Paylaş
Bir süredir yazılarıma ara vermiştim. Keyfimizden değil, sağlık sebepleri yüzünden okurdan ayrı düştüm.
Şahsen nezle olmuşum, grip olmuşum, başım dönmüş, bunları hastalıktan saymam bile. Ancak doktorum Profesör Osman Müftüoğlu beni karşısına alıp da “Durum ciddi” deyince, hasta olduğumu kabul etmek zorunda kaldım.
Kalbim tekliyormuş, son kullanma tarihini çoktan geçirmiş.
“Eğer..” dedi Müftüoğlu. Gözleri doldu, gözyaşını bana belli etmemeye çalışarak sildikten sonra devam etti:
“Eğer kalp nakli için bir done bulamazsak..”
***
“Nasıl olur” diye isyan ettim. “Kalbim taş gibiydi. Hiçbir şikâyetim yoktu.”
Osman Müftüoğlu eliyle işaret edip, beni susturduktan sonra durumu anlattı.
Kalp neredeyse tükenme noktasına gelmiş. Bugüne kadar çoktan emaneti teslim etmesi lazımmış ama.
“Aması ne doktor?” diye sordum.
Renkli eMaR çektiklerinde görmüşler. Bende “çatal yürek” dedikleri türden bir kalp varmış. Bu yalnız efelerde, yiğit kişilerde, liderlik özelliklerine sahip insanlarda, çok yüksek zekâlı şahıslarda bulunan bir kalpmiş.
ÇATAL YÜREĞİN SONU
Osman Müftüoğlu “Sen benden daha iyi bilirsin” diye devam etti. Doğrudur, tıp bilgim en az Osman’ın ki kadar vardır.
Hatta onun doçentlik tezini ben yazmıştım. Hocaları buna “Kişideki iki akciğer lopu arasındaki senkronik bağ ve loplar arası kıskançlık” temalı tez vermişler. Bu nereden başlayacağını bilemiyor.
Al kitaplarını akşam bana gel, dedim.
Geldi. Açıp baktım kitaplarına. Biraz da internet tıktıkladık. Şunu şuraya ekle, şunu kes yapıştır, bunu buradan çıkar. Sabahleyin baktık “doçentlik tezi” bitmiş.
Teslim ettiğinde hocaları biraz şüphelenmiş. Hele okuyup not verecek yere geldiklerinde iyice kıllanmışlar. Hocalardan biri Osman’ı “Oğlum bu tez için yardım aldın mı? Aldın ise edebinle söyle” diye sıkılayıp, eklemiş:
“Bu tezin yazım dili çok seçkin. Belli ki çok yüksek bir zekâ ve irade buna müdahale etmiş. Kimden yararlandın?”
Osman söylememiş tabii. Koskoca üniversite jürisinin de bunun maslahatına tel bağlayıp, elektrik verecek hali yok ya! Aksine delil bulamadıklarından tezi kabul etmişler.
Tıp ilmine öylesine yatkınım yani.
TAMAM, YAPALIM!
Ameliyata razı olduğumu söyledikten sonra Osman Müftüoğlu bana bir şart koştu:
“Abi..” dedi. “Ameliyatı biz yapacağız. Aynadan bakar kendim yaparım, filan demeyeceksin. Bunlar ciddi işler. Yapamazsın demiyorum sana ama maazallah enfeksiyon filan kaparsın.”
Kabul ettim.
Zaten işin zor kısmı ameliyat değil, uygun bir yürek bulmaktı. Zor bulunan bir şeydi yürek. Bir şartım var, dedim.
“Bulacağınız yürek nitelikli olacak. Kadın yüreğini kabul etmem. Eşcinsel yüreğini de. Bir de mümkünse donör CHP’li olmasın.”
Tamam, dediler. Kolları sıvadık.
YARIN: O’YAZAR BIÇAK ALTINDA
Paylaş