Paylaş
Bir diyet icat ettim
Merdiven inerken gıdıklanıyorum. Çünkü, memelerim tombullaştığı için sallanıyor. Buzdolabının alt raflarına konmuş hiçbir yiyeceğe dokunamıyorum, bozulup çürüyorlar. Yere para düşürsem bile alamıyorum. Çünkü, eğilemiyorum. Eğilince, çömelince doğrulamıyorum. Doğrulmaya çalışırken yan tarafıma bir yumurta gibi devriliyorum. Zavallı bacaklarım, üstlerindeki kiloları artık taşıyamıyor. Hele, giyim konusu tam bir sefillik halini aldı. Düğmeleri kopuk olmayan gömleğim kalmadı. Göbek hizasındaki düğmeler patırt diye kopup fırlıyor. Sonra ne cehenneme gitti diye ara ki bulasın. Pantolonlarımın hiçbirinin beli ve önü kapanmıyor. Ben de askı takıp önünü kapatmadan giyiyorum. Bu sıcaklarda havadar oluyor. Eve konuk geldiği zaman da koşup mutfak önlüğümü takıyorum. Böylece açık yerler görünmüyor.
‘‘Yemek pişiriyordum’’ deyip sonra da önlüğü üstümde unutmuş gibi yapıyorum. Ama bir gün sokağa çıkmam gerekirse, ne halt edeceğim diye kara kara düşünüyorum.
*
Bu şişmanlık denen illet meğer, ne büyük belaymış. Önceleri nasıl olsa kendi kendine geçer diye şişmanlığa nezle muamelesi yaptım. Geçmediği gibi, üstüne bir 10 kilo daha aldım. Ben, ömrümün 55 yılını zayıflıkla sıskalık arasında gidip gelerek geçirdiğim için bu yeni etlerimle yaşamayı bir türlü beceremiyorum. Acemi bir şoförün sürdüğü kamyon gibiyim. Sehpa devirmeden, kapı pervazına iki kere çarpmadan odadan bile çıkamıyorum. Oraya buraya çarpmaktan, bedenim çürük içinde kaldı. Haydi, terbiyeli bir adam olarak tuvalette neler çektiğimi anlatmayayım. Sonunda hayatımın kararını verdim; DİYET YAPACAKTIM!..
*
Meğer, halkımızın diyet bilgisi futbol bilgisinden bile fazlaymış. Her konuştuğum kişi bana bir diyet tarifi verdi. Hatta, bazı arkadaşlar zayıflama kitapları ve gazetelerde çıkan diyet tariflerini dosyalanmış olarak getirdiler. Meğer birkaç bin adet diyet varmış. Diyetler, bazen yiyeceğe, içeceğe göre isim alıyor. Su diyeti, muz diyeti, elma-armut diyeti, sakız leblebisi diyeti gibi... Bazen de ülkelere göre adlandırılıyor. İsveç diyeti, Japon diyeti, Çin akapunktur diyeti gibi... Aklı evvel bir arkadaş,
‘‘Doktor Muzaffer Kuşhan'ın Polonezköy'deki yerine git. 15 günde 10 kilo verirsin’’ dedi.
‘‘Ne yapıyormuş Muzaffer Kuşhan?’’
‘‘Yürütüyor, yüzdürüyor, suda beden hareketleri yaptırıyor.’’
‘‘Yani, bütün gün ırgat gibi çalışıp bir de üste para mı vereceğim? Beni at gibi yürütmeden zayıflatacak birini biliyorsan söyle.’’
Sonunda Profesör Doktor Üstün Korugan'a telefon ettim. Bana, hastaneye gelmemi, tahlillerden önce diyet yapmanın bilim dışı olduğu üstüne nutuk çekti. Onun müthiş bir bilim adamı olacağı, 35 yıl önce benim zavallı teybimi yapmasından belliydi zaten. Üstün, tıp öğrencisiyken bizim amatör pantomim tiyatrosunun ışıkçısı ve ses teknisyeniydi. Ordu iline yaptığımız bir turnede nasıl becerdi fişi nereye soktu bilmiyorum, güzelim Grundig teybimizi cayır cayır yaktı. Sayesinde oyunu müziksiz ve efektsiz oynamıştık.
‘‘Yahu abi, bildiğim kadarı sen yemek yemekten nefret bile ederdin. Sana bir sandviç yedirene kadar göbeğimiz çatlardı.’’
‘‘Yine yemiyorum Üstün'cüğüm.’’
‘‘Öyleyse bu kilolar nasıl oldu?’’
Şişman milletinin besmelesi sayılan ünlü deyişi patlattım:
‘‘Su bile içsem yarıyor.’’
Ama içtiğimin su olmayıp günde yarım litre rakı olduğunu tabii söylemedim. İlle de tahlil diye tutturduğu için,
‘‘Tahlilsiz zayıflatmayınca yazıklar olsun senin profesörlüğüne!.. Bak el oğlu gazete yazısıyla bile zayıflatıyor.’’ diye homurdanıp telefonu kapattım. Başka çarem kalmamıştı. Kendi diyetimi kendim yapacaktım. Derhal Ekrem Yeğen Usta'nın yemek kitabını açtım. Kitapta her yemeğin kişi başına düşen kalorisi yazıyordu. Kalori hesabı olmadan diyet yapılamaz.
Örneğin hindi dolmasının kişi başına düşen kalorisi, 2.120. Hindi yahnisinin ise 1.653. Demek ki hindi dolması yerine hindi yahnisi yemek gerekli. Ama ondan da az kalorili yemekler var. Örneğin, Hasan Paşa kebabı 1.030 kalori, beyinli Beykoz kebabı ise 980 kalori... Ama sahan pirzola hepsinden de az kalorili. Adam başına sadece 850 kalori. Üstelik pişirmesi de kolay. Böylece, diyetime sahan pirzolayla başladım. (Elime sağlık, pek de lezzetli olmuştu.) Ondan sonra en az kalorili yemekleri bulup pişirmeye başladım. Mantarlı omlet 700, İspanyol omlet 690, şiş kebabı 660, kuzu kapama 800, İzmir köfte 720, kuru köfte 670 kalori... İnsan yaşayınca öğreniyor. Meğerse, makarna sandığımız gibi insanı şişmanlatmazmış. Domatesli makarna 930, kıymalı makarna 900, fırın makarna 890 kaloriymiş. İnsan bu kadar düşük kaloriyi bulur da o yemeği pişirmez mi?
*
Bu diyet denen şey meğer ne faydalı bir şeymiş. Diyetten sonra yaşamım düzene girdi. Eskiden asla sabah kahvaltısı etmez ve öğle yemeği yemezdim. Artık günde muntazaman üç öğün yemek yiyorum. Az kalorili ikindi kahvaltısını da sayarsak eder dört öğün...
Tabii içki konusunda da bilimsel araştırmalar yaptım. Bir duble rakı veya votka 225 kaloriymiş. Ama bir bardak şarap sadece 125 kalori... Teoride şarap daha avantajlı görünüyorsa da uygulama tersine oldu. Çünkü, bir kadeh rakının yerini ancak 3 bardak şarap tutuyor. Böylece, insan 150 kalori içeri giriyor. Bu sorunu bir bardak rakının üstüne bir bardak da şarap içerek çözdüm. Böylece iki bardak içkiyi 450 kalori yerine 350 kaloriye getirdim. Yani, her iki bardakta bir 100 kalori kár ettim. Şöyle ortalama bir hesap yapalım; günde 10 kez bir kadeh rakının üzerine bir bardak şarap içince 1000 kalori kárım oluyor. Kendi buluşum olan bu içki diyetiyle adam iğne ipliğe döner yahu!..
*
Yalnız diyet yapmanın psikolojik yan etkileri oluyor. Kendinizi yiyecek içecek yasakları koyunca, o güne kadar aklınıza bile gelmeyen yiyecekleri hamile hanımlar gibi canınız çekiyor. Üstelik, bazen bunlar kolay yemekler de olmuyor. Siz de bunların hangi lokantada en iyi şekilde yapıldığını öğrenmek zorunda kalıyorsunuz. Sonra da rahmetli Özal'ın,
‘‘Anayasa'yı bir kere delmekle bir şey olmaz’’ mantığıyla o lokantaya gidiyorsunuz.
Bir de buzdolabı aşkı başlıyor. Nedenli nedensiz mutfağa gidip buzdolabını açıyorsunuz. Açmayla kapama arasında dolaptan hababam bir şeyler eksiliyor tabii... Bazen, uyurken bile fırlayıp bir bardak su içmek niyetiyle buzdolabına gittiğiniz oluyor. Tabii, yatağa yarım saat sonra dönüyorsunuz. Şimdi siz,
‘‘Sadece az kalori alarak zayıflanmaz. Alınan kaloriyi yakmak da gereklidir.’’ diyeceksiniz. Onu da düşündüm. Berrin Ardakoç'un kitabından öğrediğime göre uzanıp dinlenirken saatte 60, otururken 72, televizyon seyrederken 80, yerken 84, okuyup yazarken 84, giyinip soyunurken 138, duş yaparken de 252 kalori harcıyormuşuz. Hele marangozluk yaparken saatte 400 kalori kaybımız oluyormuş. Bu hesaplara göre benim zafiyet geçirmem gerekli.
*
Sıkı sıkıya uyguladığım bu diyet sonunda artık giyecek ve etrafa çarpma sorunum kalmadı. Artık hiçbir giysime sığmıyorum. Ve yerimden kalkamadığım için de hiçbir yere çarpmıyorum. Buzdolabına yakın olsun diye tekerlekli koltuğumun üzerinde anadan üryan mutfakta yaşıyorum.
İhtiyacı olan okurlarım varsa, tamamen kendi buluşum olan bu diyetin tarifini ücretsiz gönderirim.
Paylaş