Paylaş
Gerçekten BM dünya barışını korumakta başarısız ve bu önemli uluslararası kuruluşun üyeleri sivil halka karşı kimyasal silah kullanılması gibi uluslararası hukukun açıkca ihlal edildiği bir olayda bile ortak hareket edemiyorlar.
Türkiye Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Başbakan olduğu dönemden bu yana, bu durumu gündeme getiriyor. Cumhurbaşkanı’nın “Dünya Beşten Büyüktür” ifadeleri BM Güvenlik Konseyi’nin yapısına yöneltilen bir eleştiri. Güvenlik Konseyi BM’nin en önemli karar alma organı. Ancak mevcut yapısı nedeniyle “dünya barışını koruma görevini” yerine getiremiyor, BM’ye yönelik eleştirilerin odak noktası oluyor.
BM İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra kurulmuş uluslararası bir örgüt. Bugün 193 üyesi var. Tarımdan, turizme, bilim ve kültürden sağlığa ve çevre sorunlarına kadar çok sayıdaki yan kuruluşuyla ülkeler arasındaki işbirliğini sağlamaya ve dünya üzerindeki “düzeni” korumaya çalışıyor. Çok çeşitli alanlardaki yan kuruluşlarına rağmen BM’nin iki ana organı Güvenlik Konseyi ve Genel Kurul.
BM Genel Kurulu’nda bütün ülkeler temsil ediliyor ve her ülkenin bir oyu var. Kararlar konunun önemine göre basit çoğunlukla veya üçte iki çoğunlukla alınıyor. BM Güvenlik Konseyi’nin ise 15 üyesi var. Bunların 5’i daimi üye, 10’u ise 2 yıllık görev süresi için, BM içindeki coğrafi dağılıma göre BM Genel Kurulu tarafından seçiliyor. BM Güvenlik Konseyi üye ülkelerin yarısından fazlasının (9) olumlu oyuyla karar alıyor.
Ancak, daimi üyelerin (ABD, Rusya, İngiltere, Fransa ve Çin) veto yetkisi var. Yani BM Güvenlik Konseyi’nin bir karar alabilmesi için 5 daimi üyenin de bu karara olumlu oy vermesi (veya çekimser kalması) gerekiyor. Bir daimi üye (tek olarak bile) Güvenlik Konseyi’nin karar almasını engelleyebiliyor. Yani BM örgütünü paralize edebiliyor. İşte sorunun temelinde büyük ölçüde 5 ülkenin bu veto yetkisi yatıyor. ABD, Rusya, İngiltere, Fransa ve Çin milli menfaatlerinin gerektirdiğini düşündüklerinde veto yetkilerini kullanmaktan çekinmiyorlar ve BMGK’nin karar almasını engelliyorlar.
BM Yasası dünyada barışın korunması yetkisini Güvenlik Konseyi’ne vermiş. Güvenlik Konseyi’nin kararları üye ülkeler için bağlayıcı. BM Genel Kurulu ise senede bir kez (Eylül ayında) toplanıyor. Bütün konuları görüşebiliyor. BM üyesi ülkelerin liderleri BM Genel Kurulu’na gelerek birer konuşma yapıyorlar, ülkelerinin her konudaki görüşlerini dünya kamu oyunun dikkatine getirebiliyorlar. BM Genel Kurulu’nun sorunu ise aldığı kararların bağlayıcı olmaması. BM Genel Kurul kararları daha çok BM üyesi ülkelerinin bir konuda ne düşündüklerini gösteriyor. Yani dünya kamuoyunun uluslararası sorunların çözümleri konusundaki eğilimlerini yansıtıyor.
BM Güvenlik Konseyi’nin (bir konuda) veto yetkisi nedeniyle karar alamaması durumunda, BM üyesi ülkelerin o konuyu BM Genel Kurulu’na taşımaları ve Genel Kurul’u “olağanüstü” toplantıya taşımaları mümkün. Ancak Genel Kurul kararları bağlayıcı olmadığı için, alınacak kararın etkisi yaratacağı “moral” güçle bağlantılı kalmak durumunda.
BM örgütü İkinci Dünya Savaşı’nın hemen bitiminde savaşın galipleri tarafından kurulmuş ve o dönemdeki uluslararası “güç dengesini” yansıtıyor. Yani savaşın galiplerinin artan gücünü aksettiriyor ve onların menfaatleri doğrultusunda dünya “barışının” ve uluslararası “düzenin” devamını hedef alıyor. Bu çercevede BM Yasası dünya barışını koruma gibi önemli bir görevi (BM üye sayısının artmasıyla artık coğrafi temsili de yapamayan) kısıtlı (15) üyeli bir konseye bırakmış ve savaşın galiplerine bu konseyde devamlı ve ayrıcalıklı bir yer vermiş.
Esasında yıkıcı bir dünya savaşından sonra uluslararası “barışı” ve “düzeni” korumak için bir dünya örgütü kurma fikri yeni değil. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra yaşanmış bir Milletler Cemiyeti tecrübesi de var. Milletler Cemiyeti Birinci Dünya Savaşı’nın galiplerinin o dönemin uluslararası güç dengesini yansıtır bir şekilde kurudukları bir örgüt.
Birleşmiş Milletler ve Milletler Cemiyeti’nin organları arasında da önemli benzerlikler var. Milletler Cemiyeti Yönetim Konseyi’nde dönemin güçlü ülkeleri ( bu kez İngiltere,Fransa,İtalya ve Japonya) daimi üye durumunda ve ayrıcalıklı. Milletler Cemiyeti iki dünya savaşı arasında barışı korumakta yetersiz kalıyor ve İkinci Dünya Savaşı’nın çıkmasını engelleyemiyor. Buna rağmen İkinci Dünya Savaşı’nın galipleri Birleşmiş Milletlerin kuruluşunda temelde bu “başarısız” Milletler Cemiyeti’nin yapısını örnek olarak almışlar.
İkinci Dünya Savaşı’ndan bugüne kadar küresel “barışı” koruyan esas unsurun BM değil sistemdeki “büyük” devletler arasında var olan askeri “güç dengesi” olduğuna inanlar çoğunlukta. ABD ile Rusya (daha önce Sovyetler Birliği) arasındaki nükleer güç dengesinin (şimdi Çin’in de katılmasıyla) barışı korumadaki ( özellikle caydırıcı) rolü çok açık. Küresel güçler uluslararası sistemdeki rollerini (özenle) korumaya çalışırken, BM sistemi içindeki ayrıcalıklı yerlerini de sürdürmekte kararlı gözüküyorlar.
BM’nin önemli uluslararası sorunların çözümünde rol oynayamadığı sıklıkla üzerinde durulan bir husus. BM gerçekten bugün, bu ülkelerde yaşanan büyük insani krizlere rağman, Suriye ve Yemen gibi uluslararası sorunların çözümünde etkili bir şekilde rol oynayamıyor. BM’nin geçmişte de Filistin sorunu gibi önemli sorunların çözümü çabalarına etkili bir şekilde yardımcı olamadığı biliniyor.Bunun sebebi BM Güvenlik Konseyi’nin (5 daimi üyenin “veto yetkisi” nedeniyle) çözümü sağlayacak kararlar alamaması.
BM’nin geçmişine bakıldığında ABD ve Rusya’nın (1991 öncesi Sovyetler Birliği) veto yetkisini kullanmakta çok da çekingen davranmadıkları görülüyor. BM’nin kurulmasından beri Güvenlik Konseyi’nde Rusya’nın yüzün üzerinde, ABD’nin seksene yakın sayıda veto kullandığını (yani karar alınmasını engellediğini) görüyoruz.
Rusya bugün BM’de Şam rejimini koruyor ve (kimyasal silahların kullanımı konusunda görüldüğü gibi) BM Güvenlik Konseyi’nin Esad rejimi “aleyhine” bir karar almasını engelliyor. ABD, benzer şekilde, Güvenlik Konseyi’nde İsrail’in kınanması ve İsrail’in kabul etmediği kararların geçmesinin engellenmesi yönünde “veto yetkisini” sürekli kullanıyor. ABD’nin bugüne kadar Güvenlik Konseyi’nde kullandığı “vetoların” yarısına yakını İsrail ve Filistin sorunu konusunda.
Rusya ve ABD “veto” yetkilerini BM üyeliği konusunda bile çekinmeden kullanıyorlar. Bir ülkenin BM’ye tam üye olabilmesi için bu üyeliğin ilk olarak Güvenlik Konseyi tarafından onaylanması gerekiyor. ABD Filistin Devleti’nin, Rusya ise Kosova’nın BM üyeliğini (Güvenlik Konseyi’ndeki veto yetkileri nedeniyle) engelleyebiliyorlar. (BM Genel Kurulu “üye olmayan gözlemci devlet statüsü” tanıyarak Filistin devletinin BM üyeliği konusuna ABD’nin tepkisine rağmen bir ölçüde çözüm bulmaya çalışmış).
Bütün etkisizliğine rağmen bugün BM uluslararası sistemde ve diplomaside önemli bir rol oynuyor. BM’nin merkezi New York’da, Cenevre ve Viyana’da ofisleri var. BM’de 40 binin üzerinde insan çalışıyor. BM teknik kuruluşları ülkeler arasındaki işbirliğinin her alanında faaliyet gösteriyor. Bu nedenle bir süreden beri BM’nin çeşitli yönleriyle reforma tabi tutulması üzerinde duruluyor ve BM içinde bir reform çalışması da başlatılmış durumda.
Ancak BM reformunu gerçekleştirmek pek de kolay gözükmüyor. Herşeyden önce üye ülkeler arasında reformun hangi alanlarda yapılması gerektiği ve kapsamı konusunda bir görüş birliği ortaya çıkartılması gerekiyor. BM yıllık bütçesinin önemli bir bölümünü sağlayan ABD gibi ülkeler örgütün çok masraflı ve bürokratik bir hale geldiğini, masrafların kısıtlanması gerektiğini, örgütün idari bir reform geçirmesinin zorunlu olduğunu savunuyorlar.
Gelişmekte olan ülkeler BM’nin kalkınma konularında daha aktif olmasını, BM’nin ekonomik işbirliği alanındaki rolünün artmasını, bu çercevede reform çalışmalarının bu alanlara yayılmasını istiyorlar. Uluslararası toplum için BM’nin “barış ve güvenlik” alanında oynadığı rol önemli, burada da BM Güvenlik Konseyi reformu ve Konsey’in “yenilenmesi” gereği ön plana çıkıyor.
Bu hususta karşılaşılan sorun 5 daimi üyenin Güvenlik Konseyi’ndeki ayrıcalıklı statülerinin değişmesini istememeleri. BM Güvenlik Konseyi’nin yapısında herhangi bir değişiklik BM Yasası’nda değişikliği gerektiriyor. BM Yasası’na göre Yasa’daki değişikliklerin BM Genel Kurulu’nda 2/3 çoğunlukla kabul edilmesi, değişikliğin BM üyelerinin 2/3’si tarafından kendi ulusal mevzuatlarına uygun olarak onaylanması ve onay işlemini tamamlayacak ülkeler arasında Güvenlik Konseyi’nin mevcut 5 daimi üyesinin hepsinin bulunması gerekiyor.
BM Güvenlik Konseyi’nin 1940’lı yıllarda kurulan 15 üyeli yapısının bugün yetersiz kaldığı artık çok açık bir şekilde ortada. Reform çalışmaları çercevesinde herşeyden önce Güvenlik Konseyi üye sayısının arttırılması üzerinde durulması gerekiyor. Daimi ve geçici üyelik katagorilerinin genişletilmesi suretiyle daha büyük (25-30 üyeli) bir Konsey oluşturulması üzerinde konuşuluyor. Yeni daimi üyelerin “veto yetkisi” olup olmayacağı da tartışılan bir husus. Mevcut 5 daimi üyenin kendi veto yetkilerinden vazgeçmek istemedikleri zaten biliniyor. BM’nin uluslararası alanda barış ve güvenliğin sağlanması hususunda yetersiz kaldığı ortada, ama BM sisteminin reformu da oldukça zor gözüküyor.
Paylaş