommenos (doğal olarak) ortaya çıkan bu fırsatı kaçırmamak için (hemen) harekete geçti. Türkiye’ye yakın bir adada yaptığı konuşmada 2 Yunan askerini Türkiye’ye giderek (zor yoluyla) geri getirmekten bahsetti. Herhalde Kommeros’un Türkiye’ye yönelttiği “tehditleri” desteklemek amacıyla Yunanistan’ın Türkiye’ye yakın adalardaki ve Türkiye-Yunanistan kara sınırındaki askeri varlığını 3.500 askerle takviye etmekte olduğu haberleri basına sızdırıldı. Türkiye’den ise “tehditçi” Kommenos’a Anadolu’da maceralara gireşen Yunanlıları bekleyen akibet konusunda yakın tarihi öğrenmesi “tavsiyesi” geldi.
Türkiye-Yunanistan ilişkilerinin Türkler ve Yunanlılar arasındaki uzun tarihin baskısı altında olduğu bir gerçektir. Buna Ege Denizi’nin özellikleri nedeniyle coğrafya da eklenmiştir. Türkiye ile Yunanistan ilişkilerinde çoğu zaman tarih ve coğrafyanın ortaya çıkarttığı olumsuz etkilerle baş edilmeye çalışılmaktadır.
Bugün dünyada bağımsızlığını birbirine karşı kazanan ve koruyan, bağımsızlık gününü diğerine karşı kazandığı zafer olarak kutlayan başka iki devlet ve ulus bulunmamaktadır. Tarih ve coğrafyanın Türkiye-Yunanistan ilişkilerini baskı altında tuttuğu bir gerçek olmakla beraber, yine tarih ve coğrafyanın Türkiye ve Yunanistan’ı yan yana işbirliği içinde birlikte yaşamaya zorladığı da ayrı bir gerçektir.
Türkiye ve Yunanistan ilişkilerinin tarihine bakıldığında, Ankara ve Atina’nın işbirliği yapabildiği ve ilişkilerin iyi olduğu dönemlerin, iki ülkenin üçüncü bir ülkelerden gelen dış tehditlerle karşılaştığı zamanlara rastladığı görülmektedir. Bunun en iyi örnekleri Birinci ve İkinci Dünya Savaşları’ndan sonra yaşanmıştır.
Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra, o dönemde Oniki Ada’yı elinde bulundurması nedeniyle Türkiye’ye de komşu olan Musolini İtalya’sının (faşist yönetimle idare edildiği yıllarda) Türkiye ve Yunanistan için doğurduğu tehdit Ankara ve Atina’nın yakınlaşmasında önemli bir rol oynamış, Türkiye-Yunanistan ilişkileri tarihe Atatürk-Venizelos dostluğu olarak geçen yakın bir işbirliği dönemine girmiştir. 1930 yılında Yunanistan Başbakanı Venizelos’un Türkiye ve Türkiye Başbakanı İnönü’nün Yunanistan ziyaretleri bu “yakınlaşma” ortamı içinde gerçekleşmiştir.
Aynı şekilde İkinci Dünya Savaşı’ndan hemen sonra Sovyetler Birliği’nin Türkiye ve iç savaşa sürüklenen Yunanistan açısından yarattığı dış tehdit Ankara ve Atina’yı ABD ile yakın ilişkilere ve kurulmakta olan Batı savunma sistemi içinde yer almaya itmiştir. ABD’nin Truman Doktrini ile (Sovyetler Birliği tehditine karşı) Türkiye ve Yunanistan’a yardım taahhüdünde bulunmasından ve iki ülkenin de ABD yanında Kore Savaşı’na katılmalarından sonra, Türkiye ve Yunanistan 1952 yılında birlikte NATO üyesi olmuşlardır.
NATO içinde “müttefik” durumuna gelen Ankara ve Atina arasındaki ilişkiler 1950’lı yıllarda hızla gelişmiş, Türkiye ile Yunanistan arasında devlet başkanı seviyesinde ilk resmi ziyaretler 1952 yılında gerçekleşmiştir. Yunanistan Kralı Paul 1952 yılı Haziran ayında Türkiye’ye, Türkiye Cumhurbaşkanı Celal Bayar aynı yılın Kasım ayında Yunanistan’a resmi ziyaretlerde bulunmuşlardır.
Türkiye ile Yunanistan arasında denge kuran Lozan Anlaşmasının uygulanmasından (veya uygulanmamasından) ortaya çıkan bazı sorunlar Ankara ile Atina arasındaki ilişkileri (başlangıçtan itibaren) olumsuz şekilde etkilemeye devam etmiştir. Ancak iki ülke arasındaki ilişkiler özellikle Kıbrıs sorununun ortaya çıkmasından büyük ölçüde etkilenmiş, Kıbrıs Rumları ve Yunanistan’ın (1960 yılında kurulan) Kıbrıs Cumhuriyeti’ni kısa bir süre içinde yıkmaları ve Kıbrıs Türklerine karşı katliamlara dönüşen 1964 olayları Ankara-Atina arasındaki ilişkileri (sonuçları günümüze gelecek şekilde) germiştir. Kıbrıs’ta (çok uzun bir müzakere sürecine rağmen) Türk ve Rum toplumlarının bir arada yaşayabilecekleri kalıcı bir siyasi yapı kurulamaması Türkiye-Yunanistan ilişkilerinin sağlamca oturtulabileceği bir güven ortamının yaratılmasını da zorlaştırmaktadır.
Türkiye ile Yunanistan 1970’lerin başlarından itibaren Ege Denizi’nde de birirleriyle bağlantılı bir dizi sorunla karşı karşıyadır. Ege Denizi’nde karasularının genişliği, Ege kıta sahanlığının ve hava sahasının paylaşımı, Ege Denizi üzerindeki FIR (Uçuş Enformasyon Bölgesi) sorumlulukları, Yunanistan’ın Ege adalarını silahlandırması meselelerinde Türkiye ve Yunanistan farklı tezleri savunmaktadır. Ankara ve Atina Ege Denizi’nin nasıl paylaşılacağı ve bu denizde işbirliğinin nasıl yürütüleceği konusunda çok farklı tutumlardadır.
Kıbrıs ve Ege Denizi sorunlarına rağmen, Türkiye ile Yunanistan aralarındaki Kardak ve Öcalan krizlerinden sonra, Marmara ve Atina depremlerinin iki ülke kamuoylarında karşı tarafa karşı yarattığı “olumlu” ortamdan da yararlanarak (tarihlerinde ilk kez ortak bir dış tehdit olmadan) iyi ikili ilişkiler kurabilmişlerdir. Türkiye ile Yunanistan’ın “deprem diplomasisi” sonrasında geçtiğimiz 18 yıl içinde kurmakta başarılı oldukları siyasi ve ekonomik işbirliği ortamını sürdürebilmelerinin vazgeçilmez iki şartı iki ülkede de olan hassasiyetlere karşılıklı saygı gösterilmesi ve yeni sorunların ortaya çıkmasına izin verilmeden mevcut sorunların dondurulmuş bir şekilde tutulabilmesidir.
Türkiye ve Yunanistan’ın aralarındaki sorunların ancak görüşmeler yoluyla çözülebileceği gerçeğinden hareket ederek, bu sorunları masa başında çözmeye çalışmaları, bunu yaparken mevcut sorunların ikili ilişkilerini olumsuz şekilde etkilemesine izin vermeden aralarındaki yapıcı diyalogu sürdürmeleri, (iki taraf içinde yararlı) siyasi ve ekonomik ilişkileri daha da geliştirmeye gayret göstermeleri önem taşımaktadır.
Türkiye-Yunanistan ilişkilerinin son aylarda gerilmesinin arkasında yatan nedenler, (bu konudaki kötü siciline rağmen ) Atina’nın Türkiye menfaatlerini hedef alan terörist örgütleri destekler bir tutum içine girerek, Ankara’daki hassasiyetleri dikkate almaması ve denizden kaynaklanan sorunları (çözüme kadar dondurulmuş bir durumda tutmak yerine) “oldu bittilerle” tekrar istismar etmeye kalkışmasıdır.
Paylaş