Aşk hallerimiz!

Genbilimi konusunda hiç bilgim yok. Ama canlıların farklılıklarını belirleyen, atalarından kalan minicik maddeler olduğunu tahmin ediyorum. Hatta genleri değiştiren canlıların cinslerini de değiştirebildiklerini gazetelerden okuyorum.

Elektronik konusunda da cahilim. Ama seslerin, dalgaların renklere, biçimlere dönüşebildiklerini anlıyorum. En azından televizyon izleyebiliyorum.

Bunun gibi daha yüzlerce konuda bilgim yok. Ama kenarından kıyısından bunları anlayabiliyorum. Ülkemdeki her vatandaşım aşkı biliyor. Ben de biliyorum ama anlamıyorum. Evet, herkesin bildiği aşkı ben anlayamıyorum.

*

Şarkılarımızın, şiirlerimizin cümlesi aşk üstüne. Romanlar, filmlerde yanık yanık aşk kokuyor. En güzel sözler aşk uğruna yazılmış.

‘‘Mühür gözlüm seni elden sakınırım, kıskanırım.’’ diye başlayıp ‘‘...uçan kuştan, esen yelden, yerdeki karıncadan’’ diyen kıskanç aşk sahibini ben anlamıyorum. Bir başka herifi bırak, rüzgárdan, kuştan, karıncadan kıskanınca tek çaresi kalıyor. Kızcağızı, pencereleri siyaha boyanmış bir odaya kapatmak.

*

‘‘Ben onu çok seviyordum hakim bey.’’

‘‘Anlat bakalım nasıl oldu?’’

‘‘Onu her şeyden ve herkesten çok seviyordum.’’

‘‘Bu nasıl sevgi?’’

‘‘Bu, en hakiki sevgi hakim bey. Gündüz hayalimde, gece düşümde görüyordum. Aslında düşümde bile görmüyordum. Çünkü, onu düşünmekten uyuyamıyordum. Zaten gündüzleri de çalışamadığım için usta beni kovduydu. Onun hayali hep karşımdaydı.’’

‘‘O da seni seviyor muydu?’’

‘‘Sevmeseydi iki ay önce Salı Pazarı'nda benden iki kilo domates, üç kilo patlıcan alıp bana gülümsemezdi. Ama o herif, karaçalı gibi aramıza girdi. Büyüler yaptırdı sevgilimi benden ayırdı.’’

‘‘Yaz kızım, karar: Sanık Mahmut Nazik, maktul Serap Şen'i 19 bıçak darbesiyle öldürerek ve nişanlısı Nahit Çelik'i 22 bıçak darbesiyle öldürerek ve taammüden cinayet işlediği nedeniyle 17 yıl 8 ay ağır hapis cezasına karar verildi. Söyleyecek bir sözün var mı?’’

‘‘Sağol hakim bey... Ben, aşkım uğruna zindanlarda yatarım.’’

*

Halit, bizim takımın jönüydü. Sadece sırım gibi yakışıklı, şen şakrak marifetli değil zarif ve anlayışlı bir delikanlıydı. Hani ‘‘Kızım olsa da bu herife versem’’ diyeceğiniz adamdı. Takımın esas oğlu Halit'se, esas kızı da Müjde'ydi. Müjde'ye ufaktan ve hafiften sarkanımız kalmamıştı. İncecik, uzuncacık, ela güleç gözlü, kibar, anaç ama olması gereken kabartıları olan bir dilberdi. Halit, Müjde'ye áşık oldu. Bize göre de Müjde'ye tam yakıştı. Ama Müjde Halit'le değil Tanju'ya áşık olup evlendi. Halit bağrına taş bastı. Müjde mutlu olduğu için sevindi bile garip...

Tanju, laf aramızda hıyarın biriydi. Doğru dürüst özelliği olmayan, ama tafrasından geçilmeyen bir hımbıldı. Akademiye girmesine, ressam olmasına annesi karar vermişti. Müjde'yle evlenmesine de öyle. Herif üstüne üstlük kızdan üç parmak kısa ve çirkindi.

Bir süre sonra Müjde, üst üste kaza geçirmeye başladı. Gözü morardığı için kapıya çarpıyor, kolu kırıldığı için yere düşüyor, minicik burnu kırıldığı için üstüne dolap yıkılıyormuş, yani bize öyle anlatılıyordu.

Bizim 3 Mart gecelerinde bir Akademi Maskeli Balo'muz vardı. Aklımızca ve paramızca yetirip bir şeyler giyinip ve takıştırıp baloya giderdik.

Ben, bizim uzun masanın öte ucundaydım ama Tanju'nun anasının dikip giydiği taçlı, pelerinli, asalı kral kıyafetiyle ayağa fırladığını fark ettim. Yanındaki sandalyede esir zenci kızı kıyafetinde ve yüzünü karalamış Müjde'yi bağırarak gırtlağından tutup ayağa kaldırdı. Önce elindeki asayla kafasına vurdu. Sonra hızını alamayıp gözünün üstüne bir de yumruk patlattı. Kız yere yuvarlandı. Bütün masa donmuştuk. Yalnız yanımda Halit'in fırladığını fark ettim ve Tanju'nun tepesinde bitti. Önce Tanju'nun ağzına vurdu. Sonra tombul midesine... Tanju eğilince düzeltip herifin gözüne bir daha vurdu. Aslında Tanju, daha iki yumrukta yatacak ama Halit izin vermiyor ki... Herifi doğrultup, düzeltip hababam vuruyor.

Müjde düştüğü yerden kalktı. Sallanarak masadaki şarap şişesini kavradı. Tanju'yu tepelemekte olan Halit'in kafasına vurdu. Halit'in kafası daha sağlam olduğu için şişe kırıldı. Ama Halit de yere düştü. Müjde kocasını sarıp sarmalayıp, öpücüklerle teselli edip eve götürdü.

*

İçimizde kafası çalışan tek Samet oldu. Biz, suların üstüne resimler yapıp, karınca dualarıyla yazılar yazıp çabalarken Samet, önce küçük bir matbaa, sonra büyük bir matbaa, sonra da koca bir fabrika kurdu.

Hatta kutu, ambalaj, afiş resimleri için bizi bile üç kuruşa çalıştırdı. Samet'i sevmemek olmazdı. Kırkını geçmişti ama evlenmek şöyle dursun, bir aşkı sevda hikáyesini bile duymamıştık. O işiyle evliydi. Samet'i fabrikasından sökütüp iki kadeh içmeye götürmek için dil dökerdik.

Yıllar geçti nasıl olmuş, nasıl bulmuş benim çalışma evine bir gece çat kapı dayandı. Aman ne sevindim bilemezsiniz. Benim eski tanışlarım, dostlarım benim geçmişimin birer parçası gibidir. Eski fotoğraflarıma, hatta eski çizgilerime yaban gibi bakarım. Ama sevmediğim dostlarım bile benim yaşam sebebimdir.

‘‘Áşık oldum.’’

‘‘Demeee...’’

‘‘Körkütük áşık oldum.’’

‘‘Oh, hamdolsun. Fidan gibi geldin odun gibi gidiyordun diye arkadaşlarla dert etmiştik senin için. Kim seni kuyudan çıkaran bu hatun?’’

‘‘Üstelik yüzlerce genç, yakışıklı, afur-tafurlu herifin arasından beni seçti.’’

‘‘Demek ki erkekten anlıyormuş’’
dedim. Ama Samet, ufarak teferek, kara kuru, üç lafın üçünde de işten söz etmeyi seven bir herifti.

‘‘Daha, mavi gözlerini gözüme dikince kızın eridiğini anladım. Ben de ona 6 kıratlık elmas bir yüzük aldım. O da benim aşkımı fark etti.’’

‘‘Eee, sonra?’’

‘‘Sonra aşkımız alevlendi. Aramızda büyük yaş farkı olmasına rağmen say ki Romeo'yla Jülyet aşkına tutuştuk. Ben bir tanem diyorum, o ruhtanem diyor. Önce elini tuttum.’’

‘‘Sonra ne oldu?’’

‘‘Sonra Bebek sırtlarında bir villa alıp onu Boğaz'a karşı yatak odamıza götürdüm. Tabii, bir Rençrovır ve şoförü ve de namerde muhtaç olmadan yaşayabileceği bankada bir parası da olmalıydı. Ayrıca, Fransa gezimizde Sen Nehri'ne bayıldığı için bir apartman katı aldım. Ama Londra'da aldığım Kraliçe Sarayı'nın karşısındaki eve göre çok küçüktü.’’

‘‘Sevgilin herhalde soylu bir aileden gelme...’’

‘‘Yok bee, kız Tabarin Bar'da şarkı söylüyordu. Haydi sana eyvallah. Yalnız bana 10 milyon borç verir misin? Taksiye binip eve gideceğim.’’

Ben, ilk 4 yaşımdayken zil zurna áşık oldumdu. Babamın getirdiği bir çikolata paketinden bir resim çıktı. Eskiden çikolatalarda artist, manzara vesaire resimler çıkardı. Benim çikolatamda karlı bir evin önündeki boynunu bükmüş güzel yüzlü bir kız çocuğu vardı. Kıza o an vuruldum. Çikolata yemeyi bile unuttum. Hálá da sanırım o kıza áşığım.

Hepiniz aşkı biliyorsunuz. Ama içinizde anlayanınız var mı?

Yazarın Tüm Yazıları