Ne olacak bu Fener'in hali?

Yıllar önce sevdiğim bir dostum vardı. Doğru dürüst bir adamdı. O yıllarda ortalık toz-dumandı. Sağcı ya da solcu olmak öldürülme nedeniydi. Aynı zamanda öldürme nedeniydi de...

Asker geldi iktidara oturdu. Yaşına, kurusuna bakmadan adam toplamaya başladı. Topladıklarını çok ağır cezalara çarptırdı. Ne hikmetse bizimkinin adı azılı solcuya çıkmıştı. Solculuğu da iki kitap yazmaktan ve birkaç konuşma parlatmaktan öteye geçmemişti. Aslında gerçek bir yurtseverdi. Ama canını kurtarmak için ağlaya, höyküre yurtdışına çıkmak zorunda kaldı.

Yıllar sonra Berlin'de kaldığım evde bir araya geldik sarıldık, sarmaştık. Kılığı kıyafeti bir acayipti. Kafasında külaha benzer bir kukuleta, üstünde ayak bileklerine dek inen turuncu bir entari vardı. Üstüne de allı güllü bir hırka giymişti. Fu-Man-Çu gibi sarkık bıyık bırakmıştı. İkide bir avuç içlerini göğüs hizasında birleştirip belden 90 derece eğiliyordu. O beyefendi adam gitmiş yerine panayır soytarısı gibi biri gelmişti. Hal hatır sordum.

‘‘Ih bin gut... Vi geyts?’’

‘‘Şöön... Ama niye Türkçe konuşmuyorsun?’’

‘‘İh bin niht Türken. İh bin Doyç.’’

‘‘Niye be?’’

‘‘Çünkü beni Türk vatandaşlığından attılar. Ben de evlenip Alman oldum.’’

‘‘Kılığın pek Alman kılığına benzemiyor ama.’’

‘‘Bu benim dinsel kılığım’’
dedi ve sonra elini hırkasının cebine sokup bir çıngırak çıkardı. Hani, kaybolmasınlar diye koyunların boyunlarına astıkları çıngıraklardan. Sonra çıngırağını hepimizin tepesinde tıngırdatıp Hintçe dualar okudu. Hintçe olduğunu anlamam Hintçe bildiğimden değil, lafların Raj Kapor'un ünlü Avaramu şarkısındaki sözcüklere benzemesindendi.

‘‘Demek tabiyetinden sonra dinini de değiştirdin?’’

‘‘Evet öyle oldu. Budizm'i kişiliğime daha yakın buldum. İnsana özüne dönmeyi öğretiyor. Daha huzurlu ve barışçı bir din.’’

Çok üzüldüm, ama belli etmedim. Ülkem namuslu bir aydınını ben de sevdiğim bir arkadaşımı kaybetmiştik. Gecenin bir saatinde,

‘‘Telefonunu kullanabilir miyim? Türkiye'den annemi arayacağım. Kaç para tutarsa öderim.’’

‘‘Alman'lığın álemi yok!.. Canın ne kadar isterse o kadar konuş. Demek anne sevgisi unutulmuyor.’’

‘‘Her hafta sonu mutlaka konuşuyoruz.’’

Arkadaşım telefonu çevirdi.

‘‘Anneciğim iyi akşamlar... Kaç kaç?’’

‘‘......’’

‘‘Kim attı?’’

‘‘......’’

‘‘Kaç yıldır şu Aykut'un adını bir türlü ezberleyemedin be anne!..’’

‘‘......’’

‘‘Tabii ikide bir değişecekler. Yeni oyuncular transfer ediyoruz da ondan. Galatasaray maçı ne oldu?’’

‘‘......’’

‘‘Ohh, beter olsunlar!.. Nee, hakem şu anda bir golümüzü vermedi mi?.. Bu memleket adam olmaz be! Ben seni 15 dakika sonra yine ararım. Avfviderzeyn mama!’’
Sonra telefonu kapatıp bize döndü. ‘‘Fenerbahçe'm 1-0 önde... Galatasaray'a da atlamışlar!.. Ya garidüş mehuu!..’’

*

Bu anlattığım olayı biraz abarttım ama özü aynen doğrudur. Demek ki milliyet, din gidebiliyor ama Fenerbahçe'lilik baki kalıyor. O arkadaşım, bir Fenerli Budist Alman olarak hálá Berlin'de yaşıyor. Krizler, savaşlar, depremler oluyor. Ama kısa bir süre sonra unutuluyor. İnsanların konuştukları konular değişiyor. Ama yıllardır değişmeyen bir tek konumuz var: ‘‘Ne olacak bu Fenerbahçe'nin hali?..’’ Belki siz de benim gibi Fenerbahçe'li değilsiniz. Hatta futboldan hoşlanmıyor bile olabilirsiniz. Ama ülkeyi depremden fazla sarsan ‘‘Ne olacak bu Fener'in hali?’’nden kurtulamazsınız. Arkadaşlarla Fener'siz iki çift laf edemez olduk. En güler yüzlü dostlarımın suratından düşen bin parça... Ciddi bildiğim köşe yazarları bile Türkiye-Amerika ilişkileri üstüne fikir yürütürken yazılarının altına ‘‘Ne olacak bu Fenerbahçe'nin hali?’’ diye not düşmeden duramıyorlar. Bizim müseccel Fenerli Yayın Yönetmenimiz Ertuğrul Özkök'ü bile aylardır gördüğüm yok. ‘‘Kahrından eve kapandı’’ rivayetleri dolaşıyor gazetede. Adım gibi biliyorum; son aylarda karı-koca kavgaları bile artmıştır.

*

Bu nedenle bu hafta ben, sizlere Fenerbahçe'nin halinin ne olacağını anlatmaya karar verdim. ‘‘Sen ne anlarsın bu futbol sanatından?’’ diye düşünen olursa fena halde yanılır. Çünkü bizim gazetenin en eski spor yazarı ve çizeri benim. Can Bartu Fener'in basketbol genç takımında oynarken ben 45 yıl önce Yeni Sabah'ta, Vatan'da, Milliyet'te spor yazarlığı ve çizerliği yapıyordum. Adam azlığından milli maçlarda sahaya inip fotoğraf çektiğim bile olmuştur.

Şimdi gelelim Fener'in hallerine...

Şu anda Avrupa'nın en yaman futbol takımı Real Madrid değil mi?.. Teknik direktörü dahil bütün Real Madrid takımını Fener'e transfer edin.

İki sezona kalmaz, adamlar Fener'de yine bu hallere gelirler. Niyesini, nedenini tam anlatmaya kalkarsam Yaşar Kemal'in kitaplarından kalın tutar. Kısaca anlatmaya çalışayım:

Fenerbahçe Kulübü cumhuriyet değil, padişahlıktır. Seveni çok olduğundan eskiden politikacılar bu padişahlığa el atardı. Demokrat Parti seçimleri kazanınca Fener ümmeti, Halk Partili olmaktan vazgeçip Demokrat oluverdi ve Agah Erozan, Faruk Ilgaz gibi başkanlar edindi. Ama yıllar sonra politik güç, şampiyon olmaya yetmeyip işin ucu paraya dayanınca işadamları Fener Padişahı olmaya başladı. Bu işadamları ülkenin ilk kuşak zenginleri olduğundan bilimsellikten habersiz ağalardı. Osmanlı zamanında pehlivan besleyen ağalar gibi futbolcu beslemeye başladılar. Parayı bastırınca devşirme ve besleme topçularla şampiyon olacaklarını sandılar. Ama para gol atmaya yetmedi. Onlar da alacaklarına karşı kulübün kasasına haciz koyup kurtarabildikleri kadarını geri aldılar. Ama asıl parayı koccaman Fener'in başkanı olarak devlet işinden ve ihalesinden kazandılar. Bakanlarla, başbakanlarla aynı locaya oturup maç seyretmek ve muhabbet etmek kolay mı? Ali Şen, dediklerime en iyi örnektir. Türkiye'ye ne durumda geldi ve şimdi ne durumda?.. Onun için gidiyor gidiyor bir türlü gidemeyip tekrar geliyor. Onca insan, ‘‘Ali Şen başkan Fenerbahçe şampiyon!’’ diye acaba bedavaya mı bağırdı diye hep merak ederim.

*

Fener'in taraftarı da ayrı bir alem oldu. Eskiden Bostancı'dan Beykoz'a kadar Asya yakasının orta halli ve onurlu halkı Fener'i tutardı. Gecekondulaşmayla İstanbul'u mesken tutan ama kendini ‘‘yaban’’ hisseden köylülerimizin milyonlarcası bu kimlik bunalımından kurtulmak için fücceten Fenerli oldular. Fenerli olmak İstanbullu olmaktan kolaydı.

Hayatında hiç top tepmemiş, hiç maça gitmemiş acaba kaç milyon Fener taraftarı vardır? Bu tip Fenerliler, Fenerli oldukları için kendilerini kulüpten alacaklı hissederler. Yaşamdaki ezikliklerini ancak şampiyonluk giderebilir. Ama şampiyonluk bir türlü gelmeyince kulübe, devlete sonra da yaşama kahrederler. Arabesk başlar. Artık Fenerli olmayan herkes onların düşmanıdır ve dönerci bıçağına layıktır. Tabii, bu taraftar çeşidi sadece Fenerbahçe'ye özgü değildir. Ama Fener'de Milli Takım kaptanı Rüştü'yü tekme tokat dövecek kadar boldur. Onlar için bilimsellik ve sabır sözcükleri Çince'dir. Bir de hücre gibi üreyen ‘‘Eski Fenerliler, taze Fenerliler, gevrek Fenerliler, Osman Grubu, Hüsmen Grubu’’ gibi sayısına bereket grupçuklar vardır. Bunların derdi paylaşım kavgasıdır ve kendi buldukları ağaları padişah seçtirmektir. Kongre zamanı çiçek açarlar.

*

Bir de spor gazeteciliği diye anılan ve Fener'i bu hallere getiren etkin bir meslek vardır. Bu gazetecilik türünün sporla uzaktan yakından ilgisi yoktur. Bunlar, sadece futbol basını ve yayınıdır. Futbol, spor değil sadece tenis gibi bir top oyunudur. Atlet koşar, yüzücü yüzer ama sahadan topu kaldırırsanız futbolcular sadece bale yapabilir.

Bu yazarlar Milli Takım antrenörlerine işlerini öğretirler. Fener'in orta sahasına, arka sahasına, kenar sahasına kaç oyuncuyu ve kimleri almak gerektiğini bildirirler. Geçenlerde merak edip saydım, Fener yazarlarının gerekli gördüğü futbolcuları alırlarsa, Fenerbahçe Takımı'nın sahaya 30-40 oyuncuyla çıkması gerek. İçlerinde sevdiğim, iyi niyetine inandığım yıllanmış arkadaşlarım da var. Onları tenzih ederim. Ama reyting uğruna yapılan uyduruk kayıkçı kavgalarına adamın midesi dayanmıyor.

*

En son konuşulacak Fenerliler de hocalar ve topçular... Yüzlercesi geldi gitti. Hatta kovuldu. Bunların hepsi mi kötüydü yahu?.. Eğer kötüydülerse bunca kötü teknik direktörü ve futbolcuyu arayıp bulabilmek Fener'in ayrı bir marifeti ve dünya rekoru sayılır.

*

Diyeceklerimin onda birini diyemeden sayfa bitti. Arı kovanına çomak sokup zaten mebzul olan düşman sayımı çoğalttığımı biliyorum. Fenerli okurlarımın büyük bir kısmının bana küseceğini de biliyorum. Ama yine de adamın gazetecilik damarı kabardıysa, sözünü söylemeden edemez.

Yüzlerce milyon doların döndüğü futbolun bir tepük oyunu olmayıp bir bilim dalı olduğunu kabul etmedikçe,

Bu taze ranta üşüşen sineklerin yolunu kesmedikçe,

Fener Kulübü işletmesinin bir bakkal dükkánı işletmesinden daha önemli olduğunu kabul etmedikçe torunlarım da büyüyünce birbirine ‘‘Ne olacak bu Fener'in hali?’’ diye soracaklar sanıyorum.
Yazarın Tüm Yazıları