Paylaş
Birleşmiş Milletlerin kurduğu bir komisyon Myanmar’da Rohingalara karşı soykırım suçunun işlenmek istendiği yönünde yeterli kanıt bulunduğuna ve konunun uluslararası bir mahkemeye götürülmesi gerektiğine karar verdi.
Birleşmiş Milletler (BM) Bağımsız Uluslararası Myanmar Araştırma Komisyonu hazırladığı raporda Myanmar’ın ülkenin Rakhayn (Arakan) eyaletinde soykırımı, Şan ve Kaçin eyaletlerinde de insanlığa karşı suçlar ve savaş suçları işlediği yönünde bulgulara ulaştığını bildirerek, Myanmar ordusunun en üst düzey 6 yetkilisinin bu suçlardan yargılanması gerektiği sonucuna vardı.
BM Komisyonu raporunda, aralarında Myanmar Genel Kurmay Başkanı Ming Aung Hlaing’in de bulunduğu, 6 (Myanmar’lı) generalin Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde veya sırf bu amaçla (özel olarak) kurulacak (geçici) bir uluslararası mahkemede yargılanması öneriyor.
BM Komisyonu raporunda, Devlet Danışmanı ve Dışişleri Bakanı Aung San Suu Kyi de soykırım, insanlığa karşı suçlar ve savaş suçlarının işlenmesinin durdurulması ve engellenmesi yönünde Myanmar’daki hükümetin fiili (de facto) başı pozisyonu ve moral otoritesini kullanmamakla suçlanıyor.
Geçen sene Mart ayında BM İnsan Hakları Komisyonu tarafında kurulan BM Bağımsız Uluslararası Myanmar Araştırma Komisyonu’nun bulguları ve önerileri önemlidir. Bu rapor sayesinde şimdi BM’lerin Rohingalar’a yönelik soykırım ve insanlığa karşı işlen savaş suçları konusunda harekete geçmesinin sağlanması için ciddi bir fırsat ortaya çıkmaktadır. Diğer yandan BM üyesi ülkelerin Komisyon raporunda adı geçen 6 üst düzey Myanmar askeri yetkilisi konusunda tek yanlı yaptırım kararları almaları için de moral zemin hazırlanmış olmaktadır.
Sosyal paylaşım sitesi Facebook, Komisyon’un bulgularına dayanarak, Myanmar kuruluş ve yetkililerine ait 18 Facebook hesabını, 52 Facebook sayfasını ve 1 instagram hesabını kapattığını duyurmuştur. Facebook’un uluslararası toplumun Myanmar’da azınlıklara karşı işlenen suçlar karşısında artık sessiz ve (daha önemlisi) hareketsiz kalmaması gerektiğini vurgulaması da dikkat çekicidir.
Bu rapordan sonra Norveç Nobel Enstitüsü üzerindeki, Aung San Suu Kyi’ye 1991 yılında verilen Nobel Barış Ödülünü geri alması konusundaki, baskıların da artmasını beklemek gerekmektedir. Nobel Barış Ödülü’nü dağıtan bu Enstitü bugüne kadar, yönetilen bütün eleştirilere karşın, Aung San Suu Kyi’ye verilen ödülü geri alma konusunda harekete geçmemiştir.
BM Komisyon raporunun ilgili Myanmar makamlarının soykırımı ile insanlığa karşı savaş suçları işleyip işlemediklerinin yetkili bir uluslararası mahkeme tarafından ele alması gerektiği sonucuna varması önemlidir. Rapor Rohinga Müslümanlarının yaşadığı trajedinin uluslararası toplumun gündeminin üst sıralarında tutulması ve BM’nin (işlendiği belirtilen suçlar konusunda) fiilen harekete geçmesi konusunda gerekli zemini hatırlamıştır. Ancak bu rapor tek başına yeterli değildir.
Şimdi konunun BM İnsan Hakları Konseyi ve daha da önemlisi BM Güvenlik Konseyi’nde ele alınması ve rapordaki “önerilerin” uygulamaya geçirilmesi gerekmektedir. BM İnsan Hakları Konseyi’nin rapor konusunda alacağı bir karar “bağlayıcı” olmamakla beraber Myanmar yetkilileri üzerindeki baskıyı daha da arttıracaktır. Uluslararası toplumun Myanmar üzerindeki baskıyı arttırarak sürdürmesi zorunludur.
İnsan Hakları Konseyi’nin (3 yıl için seçimle gelen) 47 üyesi bulunmaktadır. Halen 7 İslam İşbirliği Teşkilatı üyesi ülke İnsan Hakları Konseyi de üyesidir. Bu ülkeler Afganistan, Pakistan, Katar, Irak, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Mısır’dır. İnsan Hakları Konseyi’nden raporu onaylayan ve uygulanmasını talep eden, BM Genel Sekreterini Komisyon raporunun uygulanması yönünde göreve çağıran bir karar geçirilmesi mümkündür.
Ancak rapor (konuda esas bağlayıcı karar alma yetkisine sahip) BM Güvenlik Konseyi’ne gelindiğinde durum değişebilecektir. Çin’in Myanmarlı yetkililerin Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde yargılanmasını isteyen (veya bu konuda ayrı bir uluslararası mahkeme kuran) bağlayıcı bir kararı engelleyebileceğine ve Rusya’nın da Çin’le birlikte hareket edebileceğine işaret edilmektedir.
Çin’in (ve muhtemelen Rusya’nın) Komisyon raporu konusunda bağlayıcı bir karar almasının engellenmesi durumunda konunun olağanüstü toplantıya çağrılacak BM Genel Kurulu’na götürülmesi en uygun yol olarak görülmektedir. Buradan çıkacak bir karar (bağlayıcı olmamasına rağmen) Myanmar üzerindeki uluslararası baskıyı büyük ölçüde arttıracak, Myanmar’ın (Myanmarlı yetkililerin) azınlıklara karşı soykırım ve insanlığa karşı savaş suçları işleyip işlemediği konusunda uluslararası bir mahkemeye götürülmesini (Güvenlik Konseyi’ndeki veto yetkilerini kullanarak) engelleyen ülkeleri de (uluslararası toplum önünde) güç duruma sokacaktır.
Beklendiği üzere Myanmar hükümet sözcüsü BM Komisyon raporunu kabul etmediklerini açıklamıştır. Myanmarlı yetkilinin Komisyon üyelerinin Myanmar’ın söz konusu bölgelerinde inceleme yapmadıklarına yaptığı atıf ise çok daha ilginçtir. Çünkü Komisyon üyelerinin söz konusu eyaletlere (Rakhayn, Şan ve Kaçin) gitmesine izin vermeyen ve gerekli bilgileri toplamasını engelleyen Myanmar hükümetinin kendisidir. Komisyonun raporunda bu üç eyalette (şiddet olaylarına dair) bilgi ve delillerin toplanmasına, bir araya getirilmesine ve saklanmasına verilen önemin vurgulanması, Myanmar’ın işlenen suçları ört bas etmesinden ve delilleri yok etmesinden duyulan endişeyi ortaya koymaktadır.
Daha önceki bir yazımda ele aldığı gibi Myanmar’ın Rohingalara yönelik ayrımcılık ve baskı politikası, çok önceleri, 1960’lı yılların ilk yarısında başlamıştır. Devlet tarafından resmen tanınan etnik grupların arasından çıkartılmaları, Myanmar vatandaşlığını kaybettirilmeleri, oy kullanma (tüm seçme ve seçilme) haklarının ellerinden alınması gibi ayrımcı politikalarla başlayan Rohinga Müslümanlarına yönelik baskılar zaman içinde şiddet olaylarına dönüşmüştür.
Rohingalara karşı şiddet olayları 2010’lu yıllardan sonra düzenli bir hal almaya başlamış, Rakhayn (Arıkan) Eyaleti’nde şiddet olayları giderek tırmanmış, Rohingalara yönelik bir etnik temizlik ve soykırımı görüntüsünü almış, Müslüman Rohingalara yönelik düzenli Budist saldırılar giderek artmıştır. Rohinga Müslümanlarına yönelik Budist saldırıların arkasında Myanmar Ordusunun bulunduğu ve Budist saldırıların Myanmar’ın başkenti Napido’dan yönlendirildiği ortaya çıkmaya başlamıştır.
Rohingalara karşı şiddetin arttığı bu dönemler Myanmar’da Askeri yönetimin iktidarı sivillerle paylaşmaya başladığı, Myanmar’da iç politika reformlarının yapıldığı bir zamana rastlamıştır. Yarım asrı aşkın bir süreden beri askeri rejimlerde yönetilen Myanmar 2010’lü yılların başından itibaren demokrasiye ve sivil yönetime geçiş sürecine girmiştir. Bu süreçte 2015 yılı Kasım ayında yapılan seçimler bir dönüm noktası olmuş, bu seçimleri askeri yönetimler tarafından uzun yıllar ev hapsinde tutulan Nobel Barış Ödülü sahibi Aung San Suu Kyi’nin Demokrasi için Milli Lig (NLD) partisi oyların %80’ini alarak kazanmıştır.
Seçim sonuçlarına göre Myanmar’da Nisan 2016’da yeni bir hükümet göreve gelmiş ve Aung San Suu Kyi fiili olarak yönetimi devralmıştır. Anayasal kurallar sebebiyle Cumhurbaşkanı seçilmesi engellenen Aung San Suu Kyi Devlet Danışmanı ve Dışişleri Bakanı görevine gelmiştir. Myanmar’da uzun bir dönemden sonra seçimle gelen sivil bir hükümetin kurulması uluslararası camiada siyasi ve ekonomik reformların hızlanacağı ve Rohinga Müslümanlarına yönelik şiddetin durdurulacağı, Rohinga azınlığının durumunun iyileştirileceği beklentilerini ortaya çıkartmıştır.
Ancak siyasi reformlara karşılık Myanmar’da askeri yönetimin sona erdiğini söylemek çok zordur. Kasım 2015 seçimleri sonucu doğrultusunda çok uzun bir zamandan sonra, Myanmar’da sivil bir hükümetin göreve başlaması ülkede yeni bir dönemi başlatmış, ancak buna rağmen Myanmar’da demokratikleşme ve geçiş süreci kırılganlığını korumuştur. Her şeyden önce Orduya ulusal ve yerel meclislerde ayrılan %25’lik kontenjan ve aralarında Savunma, Sınır İşleri ve İçişlerinin de bulunduğu kilit bakanlıklara atamaların ordu tarafından yapılması ve hala bürokratik yapıda ordu kökenli memurların etkin oluşu Aung San Suu Kyi hükümetinin iktidar olma kabiliyetini büyük ölçüde azaltmaktadır.
Geçmişte ülkesinin demokratikleşmesi için büyük bir uğraş veren Nobel Barış Ödülü sahibi Aung San Suu Kyi, Myanmar’da Rohingalara karşı devam eden şiddet olayları karşısında sessiz ve duyarsız kalması nedeniyle ağır şekilde eleştirilmektedir. Nitekim son BM Komisyon raporu da, 6 üst düzey ordu mensubunu ismen suçlamakla beraber, Aung San Suu Kyi’ ye yönelik bu eleştirileri de yine seslendirmiştir.
Rohinga Müslümanlarına yönelik en şiddetli saldırıların Aung San Suu Kyi hükümeti döneminde yapılması da dikkat çekicidir. 2017 Ağustos ayında meydana gelen saldırılar sonrası 700 binden fazla Rohinga Müslümanı evlerini terk etmek ve (komşu ülke) Bangladeş’e sığınmak zorunda kalmıştır. Aradan geçen bir yıllık bir süreden beri Rohinga Müslümanlarına yönelik saldırılarla ortaya çıkan insani kriz (bugün de) devam etmektedir. BM Komisyonunun raporu Bangladeş’te sığınmacı kamplarında yaşamak zorunda kalanlar dahil (hem Myanmar’da hem de Bangladeş’teki) Rohingaların içinde bulunduğu durumun vahametini açıkça ortaya koymaktadır.
Bangladeş ile Myanmar arasında Rohingaların evlerine dönebilmeleri için süren diyaloğa ve imzalanan anlaşmaya rağmen, Rohingalar Bangladeş’te sığınmacı kamplarında çok zor şartlar altında yaşamaya devam etmektedir ve Rohingaların Myanmar’a dönüşleri başlamamıştır. Myanmar makamları gerekli güvenlik tedbirlerini almadan ve geri dönüş uluslararası kuruluşlarca denetlenmeden Rohingaların ülke ve evlerine dönüşleri gerçekleşmeyecek gibi görünmektedir.
Rohinga Müslümanlarının yaşamakta olduğu trajedinin uluslararası gündemin ön planında tutulması ve Rohinga sorununa Myanmar içinde kalıcı bir çözüm bulunması gerekmektedir. BM Araştırma Komisyonu raporu bu yönde önemli bir fırsat yaratmıştır. İİT üyesi ülkelerin raporun uygulanabilmesi ve BM içerisinde Myanmar üzerindeki baskının arttırılması yönünde ellerinden gelen her türlü girişimi kısa sürede yapmaları zorunluluğu bulunmaktadır.
Paylaş