Maskeli Çocuklar Haftası

Tinerci çocuklar... Pis bezlerle arabalara saldırıp cam silme dilenciliğine sıvanan çocuklar... Yankesici-hırsız sokak çeteleri... Sapık katil kurbanı çocuklar...

Para karşılığı ırzına geçilen sokak çocukları... Öz anası-babası tarafından bedeninde sigara söndürülen, dayakla kafatası çatlatılan bebek çocuklar... Depremde üstlerine devlet yatakhanesi çöken çocuklar... Tıklım tıkaç devlet hastanelerinde yatak sırası bulamayıp ölümü bekleyen çocuklar... Çocuklarımız!..

Vee, tombul dudaklarıyla ‘‘Korkmayın doğurabildiğiniz kadar doğurun. Siz bakamazsanız, getirin ben bakarım!..’’ diyen bir başbakan... Başbakanımız!..

*

Günlük güneşlik bir pazar gününde yüreğinizi karartmak için yazmadım bunları...

Tam tersine yaprak kokulu, keyifli bir pazar nefesi alıp içiniz şenlensin, umutsuzluğun yağlı karası papatya renklerine dönüşsün istedim. Çünkü, ülkemizde hálá direnen ve mucize yaratan insanlar var.

*

Lösemi, kısaca tanımlarsak bir kan kanseridir ve öldürücüdür. Gençlerde ve çocuklarda daha çok görülür. Ama çağımızda sürekli ilaç tedavisi ve sürekli bakımla bu beladan kurtulmak mümkündür.

HER ŞEY BİR TELEVİZYONLA BAŞLADI

Lösemili Çocuklar Vakfı Başkanı Hematolog Dr. Üstün Ezer bir SSK doktoru.

‘‘Löseminin ilaç tedavisi, yani kemoterapi çok ağırdır. Hasta kendini çok kötü hisseder. Verdiğimiz ilaç kanser hücrelerini öldürür ama vücuda faydalı hücreleri de öldürür. Vücut dışarıdan gelecek en küçük mikroba karşı dirençsizdir. Bu nedenle SSK hastanesinde çocukları steril bir odaya topluyorduk. Maskenin ana nedeni budur. O kalabalıkta ve ilacın da etkisiyle hepsi çok mutsuzdu. Yavrular biraz eğlenebilsin, derdini unutsun diye yönetimden bir televizyon alınmasını istedik. Yüzbinlerce makam arabası, bir o kadar da lüks lojmanı ve dinlenme tesisleri olan devletimiz o sıralarda meğer harcamalarından kısıntı yapma kararı almışmış... Böylece, kısıntı da bizim lösemili yavruların televizyonuna rastladı. Herhalde bizim alınmayan televizyon sayesinde o yılki hükümet bütçesi de kurtuldu. Biz de o hızla bir vakıf kurduk. Önce sosyal yardım yaptık. Ama öyle belalı bir hastalık ki tedavisi üç yıl sürüyor. Yalnız ilaçla iş bitmiyor. Çocuğun yiyeceği, giyeceği ve yaşadığı ortam da önemli. Onu yaşama bağlı tutmak en önemli... 10 ay içinde hastanemizi yaptık.’’

Dr. Üstün Ezer öyle alçakgönüllü bir delikanlı ki, ‘‘Hastanemizi yaptık’’ derken, sanki ‘‘Káğıttan kayık yaptık’’ der gibi önemsemeden konuşuyor. Oysa Ankara'ya gidip hastaneyi gördüm. Hasta yatakları, laboratuvarların filan dışında oyun odaları ve bahçesi, sinema salonu, öğrenim odaları var. Ayrıca bebek hastaların anneleri de hastanede banyolu ve konforlu odalarda kalıyor. En modern cihazlarla donatılmış bir de ameliyathane var.

Yüzlerce çocuk ilik nakli için sıra beklerken, Sağlık Bakanlığı standartları uygun değil diye ameliyat izni vermemiş. Standartlara uymayan ameliyathane değil de merdivenler. Olması gerekenden 10 santim daha küçükmüş. En çok da hastanedeki bir alay dikiş makinesi beni şaşırttı. Hasta annelerine dikiş-nakış öğretiyorlarmış. Çünkü hastaların büyük çoğunluğu köy kökenli çok fakir ailelerden geliyor. Dikiş dikerek belki 3-5 kuruş kazanabilirler diye düşünmüş LÖSEV Yönetim Kurulu.

‘‘Hastane dışında başka yardımlarınız da oluyor mu?’’

‘‘800'ü aşkın lösemili çocuğumuz için ilaçtan oyuncağa, kömürden gıdaya her türlü yardım malzemesini kargo ile evlerine yolluyoruz.

225 yavrumuza her ay 75-100 milyon lira sağlık ve okul bursu veriyoruz.

Ayrıca bizim bir de okulumuz var. Hasta çocukların derslerinden geri kalmamalarını sağlamaya çalışıyoruz.

Doğu ve Güneydoğu'da yaşayan lösemili çocuklara da erişiyoruz.’’

‘‘Herhalde hayırsever zenginlerimizden bir hayli yardım alıyorsunuzdur.’’

Doktor Üstün Ezer, yine başını öne eğip acı acı güldü:

‘‘Vakfı kurarken biz de öyle ummuştuk. Ama anlı şanlı büyük zenginlerimizden hiçbir yardım görmedik. Bizim yardımseverlerimiz öğrenciler; esnaf, mütevazı tüccar, dükkán sahibi, ordu mensubu gibi orta sınıf halkımızdır. Bugüne kadar büyük bağış olarak Dr. Enver Ören'den 100 bin dolar, Kalebodur'dan da hastanemizin fayanslarını aldık. Ses sanatçısı Muazzez Ersoy Hanım da evini bağışladı. Gerisi akmasa da damlıyor.’’

‘‘Ya devlet yardımı?’’

‘‘Devletten yardım almıyoruz. Ama üste veriyoruz. Her ay KDV, muhtasar, vergi filan adı altında 20 milyara yakın cezalandırılıyoruz adeta.’’

‘‘Hastalardan hiç geliriniz yok mu?’’

‘‘Hastalarımızın tamamına yakını yoksuldur. Size çarpıcı bir örnek vermek isterim. Kızcağızın biri tecavüze uğramış ve bir çocuğu olmuş. Ailesi de namusumuzu kirletti diye kızı sokağa atmış. Doğan yavru da lösemi hastasıydı. Bizim bütün hizmetlerimiz parasızdır.’’

‘‘Tamam tamam... Gerisi kalsın, ağlamak üzereyim.’’

‘‘İşte bizim idealimiz yalnız tedavi değil, mutlu ve şenlikli bir yaşam sağlayabilmek. Bu nedenle dünyada ilk defa ULUSLARARASI LÖSEMİLİ ÇOCUKLAR HAFTASI düzenledik. Bizimkilerle birlikte 15 ülkenin çocuklarını ağırlayıp gezdireceğiz. Şenliğimiz dünyada büyük ilgi gördü.’’

‘‘Bir maske takıp gelsem beni de çocuklarınızla oynatır mısınız?’’

‘‘Kapımız ve gönlümüz herkese açıktır.’’

Milyonlarca insanın sadece yakındığı ülkemizde direnen ve başaranları görünce insanın pazar pazar içi ışıyor değil mi?

LÖSEV: (0.312) 447 06 60
Yazarın Tüm Yazıları