Paylaş
Bu seçimin sonuçlarının Irak ve Orta Doğu’daki dengeler üzerinde önemli etkileri olacak. Irak’ta bugün ABD ile İran arasında ilginç bir güç mücadelesi yaşanıyor. Bu mücadele bazen çatışmaya bazen de (Irak’ın DEAŞ’tan temizlenmesi gibi) işbirliğine dönüşebiliyor.
Irak geçmişte İran’ın Orta Doğu bölgesindeki etkisinin dengelenmesi ve bölgede İran’la Arap ülkeleri arasındaki dengenin bozulmaması yönünde önemli bir fonksiyon yerine getiriyordu. Ancak 2003 yılında ABD’nin işgalinden sonra Irak’daki siyasi yapı tamamen değişti. Irak Şii kesiminin ülke yönetiminde hakim duruma gelmesiyle Tahran’ın Irak üzerindeki etkisi ortaya çıktı.
Irak’ı işgalinden sonra ABD’nin Irak’ın yönetiminde yaptığı en büyük hata mevcut Irak devlet sisteminin ve Irak güvenlik güçlerinin tamamen ortadan kaldırılmasıydı. ABD’nin peş peşe yaptığı hatalar, Fransa’nın Lübnan’da tesisi ettiği sisteme oldukça benzer şekilde, toplumdaki etniksel ve mezhepsel bölünmeler üzerinden işleyen bir siyasi sitemin Irak’da da kurulmasıyla sonuçlandı.
Bugün Irak’da Cumhurbaşkanı Kürt, Başbakan Şii Arap, Meclis Başkanı da Sünni Arap kesimlerden seçiliyor. Devlet yapısı ve siyasetin Irak nüfusunun etniksel ve mezhepsel ayrımları üzerine oturtulması, Irak üst kimliğinin ön plana çıkartılmasını zorlaştırmakta, alt kimliklerin (Şii ve Sunni , Arap, Kürt ve Türkmen) güçlenmesine yol açmaktadır.
Irak’ta ABD işgalinden bu yana yapılan meclis seçimleri ( 2005 Ocak ve Aralık, 2010, 2014) Irak toplumundaki bölünmeleri ve çatışma ortamını ortadan kaldırmamış, Irak üzerindeki ABD ile İran mücadelesi de bu dönemde sürmüştür. Obama Yönetimi döneminde 2012 yılında Amerikan askerlerinin Irak’tan çekilmesi, Irak’daki etkinliğini arttırması bağlamında, İran’a önemli bir fırsat sağlamıştır. Ancak ABD kuvvetleri, Musul’un DEAŞ tarafından ele geçirilmesi ve Irak’ın Sünni bölgelerindeki DEAŞ kontrolünün Erbil ve Bağdat’ı tehdit edecek şekilde büyümesi üzerine, Irak’a tekrar geri dönmüş ve 2014-2017 Irak iç savaşında önemli bir rol oynamıştır.
İran’a yakın politikalarıyla bilinen Nuri el-Maliki’nin 2014 yılında sekiz seneden beri yürüttüğü başbakanlık görevini bırakmaya zorlanması ve yine Maliki’nin başkanlığını yaptığı, Şii ağırlıklı Dava partisi içinden Haydar el-İbadi’nin ön plana çıkartılarak, başbakanlığa gelmesinin sağlanmasından sonra Irak üzerindeki ABD-İran mücadelesi yeni bir döneme girmiştir.
Maliki ile karşılaştırıldığında İbadi’nin, ABD ve İngiltere kadar, Körfez Arap ülkeleri tarafından da tercih edildiği ortaya çıkmaktadır. Maliki döneminde çok bozuk olan Irak-Suudi Arabistan ilişkileri de İbadi döneminde kıpırdanmaya başlamış, karşılıklı ziyaretler imkan dahiline girmiştir. İbadi’nin, Maliki’ye göre, Irak’daki ABD-İran dengesi yanında Körfez’deki Suudi Arabistan-İran dengesi konusunda da daha dikkatli olduğu görülmektedir.Türkiye’nin de, Maliki’yle karşılaştığında, Haydar el-İbadi’yle daha rahat çalıştığı söylenebilir.
ABD’nin Mayıs ayı seçimlerinden sonra İbadi’nin Irak’ı yönetmeye devam etmesini istediği, Irak’da (ABD ile İngiltere’ye daha yakın olarak nitelenen) İbadi ile (İran ile daha yakın ilişkileri olduğu bilinen) Maliki arasında bir çekişme yaşandığı izleniyor. Dava Partisi mensubu İbadi ile Maliki 12 Mayıs’da yapılacak seçimlere ayrı listelerle gidiyorlar.
329 Sandalyeli Irak Meclisi’ne girmek için farklı listelerde 7 bine yakın aday, oldukça karışık ulusal ve bölgesel ittifaklar ve listelere dayanan bir seçim sistemi içinde mücadele edecek. Irak Şii, Sunni ve Kürt kesimleri seçime kendi aralarında da bölünmüş şekilde giriyor. Seçimden çıkacak Meclis daha çok törensel ve protokol görevleri olan Cumhurbaşkanı’nı (Kürt), ülkeyi yönetecek Başbakan’ı (Şii) ve Meclis Başkanı’nı (Sunni ) seçecek.
Şii kesimde İbadi ile Maliki’nin listeleri (Zafer İttifakı ve Kanun Devleti Koalisyonu) yanında Muktada el-Sadr’ın “ Reform için Devrim İttifakı” ve Şii milis gücü Haşdi Şabi ile ilişkili “Fatah İttifakı” listeleri ön plana çıkıyor. Sunni kesimde bir önceki Meclis Başkanı (şimdiki 3 Cumhurbaşkanı Yardımcısından birisi) Usama el-Nuceyfi’nin “Irak Kararı İttifakı” ile “Anbar Kimliğimiz İttifakı “ listeleri önde görülüyor. Ancak Irak’ın Musul dahil Sunnilerin çoğunlukta olduğu bölgeleri iç savaştan çok olumsuz şekilde etkilendi. Bu bölgedeki Musul, Falluja,Tikrit, Ramadi, Haditha gibi şehirlerdeki yıkım büyük ölçüde.
Kürt kesim içinde Neçirvan Barzani (KDP) ile Bahram Salih’in (Adalet ve Demokrasi için İttifak) listelerinin Kürt oyları için mücadele etmesi bekleniyor. Kürtlerin Meclis’te halen 63 milletvekili var, ancak Mayıs seçiminde Meclis’e girecek Kürt milletvekili sayısının bu rakkamın altında kalacağı tahmin ediliyor.
Mayıs seçimlerine ( Ayad Alavi’nin) “el-Vataniye” ve “Uygarlık İttikafı” gibi daha seküler platformda giren listeler de var. Salim el-Cuburi (şimdiki Meclis Başkanı) ve Salih Mutlak gibi önde gelen bazı Sunni Arap siyasetçiler Vataniye listesinde.Türkmenlerin Mayıs seçimlerinde önceki seçimlere göre daha başarılı olmaları ve çeşitli listelerden Meclis’e girecek Türkmen sayısının artması bekleniyor.
Irak için para toplamak amacıyla bu ay Kuveyt’te yapılan Irak’ın Yeniden Yapılandırılması Konferansı’nı, ABD ve Körfez Arap ülkelerinin İbadi’nin seçimlerde elini güçlendirme gayreti olarak değerlendirenler epey çoğunlukta. İran’ın davetli olmadığı ve katılmadığı Konferansın zamanlaması buna işaret ediyor.
İç savaşta DEAŞ’ın yenilmesi ve DEAŞ’ın Sunni bölgeler ve şehirlerdeki fiili kontrolüne son verilmesi ile referandum sonrasında Kürt bölgesiyle ilişkilerde gösterdiği kararlılığın esasen İbadi’nin Irak Şii kesimindeki popülaritesini arttırdığı da vurgulanan diğer bir husus. Vaşinton ve Riyad gibi başkentlerin İbadi’nin bu yeni popüleritesinin Mayıs seçimlerinde ne ölçüde oya dönüşeceğini yakından izledikleri açık.
Seçimlerden sonra Meclis’te bir ölçüde işbirliğine dönüşebilecek İbadi-Maliki rekabeti bir yana, Bağdat üzerinde Tahran’ın etkisi artık bir gerçek. İbadi, Suriye’de açıkca İran etkisinde bir politika izliyor. İran Hizbullah ve Şam rejimi güçlerine askeri yardımlarını Irak üzerinden gönderiyor, Suriye iç savaşına doğrudan katılımlarını da Irak üzerinden gerçekleştiriyor.Suriye’deki amaçlarından birinin bu ülkedeki İran’ın etkisini azaltmak olduğunu ileri süren ve kendisi de Irak üzerinden PYD/YPG’yi silahlandıran ABD bu duruma göz yumuyor. Geçmişte Vaşington’un, İran’ın Türk hava sahasını kullanarak Suriye ve Hizbullah’a askeri malzeme göndermemesi için, Ankara’ya nasıl ağır bir baskı uyguladığını hatırlayanlar için ABD’nin bu tutumu oldukça ironik bir tabloyu ortaya çıkartıyor.
Paylaş