Huysuz İhtiyar



Haberin Devamı

O taşı sakın kaldırma, altından mutlaka bir ekonomist çıkar

Geçenlerde yine Kaya uğradı. Yanında tombalak ve keçimtrak sakallı biri vardı. Bir fiyakayla,

‘‘Tanıştırayım Oğuz'cuğum, bu özel ekonomistim Sadi Tıptıp.’’ dedi.

‘‘Sen bir garip çingenesin. Ekonomist senin neyine yahu? Tam üç aydır bir film ya da dizi işi bulamadın. Yakında Sacide seni eve sokmayacak.’’

Kaya 40 yıllık arkadaşımdır ve aktördür. Aynı sahneyi yüzlerce kez paylaşmışlığımız vardır.

‘‘Sen eski ve geri kafalı bir ihtiyar olduğun için anlamazsın. Artık her evin bir ekonomisti var. Hatta bizim üst kattaki Doktor Şadan Bey'in iki ekonomisti birden var.’’

‘‘Niçin?’’

‘‘Apartmana hava atmak için... Geçenlerde bizim kapıcı bile geldi, aylığına zam istedi. O da bir ekonomist tutacakmış. Utançtan diğer kapıcı arkadaşlarının yüzlerine bakamıyormuş. Karısı Zehra da 'Ya bize de bir ekonomist tutarsın ya da çocukları alıp köye dönerim!..' diye tutturmuş.’’

Kaya'nın ekonomisti yarı hayret ve yarı dehşetle bana bakıyordu.

‘‘Yoksa sizin evin bir ekonomisti yok mu?’’

‘‘Evin değil ama, bizim mutfağın ekonomisti var. Kıymayı 250 gramdan fazla alınca hanım hır çıkarıyor.’’

‘‘Ben kıymadan değil, Dolar paritesinden, borsa endeksinden söz ediyorum.’’

‘‘Maaşımı Türk Lirası olarak aldığım için bu Dolar işinden hiç anlamıyorum.’’

‘‘Biliyorsunuz Dolar dalgalanmaya bırakıldı.’’

‘‘Evet, bu dalga ne dalgadır hálá çakamadım. Herhalde birileri bizimle dalga geçiyor. Hem dalga geçiyor, hem de eşşek yüküyle para kazanıyor.’’

Kaya'nın ekonomisti tombulluğuna uymayan sinirli bir çabuklukla bir sigara yaktı.

‘‘Hem Dolar'dan anlamam diyorsunuz, hem birtakım ekonomik iddialarda bulunuyorsunuz.’’

‘‘Rahmetli babam da paradan puldan anlamazdı. Vefat ettiği zaman kazandığı onca paraya rağmen bize borç bıraktıydı. Ama, 'Üretmeden biri para kazanıyorsa, başka biri mutlaka kaybediyor demektir!' derdi.’’

‘‘Dolar'ı bilmezseniz, ne durumda olduğunuzu anlayamazsınız.’’

‘‘Öyleyse söyle bakalım, bugün Dolar kaç para?’’

‘‘Önce hocama sormalıyım. Profesör Bedri Kaymak hem İktisat Fakültesi'nde kürsü başkanıdır, hem de Merkez Bankası'nın baş danışmanıdır.’’

Ekonomist kıç cebinden çıkardığı cep telefonunda bir numara çevirip, bugünkü Dolar kurunu sordu. Profesör hocası da ona 15 dakika sonra arayacağını söyledi. Gerçekten de 15 dakika sonra aradı.

‘‘Dolar alış 1 milyon 230 bin, satış 1 milyon 260 bin lira.’’

‘‘Gerçek mi hocam, Merkez Bankası öyle mi diyor?’’

Merkez Bankası danışmanı ve üniversite profesörü hoca öfkeyle,

‘‘Tabii gerçek lan hıyar!.. Ben bu rakamları Merkez Bankası'ndan değil Tahtakale piyasasındaki Kilis'li Topal Hamdi'den öğrendim!’’ diye kükredi. Kaya'nın ekonomisti böbürlenerek cep telefonunu kapattı ve,

‘‘Dolar biraz düşmüş, şu anda Milli Hasıla'da yüzde 2,7 değer kazanmış bulunuyoruz’’ dedi.

Ben hemen mutfağa koştum. Dün aldığım dört domates, beş yeşil biberin sayısında artış olmamıştı. Hálá eskisi gibi buzdolabında dörder ve beşer adet olarak duruyorlardı. Salona dönüp bizim mutfaktaki kurufasulye ve pirincin Dolar'ın düşüşünden haberleri olmadığını belirttim. Ekonomiste, kurufasulye kavanozuna da ayrı bir ekonomist gerekip gerekmeyeceğini sordum. Ekonomistin pembe yanakları öfkeden kırmızıya dönüşürken homurdandı.

‘‘Bütün geleceğiniz Dolar'a bağlı olduğu için, onların düşüp çıkması bütün değerlerinizi etkiler.’’

‘‘Örneğin geçenlerde Dolar, 700 binden 1 milyon 300 bine çıkınca, ben de 65 yaşındayken 125 yaşında mı oldum yani? Ya da şu gördüğün Boğaziçi'nin suları yüzde 90 mı eksildi? Balıklar karaya mı oturdu?’’

Kaya'nın ekonomisti tam fokurdarken kapı çalındı. Karşı komşum Ali Bey,

‘‘Biz çocuklarla sinemaya gidiyoruz. Ekonomistimizi birkaç saatliğine size bırakabilir miyiz? Evde tek başına korkabilir’’ dedi.

‘‘Hay hay buyursun’’ deyip iki metrelik herifi içeriye buyur ettim ve canı sıkılmasın oynasın diye, eline benim hesap makinesini tutuşturdum. Ama Kaya'nın ekonomistiyle komşunun ekonomisti birbirlerini görür görmez trend, parite, dalga kuru, dış kaynak, piyasalar, ikinci seans, Euro bandı, bono bileşikleri, portföy gibisinden birtakım laflar bağırışmaya başladılar. Tam yarı Çince yarı Türkçe olan bu sözcükleri can kulağıyla dinleyip köşeyi nasıl döneceğimi öğreneceğim sırada kapı yine çalındı. Benim seyyar batatiz-suvancım gelmişti. Suvanın kilosu bir milyonmuş ama 20 kilo alırsam 17 buçuk milyona verecekmiş. Herife,

‘‘Dur bakalım, önce ekonomistlere danışmalıyım’’ dedim. Suvancı,

‘‘O zaman ben de kendi ekonomistimi getiririm’’ deyip gitti. Biz, suvancının ekonomistini beklerken kapı yine çalındı. Benden de kel ve uzun bir adam, kapatmayayım diye kapı aralığına ayağını soktu.

‘‘Ben seyyar ekonomistim. Biraz önce Tele Hepyek, Tele Düşeş ve Höst Teve'deki programlarımı bitirdim, eve dönerken apartmanlara da bir uğrayayım dedim.’’

Ben seyyar ekonomistle konuşurken, seyyar suvan satıcısı, yanında ekonomistiyle beraber geldi. Sonra da evde kıyamet koptu. Komşunun ekonomisti, Derviş'in Amerika'dan mutlaka dış kredi alacağını ve 20 kilo suvan paritesinin 17 buçuk milyon değil, 15 milyonun altına düşeceğini iddia ediyordu. Suvancının ekonomisti ise Dolar'ın Mark'a karşı hálá değer kazandığını ve girdilerin de Dolar'la olduğunu gözönüne alarak, 20 kilo soğanın nominal değerinin aslında 20 milyon olduğunu, ama suvancının bana olan sevgisi nedeniyle 2 buçuk milyon indirim yaptığını haykırıyordu. Kaya'nın ekonomisti ise o gürültü arasında,

‘‘Aloo... Aloo hocam... Kilis'li Topal Hamdi Dolar için ne diyoo?’’ diye cep telefonuna höykürüyordu. Eve yeni dühul eden seyyar ekonomist ise ötekileri televoleci ya da komünist ekonomist olmakla suçluyordu. Tabii, o sırada açık olan televizyonda tartışan TV ekonomistlerinin de sesleri odada çınlıyordu.

Afedersiniz, o sırada fena halde sıkıştım. Ben tuvaletteyken çocukluğumdan beri gazete okurum. Bir gazete kapıp tuvalete gittim. Sonsuz ekonomi sayfalarındaki sonsuz ekonomi köşe yazarlarından birini okumaya başlarken tepemdeki rezervuardan tak tuk sesler gelmeye başladı. Tuvalet rezervuarının kapağını açtım. Rezervuar haznesinin içinden gözlüklü bir adam kafasını uzattı.

‘‘Merkez Bankası zamanında piyasaya Dolar sürseydi, soğanın kilosu şimdi 700 bin liranın üzerinde olmazdı.’’ dedi.

Ben de pantolonumu toparlayıp keyifle sifonu çektim. Gözlüklü ekonomist foştt dedi kayboldu. Salona döndüğüm zaman televizyondaki ekonomi geyiği bitmiş, haberler başlamıştı. Pos bıyıklı sıska bir adam,

‘‘Ben 250 milyon maaşla 8 çocuğuma nasıl bakayım? Devlet uyuyor mu?’’ diye bangır bangır bağırıyordu. Karısı da 9'uncu çocuğunu bekleyen şişlikte bir göbekle kocasının yanında oturup mahsun bakışlarla kameraya bakıyordu.

Telefonu çevirdim.

‘‘Buyrun burası böcek itlaf servisi’’ diye karşıdan cevap geldi.

‘‘Acaba ekonomist itlaf servisiniz de var mı?’’

Yazarın Tüm Yazıları