Paylaş
Eski adıyla Burma olan Myanmar’da 2017 yılı Ağustos ayından önce yaklaşık 2.3 milyon Müslüman yaşamaktaydı. Myanmar’da Müslüman azınlık toplam nüfusun % 4.3 kadarını teşkil ediyor ve ülkenin batısında yer alan Rakhayn (Arakan) Eyaletinde yaşıyordu. Myanmar Müslüman azınlığı iki gruptan (Kamanlar ve Rohingalar) oluşmaktadır. Rohingaların nüfusunun yaklaşık 1.1 milyon, Kamanların sayısının ise 1.2 milyon kadar olduğu tahmin edilmektedir.
Rohingalara karşı Myanmar’da ayrımcılığın geçmişi 1960’lara, ülkedeki askeri rejim dönemine kadar uzanmaktadır. Rohingalara karşı Myanmar’da uygulanan sistematik ayrımcılığın dönüm noktası ise 1982 yılında kabul edilen Vatandaşlık Kanunu’dur. Vatandaş olma kriterini etnik aidiyet temelinde formüle eden bu kanuna göre (İngiliz sömürge döneminde, 1800’lü yıllarda, Arakan bölgesine göç ettiği kabul edilen) Rohingalar (Myanmar devleti tarafından) resmen tanınan etnik gruplar arasından çıkartılmıştır.
Myanmar makamları Rohingaların elinden (1982 Vatandaşlık Kanunu çıkartıldıktan sonra) aşamalı olarak kimliklerini ve pasaportlarını almışlar, Myanmar vatandaşlıkları kaybettirilen Rohingalar zaman içinde devletsiz duruma düşürülmüşlerdir. Rohingalara yönelik olarak daha sonraki yıllarda, hamiline sadece yasal ikamet izni taşıyan beyaz kart uygulaması başlatılmış, bu uygulama çerçevesinde Rohingalar seçme ve seçilme hakkını kullanabilmişlerdir.
Ancak 2010 yılından sonra Rohingalar üzerinde Myanmar baskısı artmaya başlamış, Rohingaların tüm seçme ve seçilme hakları ellerinden alınmıştır. Rohingalara karşı ayrımcılık 2012 yılından itibaren şiddet olaylarına dönüşmüş, ilk önce (Budist) Rakhaynların (Müslüman) Rohingalara saldırılarıyla toplumsal çatışmalar şeklinde başlatılan şiddet olayları, daha sonra Myanmar ordusunun katılmasıyla (Rohingalara yönelik) düzenli bir etnik temizlik düzeyine çıkmıştır.
1989 Yılına kadar Burma adıyla bilinen Myanmar büyüklüğü 676 bin kilometre kare olan, 53 milyon nüfuslu bir Güney Doğu Asya ülkesidir. Nüfusunun büyük çoğunluğu Budist olan Myanmar’da 100 civarında etnik grup yaşadığı tahmin edilmektedir. Myanmar nüfusu etnik ve din esasında büyük ölçüde bölünmüş olup, en büyük grubu Bamarlar (Burmanlar) oluşturmakta (nüfusun % 68 kadarı), diğer büyük grup olan Şanlar (%9) ve Karenler (%7) ülkenin Kuzeydoğu bölgelerinde yaşamaktadır. Ülke nüfusu din temelinde de (Budistler % 87.9 Hristiyanlar % 6.2 ve Müslümanlar % 4.3 civarında) bölünmüştür.
Myanmar 1886-1948 yılları arasında İngiliz yönetimi altında kalmış, İkinci Dünya Savaşı sırasında (1942-44 yılları arasında) Japon işgaline uğramıştır. Myanmar’ın İngilizlerden bağımsızlığını kazandığı tarih ise İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra 1948 yılındadır. Myanmar bağımsızlıktan sonra 1948-1962 yılları arasında daha demokratik yönetimlerle idare edilmiştir. Bu dönemde Rohingaların da Myanmar’daki diğer etnik gruplarla aynı statüye sahip oldukları kabul edilmiş, Rohingalar (Myanmar vatandaşı olarak) haklarını kullanabilmişler, (az sayıda da olsa) Rohinga kökenli kişiler Myanmar parlamentosuna üye seçilebilmişlerdir.
Ancak Myanmar 1962-2011 yılları arasında askeri rejimler dönemine girmiştir. Bu askeri rejim dönemlerinde Rohingalara karşı ayrımcılık da giderek artmış ve kurumsallaştırılmıştır. Bu yıllar Myanmar merkezi hükümetinin diğer etnik ve dini gruplarla da ilişkilerinin bozulduğu; Kaçin, Şan ve Karen gibi etnik ve dini azınlıkların merkezi Myanmar yönetimine karşı ayaklanmalarının silahlı çatışmalara dönüştüğü bir dönemdir. Myanmar’da azınlıklarla süren iç savaşlarda çok sayıda kişi sınırı aşarak (Myanmar’ın doğu komşusu) Tayland’a sığınmak zorunda kalmıştır. Tayland’daki “Mae La” mülteci kampında 50.000 üzerinde (çoğunluğu Karen azınlığına mensup olan) sığınmacı yaşamaktadır.
Myanmar, askeri yönetimler döneminde, uluslararası alanda oldukça izole olmuş, Batı Dünyası ile ilişkileri bozulmuş, bu dönemde (ülkenin kuzey komşusu) Çin Halk Cumhuriyeti Myanmar’ın tek dış destekçisi ( ve ekonomik ortağı) durumuna gelmiştir. Yine bu dönemlerde Myanmarlı siyasetçi Aung San Suu Kyi uluslararası alanda ön plana çıkmış, ülkesinde demokrasi savunucusu olarak dış ilgiyi toplamaya başlamış, Bayan Aung San Suu Kyi 1991 yılında da Nobel Barış Ödülünü kazanarak Dünya çapında tanınan kişi haline gelmiştir.
Myanmar’da askeri yönetimlerden sivil yönetime geçiş süreci 2000’lı yılların sonunda başlamış, 2010 yılında bu süreç hızlanmıştır. ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton 2011 yılı Aralık ayında Myanmar’ı ziyaret etmiş, Devlet Başkanı (asker kökenli) Thein Sein ve (o dönemde muhalefette olan) Aung San Suu Kyi ile görüşmüştür. Bir ABD Dışişleri Bakanı’nın 50 yıl sonra Myanmar’ı ziyareti uluslararası dikkatlerin Myanmar ve ülkedeki siyasi gelişmelere çevrilmesine neden olmuştur. Clinton’dan sonra diğer Batılı ülkelerin de Myanmar’a ilgisi artmış, ABD ve Batı’nın Myanmar üzerindeki Çin etkisini azaltmaya çalıştıkları konuşulmaya başlamıştır. Nitekim Başkan Obama 2014 yılı Kasım ayında Myanmar’ı ziyaret etmiş ve bu ülkeyi ziyaret eden ilk ABD Başkanı olmuştur.
Myanmar’daki sivil yönetime geçiş süreci 2012 yılından sonra hızlanmış, Aung San Suu Kyi’nin “Milli Demokrasi Ligi” partisi 2012 yılında yapılan ara seçimlere katılarak, (ilk kez) parlamentoya girmiştir. Myanmar’da çok uzun bir süreden sonra ilk kez açık seçimler 2015 Kasım ayında yapılmış ve Aung San Suu Kyi’nin partisi Parlamento’da çoğunluğu elde etmiş ve Hükümeti kurmuştur. 2010 Myanmar Anayasası’ndaki engeller nedeniyle Aung San Suu Kyi Devlet Başkanı seçilemediyse de, bu göreve onun tarafından onaylanan biri (Devlet Başkanı Win Myint) getirilmiş, Aung San Suu Kyi ise (2016 Nisan ayında kurulan Hükümet’te) Devlet Danışmanı (Başbakan düzeyinde) ve Dışişleri Bakanı görevini üstlenmiştir.
Myanmar siyasi bir süreçten geçerken, Rohingalar üzerindeki ayrımcılığın ve baskının arttığı ve şiddete dönüşerek “etnik temizlik” seviyesine ulaştığı görülmektedir. Rohingalara yönelik olarak bölgedeki Budist grupların saldırıları şeklinde başlayan (toplumlar arası çatışmalar görüntüsü verilen) şiddet uygulamalarının, kısa sürede Myanmar askeri güçlerinin sistematik saldırılarına ve bölgeyi Rohingalardan temizleme operasyonlarına döndüğü izlenmektedir.
Müslüman Rohingalarla Budist Rakhaynlar arasında 2012 yılı Haziran ayında Rakhayn (Arakan) Eyaleti idari başkenti Sittwe merkezli çıkan olaylar ve çatışmalar sonucu 120 bin civarında Rohinga evlerini terk etmek, Eyaletin orta kesimlerinde kurulan kamplarda yaşamlarını sürdürmek zorunda kalmıştır. Rohingalar üzerindeki devlet baskısının artması ve Rakhayn Eyaletindeki güç koşullardan (genellikle Malezya’ya) kaçmaya çalışan binlerce Rohinganın Andaman Denizinde mahsur kalmasıyla ve teknelerdeki çok kötü şartlar nedeniyle başlayan 2015 yılı sığınmacı krizi, Rohingaların Myanmar’da karşılaştığı sorunların bölgesel boyutlara ulaştığını da göstermiştir.
Rohingalara karşı etnik temizlik seviyesine varan büyük sistematik saldırılar 2016 yılı Ekim ayında başlamıştır. Rakhayn (Arakan) Eyaletinin kuzey bölgelerinde Myanmar güvenlik güçlerini hedef alan ve Rohinga militanlarının sorunlu tutulduğu saldırılardan sonra, Rohingalara karşı Myanmar güvenlik güçleri (ve silahlı Budist milisler) tarafından başlatılan operasyonlarda çok sayıda Rohinga hayatını kaybetmiş, 70 binin üzerinde Rohinga Bangladeş’e göç etmiş, 20 binin üzerinde Rohinga ise Myanmar içinde sığınmacı durumuna düşürülmüştür.
Rohingalara yönelik saldırılar 2017 yılı Ağustos ayında artmış, (yine Rohinga militanlarının sorumlu tutulduğu 30 polis karakoluna düzenlenen saldırılardan sonra) Myanmar Ordusunun Rohingalara karşı (silahlı Budist gruplarla birlikte) yeni operasyonları başlamış, bu yeni şiddet dalgasında çok sayıda Rohinga hayatını kaybetmiş, 700 bine yakın Rohinga evlerini terk etmek, Bangladeş’e sığınarak kötü şartlarda kamplarda yaşamlarını sürdürmek zorunda bırakılmıştır.
Uluslararası toplumun Myanmar’da sivil Rohingalara karşı önce sistematik ayrımcılık ve daha sonra da etnik temizlik amacına yönelik uygulanan katliamlara gösterdiği tepkinin yetersiz kaldığı eleştirileri giderek artmaktadır. Son yedi yıl içinde (2012 yılından bu yana) Rohingalara karşı yükselen şiddet olayları ve insani krizler üst düzey BM yetkilileri tarafından “insanlığa karşı suç”, “etnik temizlik”, “soykırımı” gibi uluslararası hukuka göre cezalandırılması gereken suçlar kapsamında nitelendirildiyse de, bugüne kadar hiçbir Myanmar yetkilisini sorumlu tutan bir süreç başlatılamamıştır.
Myanmar’da 2015 seçimlerinden sonra yönetimin sivillere geçme sürecinin hızlanması Rohinga krizine de çözüm bulunabileceği beklentilerini arttırmış, ancak durum tam tersine gelişmiştir. Rohingalara karşı şiddetin arkasında Myanmar Ordusunun bulunduğuna inanılmaktadır. Myanmar Silahlı Kuvvetlerinin bir yandan (orantısız) şiddet kullanmak suretiyle Rohinga nüfusunun Myanmar’dan kaçmasını ve Rakhayn (Arıkan) Eyaletinin Rohingalardan “temizlenmesini”; diğer yandan (2020’deki seçimlere gider süreçte) Aung San Suu Kyi’yi zayıflatmayı ve Myanmar toplumunda orduya olan desteğin arttırılmasını hedef aldığına işaret edilmektedir.
Myanmar’da Aung San Suu Kyi (sivil yönetim) ile Silahlı Kuvvetler arasında devam eden güç mücadelesinin Rohinga krizine olumsuz yansımaları bulunduğu açıktır. Rohingalara karşı sürdürülen askeri operasyonlara karşı çıkmaması, Rohinga kriziyle ilgili gerçekleri görmemezlikten gelmesi ve genelde (konu hakkında) sessiz bir tutum alması nedeniyle uluslararası çevrelerce yoğun bir şekilde eleştirilen Aung San Suu Kyi, uluslararası toplum ile Myanmar iç politikası arasında sıkışmış gibi görünmektedir.
Bangladeş, Rohinga krizinden (700 bine yakın Rohinganın daha topraklarına gelmesiyle) en fazla etkilenen komşu ülke durumundadır. Bangladeş’in temel amacı Rohingaların ülkede kalıcı olmamaları ve bir an evvel Myanmar’a geri dönmeleri olarak ortaya çıkmaktadır. Bu yönde 2017 yılı Kasım ayında Bangladeş ile Myanmar arasında bir anlaşma da imzalanmıştır. Ancak uluslararası denetim öngörmeyen bu anlaşmanın, Myanmar’daki şartlar büyük ölçüde değişmeden ve Rohingalar için güven ortamı yaratılmadan uygulanması çok zor görünmektedir.
Paylaş