Paylaş
Osaka Zirvesine aralarında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da bulunduğu 19 ülkenin Devlet veya Hükümet Başkanları ile aralarında Avrupa Birliği ve Birleşmiş Milletler gibi bazı önemli uluslararası kuruluşların üst düzey yetkililerinin katılmaları bekleniyor.
G-20 1999 yılında kurulmuş bir örgüt. Dünyanın en büyük 19 ekonomisine sahip ülkeleri ve önemli uluslararası kuruluşları bir araya getiriyor. G-20 liderliğini ve sekreterliğini her yıl üye ülkelerden biri yürütüyor, Zirve yanında Bakan düzeyinde bir seri toplantı düzenliyor. Bu sene G-20 dönem başkanlığını Japonya yürütüyor; önümüzdeki sene (2020) dönem başkanlığı Suudi Arabistan’a, 2021’de İtalya’ya, 2020’de ise Hindistan’a geçecek.
G-20 önemli bir uluslararası kuruluş. Batının en büyük 7 ekonomisini bir araya getiren G-7’nin (ABD, İngiltere, Almanya, Fransa, İtalya, Kanada ve Avusturalya) Almanya’da yaptığı bir toplantıda, uluslararası ekonomik işbirliğini sağlamak amacıyla kurulmuş. G-7 ülkeleri Dünya ekonomisinin giderek küresel bir görünüm aldığını ve çözümlerin de küresel olarak bulunması gerektiğini görmüşler ve Dünya’daki en büyük ekonomileri bir araya getiren bu örgütü (G-20) oluşturmuşlar.
Rakamlar G-20 üyesi ülkelerin Dünya ekonomisinde oynadığı rolü çok açık olarak gösteriyor. G-20 üyesi ülkeler Dünya milli gelirinin %90’ını, Dünya ticaretinin %80’ını ve Dünya nüfusunun 2/3’ünü oluşturuyor. Başlangıçta daha çok ekonomik amaçlı işbirliği için kurulan G-20’nin son dönemlerde siyasi konuların da ele alındığı bir kuruluş haline geldiği izleniyor.
G-20 Zirveleri ise 2008 yılından beri yapılıyor. İlk önce yılda iki kez toplanan ve üye ülkelerin Devlet ve Hükümet Başkanlarını bir araya getiren Zirveler daha sonra yılda bir kez toplanmaya başlamış. Şimdiye kadar G-20 liderliğini yapan ve Zirve düzenleyen üye ülkeler ABD, İngiltere, Kanada, Güney Kore, Fransa, Meksika, Rusya, Avusturalya, Türkiye, Çin, Almanya ve Arjantin.
Bu yıl dönem başkanlığını yapan Japonya’dan sonra bu görev Suudi Arabistan, İtalya ve Hindistan’a geçecek. G-20 dönem başkanlığı yapmayan ve önümüzdeki yıllarda bu göreve aday olabilecek ülkeler Brezilya, Endonezya ve Güney Afrika.
İlk turun tamamlanmasından sonra 2. tura geçilecek ve üye ülkeler tekrar dönem başkanı olma ve G-20 toplantılarını düzenleme imkanı elde edecekler.
Türkiye’nin G-20 dönem başkanlığını 2015 yılında yürüttüğü ve G-20 Zirvesini aynı yılın Kasım ayında Antalya’da düzenlediği hala hatırlarda. G-20 toplantıları üye ülkelerin Ekonomi, Turizm ve Maliye Bakanlarını bir araya getiriyor. Dışişleri Bakanlarının da G-20 toplantıları çerçevesinde bir araya gelmeleri artık olağan sayılıyor. Japonya bu yıl içinde üye ülkelerin Tarım, Enerji, Sağlık, Turizm, Ticaret, Maliye ve Dışişleri Bakanlarını ayrı toplantılarda bir araya getiriyor.
G-20 Toplantı ve Zirvelerine üye ülkeler dışında önemli uluslararası kuruluşlar da katılıyor. AB, BM yanında Uluslararası Para Fonu, Afrika Birliği, Dünya Bankası, Uluslararası Çalışma Örgütü, Dünya Ticaret Örgütü, ASEAN gibi örgütlerin yetkilileri (ve dönem başkanı ülkeler) G-20’nın üyeleri. AB Konsey ve Komisyon Başkanları G-20 Zirvelerinde hazır bulunuyor. Ayrıca dönem başkanı ülke 2 veya 3 ülkeyi “misafir katılımcı” olarak davet edebiliyor. İspanya sürekli “misafir ülke” statüsüne sahip ve tüm G-20 toplantılarına iştirak ediyor.
Türkiye 2015 yılında Azerbaycan ve Singapur’u da Antalya Zirvesine davet etmiş; Malezya ASEAN, Senegal NEPAD ve Zimbabve de Afrika Birliği Örgütlerinin dönem başkanları olarak Antalya Zirvesine katılmıştı. Japonya’daki Osaka Zirvesine Hollanda, Singapur, Vietnam ve İspanya’nın “misafir ülkeler”; Tayland’ın ASEAN, Şili’nin APEC, Mısır’ın Afrika Birliği ve Senegal’in NEPAD Örgütlerinin dönem başkanları olarak katılacakları anlaşılıyor.
G-20 Zirvelerinin bitiminde yayımlanan sonuç bildirileri genellikle uluslararası ekonomik işbirliği konularını kapsıyor. Ama son dönemlerde bu bildirilere önemli bazı küresel ve bölgesel sorunlarla ilgili düşünce ve kararların da yansıdığı izleniyor. Zirve marjında yapılan ikili ve çok taraflı toplantılar ise uluslararası kamuoyunun dikkatlerini üzerine çekiyor. Dünya’daki en önemli ülkelerin liderlerinin bir araya geldiği G-20 Zirveleri marjında kimin kiminle görüştüğü (veya görüşmediği) büyük bir ilgi topluyor, yorumlara ve spekülasyonlara sebep oluyor.
Basında verilen bilgiler Haziran ayının son haftası içinde yapılacak Osaka G-20 Zirvesi’nde Türkiye’yi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın temsil edeceğini, Cumhurbaşkanı’nın ABD Başkanı Trump ve Rusya Devlet Başkanı Putin’le ikili temaslarda bulunacağını gösteriyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın başka hangi liderlerle görüşeceği, bu liderler arasında (Osaka’ya giderse) Suudi Arabistan Kralı Salman’ın bulunup bulunmayacağı şimdiden merak konusu oluyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Bayram sırasında Suudi Arabistan Kralı Salman’la bir telefon görüşmesi yaptığı, bu görüşme sırasında bölgesel ve ikili bazı konuların gündeme geldiği biliniyor. Erdoğan-Salman telefon görüşmesinin Kaşıkçı cinayeti nedeniyle daha da gerginleşen Ankara-Riyad ilişkilerinde bir “yumuşama” işareti olarak alınabileceği anlaşılıyor. Telefon görüşmesinin Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Mekke’de iki hafta önce yapılan İslam İşbirliği teşkilatı Zirvesine katılmaması çerçevesinde daha da önem kazandığı işaret edilen bir husus. Şimdi merak edilen bu görüşmeden sonra Ankara ve Riyad’dan başka adımların gelip gelmeyeceği.
Basında yer alan bilgiler Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Osaka G-20 Zirvesinden sonra Pekin’e geçeceği ve Çin’e bir çalışma ziyareti gerçekleştireceği yönünde. Bu çalışma ziyareti Türkiye için Çin’in ekonomik öneminin arttığı bir döneme rastlıyor. İki ülke arasındaki ticaret hacmi 2018 yılında 24 milyar dolar seviyesine dayanmıştır. Ancak, Türkiye ile Çin arasındaki ticarette önemli bir dengesizlik bulunmaktadır. Türkiye’nin Çin’den ithalatı 21 milyar seviyesine çıkarken, ihracatı ancak 3 milyar seviyelerinde kalmıştır. 2018 yılında Çin’den Türkiye’ye gelen turist sayısında önemli bir artış meydana gelmiş, Türkiye’yi ziyaret eden Çinli sayısı 400 bine yaklaşmıştır.
Osaka G-20 Zirvesi sırasında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Trump ve Putin’le yapacağı görüşmelerin önemi, S-400/F-35 konusunda Ankara ile Vaşington arasında yaşanan sorunun ciddi bir krize dönüşme ihtimalinin yükseldiği bir sıraya rastlaması sebebiyle, daha da artmıştır. Diğer konularda olduğu gibi S-400/F-35 konusunda da Vaşington’da ciddi ve çoğu zaman çelişkili bir çok seslilik hakimdir. Kısa bir süre önce Başkan Trump’ın Türkiye’nin önerdiği Komisyon kurulması önerisini kabul edeceği yönünde bir hava hakim olmaya başlarken, ABD Savunma Bakanlığından (Pentagon) Ankara-Vaşington ilişkilerini daha da gerebilecek, Türkiye’yi yeni nesil savaş uçağı ihtiyacının kapatılması yönünde farklı, uzun dönemli sonuçlar doğurabilecek kararlara itebilecek bir adım gelmiştir.
ABD Savunma Bakan Vekili Patrick Shanahan’ın Türk Milli Savunma Bakanı Akar’a gönderdiği basında bildirilen (Vaşington tarafından basına sızdırılan) mektup ciddi bir gelişmedir. Shanahan’ın mektubunda Türkiye’nin S-400 hava savunma sistemini almaktan 31 Temmuz tarihine kadar vazgeçmemesi halinde ABD’nin Türkiye’ye F-35 savaş uçaklarını teslim etmeyeceği ve Türkiye’nin F-35 savaş uçaklarının yapım programından çıkarılacağını bildirdiği anlaşılmaktadır.
Basında yer aldığı şekliyle mektupta Bakan Vekili Shanahan’ın mevcut şartlarda ABD Savunma Bakanlığı’nın halen ABD’de eğitimleri süren 42 Türk F-35 pilotunun
eğitimlerinin durdurulacağını, eğitim programının daha sonra da devam etmeyeceğini Türk karşıtına duyurduğu ortaya çıkmaktadır. Bilindiği gibi Türkiye, ABD’den sadece F-35 savaş uçaklarını satın almamakta, F-35 uçaklarının yapımına da katılmakta; uçakların bazı önemli parçaları Eskişehir’de üretilmektedir. ABD Savunma Bakanlığının, S-400 konusu halledilmemesi halinde, 31 Temmuz’dan sonra Türkiye’den uçak parçalarını almayı durdurma ve Türkiye’yi F-35 yapımıyla ilgili toplantılara davet etmeme kararı da aldığı görülmektedir.
ABD Bakan Vekili Shanahan’ın mektubunda ABD Kongresi’ndeki F-35’lerle ilgili yaptırım kararlarına da yollamalar yapıldığı; Türkiye-ABD askeri ilişkilerinin önemine ve 2. Dünya Savaşı’ndan sonra hızla gelişen tarihine değinilerek Türkiye’nin S-400 alımından vazgeçmesi durumunda mektubunun “yok” statüsünde olacağının vurgulandığı da basında konuyla ilgili verilen haberler içinde bulunmaktadır.
ABD Savunma Bakanlığının ısrarla Türkiye’nin S-400 füzelerini ve F-35 savaş uçaklarını birlikte kullanması halinde, Rusya’nın F-35’lerin yapım “bilgilerine” ulaşacağını iddia ettiği bilinmektedir. ABD Savunma Bakanlığı S-400’ler ile F-35’lerin birlikte kullanılması halinde Rusların F-35’lerin radara girmeden uçabilme özelliğine ait bilgilere ulaşacağı görüşünü ortaya koymakta ve Türkiye’nin bu konuya bakmak için yaptığı “Çalışma Grubu” kurulması önerisini kabul etmemektedir.
ABD Dışişleri Bakan Vekili Türkiye’den S-400’lerden vazgeçmesini isterken; Rusya ise S-400’lerin Türkiye’ye tesliminin bu yılın sonbahar aylarında başlayacağını açıklamıştır. Rusya’dan yapılan açıklamaya göre S-400’lere Türkiye, Çin ve Hindistan dışında 10 ülke daha ilgi göstermektedir ve bu ülkelerin bir bölümü Orta Doğu’dadır. Rusya S-400’lere ilgi gösteren ülkelerin isimlerini açıklamamakla beraber Azerbaycan ve Katar’ın da bu ülkeler arasında olduğu basında yer alan haberlerden izlenmektedir.
ABD Savunma Bakanlığı’nın verdiği 31 Temmuz zaman sınırına 1,5 aylık bir süre kalmıştır. Türkiye’nin Shanahan’ın mektubuna nasıl bir yanıt vereceği merakla beklenmektedir. Bu süre içinde S-400/F-35 konusunun Ankara ile Vaşington arasındaki görüşme sürecinde kalacağı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Başkan Trump arasında Osaka G-20 Zirvesi marjında yapılacak görüşmede de masada olacağı anlaşılmaktadır.
Türkiye’nin gelinen noktada S-400/F-35 konusunda karar almadan önce konunun tüm yanlarını, ABD ve Rusya ile ilişkilere orta ve uzun dönemde yapacağı etkileri, S-400’lere ve F-35’lere olan ihtiyacını, alternatifleri dikkate alacağı ortadadır. Bununla beraber Shanahan’ın mektubunun Ankara-Vaşington ilişkilerinde ciddi bir sorunun krize dönüşmesi tehlikesini ortaya çıkarttığına, iyi bir şekilde idare edilmediği taktirde, ortaya çıkacak krizin Türkiye’nin ABD ve Batı ile ilişkilerinde kalıcı sonuçlar bırakabileceğine değinmek gerekmektedir.
Shanahan’ın mektubu akıllara geçmişte ABD’nin Türkiye’ye karşı attığı “geçmiş” yanlış adımları getirmektedir. 1964 yılında, Kıbrıs Türklerini katliamlardan korumak için Kıbrıs’a müdahale etmek istediğinde, zamanın ABD Başkanı Johnson’ın zamanın Türkiye Başbakanı İnönü’ye yazdığı mektup bunlar arasında en çarpıcılarından biridir. Johnson’un Türkiye’yi (Kıbrıs’ta) ABD silahlarını kullanmama konusunda uyaran ve Sovyetler Birliğine karşı korumamakla tehdit eden bu mektubu Türk Dış Politikasında dönüm noktalarından biridir.
ABD’nin 1975’te, 1974 Kıbrıs müdahalesi sonrasında, Türkiye’ye uyguladığı 2 sene kadar süren silah ambargosu bir NATO üyesi ülkenin diğer bir NATO üyesi ülkeye uyguladığı askeri “yaptırımlar” olarak tarihe geçmiş, Johnson’un “kötü şöhretli” mektubu gibi Ankara-Vaşington ilişkilerinde olumsuz yönde “kalıcı” etkiler bırakmıştır. Hem Johnson mektubunun hem de 1975 ambargosunun Türkiye açısından olumlu sonuçları ise Ankara’yı daha dengeli bir dış politika izlemeye sevk etmesi ve Türkiye’nin savunma sanayi kurma konusundaki kararlılığını arttırması olmuştur.
Şimdi Ankara’nın S-400/F-35 sorununu ABD ve Rusya ile ilişkilerini bir bütün olarak ele alarak, kısa orta ve uzun dönemli askeri ihtiyaçlarını da düşünerek çözmesi zorunluluğu ortaya çıkmakta; Vaşington’da tekrar harekete geçtiği izlenimini veren Türkiye aleyhtarı lobilerin isteklerine ulaşmasının engellenebilmesi önem kazanmaktadır. G-20 Osaka Zirvesinde ABD ve Rusya liderleriyle yapılacak görüşmeler bu temelde daha da önem kazanmış görünmektedir.”
Paylaş