Arap dünyasının içinde bulunduğu bu zor durumda Filistin sorunu da yeni bir safhaya girmiş gözüküyor. İsrail’in Filistin sorununa artık masa başında görüşmeler yoluyla kalıcı ve adil bir çözüm bulmak istemediği, gerçek “ iki devletli “ bir çözümden uzaklaştığı açıkça ortaya çıkıyor. Filistin sorununa uluslararası toplumun beklentileri doğrusunda görüşmeler yoluyla çözüm bulunulması ümitlerinin kaybolmaya başlaması ve Oslo sürecinin başarısızlıkla sona ermesi, Filistinlilerin yine zor tercihlerle karşı karşıya gelmesi ve bölgede yeni istikrarsızlıkların ortaya çıkması tehlikesini beraberinde getiriyor.
Suriye iç savaşının Putin yönetimindeki Rusya’ya Orta Doğu’ya yeniden dönme ve Suriye’ye tekrar yerleşme imkanı sağladığı izleniyor. Moskova’nın Suriye’deki Tartus deniz ve Hahamin hava üslerini kalıcı olarak gördüğü ve bu çercevede Şam’da kendisine bağlı bir rejim istediği açık.
Suriye’nin Putin için Rusya’nın uluslararası bir güç ve uluslararası sistemde bir güç merkezi olma iddiası için hayati önem kazandığı görülüyor. Rusya’nın 2015 yılında Suriye iç savaşına doğrudan müdahalesi ve Obama yönetimindeki ABD’nin o dönemde bu müdahaleye karşı çıkmaması Moskova’yı Suriye’nin geleceğinde en önemli rolü oynayan ülke durumuna getirmiş durumda.
ABD’nin 2003 yılında Irak’ı işgalinden sonra bu ülkede başlayan iç savaş sona yaklaşmış gibi gözükse de Irak’a istikrar gelmiş değil. ABD’nin 2003 askeri müdahalesi ve daha sonra Irak devlet yapısını tamamen ortadan kaldırma yönünde yaptığı hatalar ülkedeki Sünni-Şii siyasi dengesini tamamen değiştirmiş ve İran’ın Irak üzerindeki etkisini büyük ölçüde arttırmış durumda. Bugün Irak’ta ABD ve İran arasında ciddi bir mücadele yaşanmakta.
Obama yönetiminin 2012 yılında Irak’tan çekilme kararından sonra İran’ın Irak’taki etkinliği büyük ölçüde arttırdığı biliniyor. Başbakan Maliki’nin görevden uzaklaştırılmasından ve DEAŞ’la mücadele gerekçesiyle ABD askeri gücünün Irak’a geri dönmesinden sonra Vaşington’un Irak üzerindeki Tahran etkisini azaltmak için harekete geçtiği görülüyor. Mayıs ayında yapılacak meclis seçimleri nedeniyle Irak’da Vaşington ve Tahran arasındaki mücadele hız kazandığı izleniyor.
ABD’nin Trump yönetimi döneminde Rusya ve İran’ın bölgede artan etkinliklerini dengelemek için daha büyük bir gayret içine girdiği, Vaşington’un Suriye’nin doğusunu da bu çercevede gördüğü anlaşılıyor. ABD’nin Suriye’nin doğusuna yerleşmesi, bir yandan petrol ve doğal gaz zengini Irak’daki durumunu güçlendirmeye, diğer yandan İsrail’in güvenliği için önemli Suriye’nin tamamının Rusya ve İran etkisine girmesini önlemeye yönelik görülüyor.
Orta Doğu’da yeniden ortaya çıkan ABD-Rusya güç mücadelesi, bölgede bir süredir yaşanan Suudi Arabistan-İran mücadelesiyle üst üste oturuyor. Suudi Arabistan ile İran’ın Orta Doğu’da mezhep ayrılıklarını da kullanarak yürüttükleri güç mücadelesi yerel güçler kullanarak yürütülen vesayet savaşlarına ve Riyad ve Tahran’ın savaşlara doğrudan müdahalelerine yol açıyor.
İşte Orta Doğu’da Türkiye bugün böyle bir tabloyla karşı karşıya. Ankara için bu zaten çok karmaşık ve zor tabloyla başa çıkmanın güçlüklerinden en başta geleni NATO müttefiki ABD’nin, Türkiye’nin uyarılarına karşın, yapmaya devam ettiği hatalar ve yanlış tercihler. Özellikle Vaşington’un Suriye’de kalıcı olmak ve Rusya ile İran’ın etkisini ortadan kaldırmak amacıyla, Türkiye’nin menfaatlerini hedef alan kendisinin de terör örgütü olarak tanıdığı PKK ile, farklı isimler altında da olsa, yerel güç olarak Suriye’de işbirliğine gitmesi Ankara için büyük bir sorun olarak ortaya çıkıyor.