Nurten Erk Tosuner

Plastikçi 39 milyar dolara çıkıp Avrupa lideri olacak

24 Mart 2008
Avrupa Birliği (AB) ülkeleri arasında plastik işleme kapasitesi açısından 5’inci sırada yer alan Türk plastik sektörü, mevcut büyüme hızını koruyabilirse 2014’te Almanya ile birlikte liderlik koltuğuna oturacak. Türkiye’nin 4.9 milyon ton olan yıllık plastik işleme kapasitesi, 2014’te 13 milyon tona çıkacak, cirosu da 39 milyar dolara ulaşacak.

AVRUPA Birliği (AB) ülkeleri arasında plastik işleme kapasitesi açısından Türk plastik sektörü 5’inci sırada yer alıyor. Ancak Türk plastikçileri artık gözünü Avrupa liderliğine dikti. Plastikçilerin hedefi, 2014 yılında Almanya ile birlikte liderlik koltuğuna oturmak. Türk Plastik Sanayicileri Araştırma, Geliştirme ve Eğitim Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Selçuk Aksoy, Türk plastik sektörünün 2007 yılı itibariyle 4.9 milyon ton plastik işleme kapasitesiyle AB ülkeleri içinde İngiltere ile birlikte 5’inci sırayı paylaştığına dikkat çekiyor. Aksoy, "Tüm ülkelerdeki yıllık büyüme oranları göz önüne alarak yapılan tahminlere göre, Türkiye 2014 yılında Almanya ile birlikte 13 milyon ton/yıl işleme kapasitesine sahip olarak Avrupa’da liderlik koltuğuna oturacak" diyor. Türk Plastik Sanayicileri Araştırma, Geliştirme ve Eğitim Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Selçuk Aksoy ile Türkiye’de ve dünyada plastik sektörünün bugününü ve geleceğini konuştuk.

Türk plastik sektörünün büyüklüğü nedir?

- 1990’da 86 milyon ton olan dünya plastik malzeme tüketimi, 2003’te 176 milyon tona çıktı. Tüketimin 2010’da 250 milyon tona çıkması bekleniyor. Türkiye’nin dünya plastik sektörü içindeki payı ise yüzde 1.6 düzeyinde. Türkiye, plastik işleme kapasitesi ile Avrupa’da İspanya’dan sonra 6’ıncı sırada yer alırken, sentetik elyaf üretiminde ikinci, pencere profilinde de üçüncü sırada. Her yıl istikrarlı büyümesini sürdüren sektör, 2007’de yüzde 15 büyüdü. 5 binin üzerinde küçük ve orta ölçekli firmanın faaliyet gösterdiği sektör, 205 bin kişiyi istihdam ediyor ve yılda 4.9 milyon ton plastik işleme kapasitesine sahip.

Dünyadaki konumu nedir?

-
PlasticsEurope ve EuPC’nin (European Plastics Converters,) Avrupa Birliği ülkelerinin plastik sektörlerindeki yıllık büyüme tahminlerini baz alarak hazırladığı raporda, 2007’de Türk plastik sektörü İngiltere ile birlikte AB ülkeleri içinde 4.9 milyon ton plastik işleme kapasitesiyle 5’inci sırada. Sektörümüz, 2014’üe Almanya ile birlikte 13 milyon ton/yıl işleme kapasitesine sahip olarak Avrupa’da liderlik koltuğuna oturacak. Türk plastik sektörü, 2014’teki kapasiteyle 39 milyar dolar üretim gerçekleştirecek ve ekonomiye 16 milyar dolar katma değer sağlayacak, 7 milyar dolar direkt, 8 milyar dolar da dolaylı ihracat yapacak.

PETKİM İHTİYACI KARŞILAYAMIYOR

Büyümeye paralel gereken hammadde üretilebiliyor mu?

- 2007 yılında sektör ihtiyacı olan 4.5 milyon tonluk ham maddenin yalnızca 636 bin tonunu yerli üretimle karşıladı. Sanayicilerimiz üretimlerini sürdürmek için ithalata başvurmak zorunda kaldı. Plastik hammadde üretim kapasitesinin, sektörün büyümesine paralel olarak artırılmaması halinde, 2014 yılında 12.3 milyon ton ham madde açığı doğacak. Bu açığın ithalatla karşılanması gerekecek.

Petkim özelleştirmesinin sektöre etkisi ne olur?

-
Petkim bugün sektörün hammadde ihtiyacının yüzde 13’ünü karşılayabiliyor. Petkim’in üretimi 700 bin ton, ihtiyaç 4.5 milyon ton. 2007 iyi geçti, ama birikmiş bir hammadde sorunumuz var. Bu Petkim’le ilgili bir problemdi. Yerli ya da yabancı hiçbir özel sektör kuruluşu, devlet kurumuyla rekabet etmek istemez. Petkim özelleştirildi. İhtiyacının yüzde 87’sini ithalatla karşılayan Türk plastik sektörü yeni yatırımlar yaparak, bu oranı yüzde 50’ye çeker. Bunlar en az 4-5 milyar dolarlık yatırımlar. Uzun vadede pazar çok büyük.

Kişi başına 65 kiloyla dünyanın iki katı plastik tüketiyoruz

Türkiye’de ortalama plastik tüketimi nasıl?

- 2003 yılında kişi başına plastik tüketiminde dünya ortalaması 28 kilogramdı. Bunun 2010’da 37 kilograma çıkması bekleniyor. Türkiye’de yıllık kişi başına tüketim ortalama 65 kilogram. Bu rakam 100 kg/kişi olan Avrupa ülkelerinin tüketiminin oldukça gerisinde. Ancak Amerika ve Avrupa gibi geleneksel pazarlarda doygunluk noktasına ulaşıldığından tüketim ivmesi aşağıya gidiyor. Oysa Türkiye’de plastik tüketimi her geçen gün artıyor.

100 ülkeye mal satıyoruz

İhracatı ağırlıklı hangi ülkelere?

- Sektörümüz 2007 yılında toplam 2 milyar 959 milyon dolarlık ihracat yaptı. 2006’ya göre sektörün toplam ihracatı yüzde 27 arttı. Direkt ihracatının yanında önemli oranda dolaylı ihracatı da bulunan sektörün toplam ihracatı 7 milyar dolara yaklaştı. Türk plastik sektörü Güney Amerika’dan Irak’a 100 ülkeye ihracat yapıyor. İhracatta AB üyesi ülkeler de önemli bir yer tutuyor.

AB’ye ihracatta ’REACH’çanları çalmaya başladı

AB’ninkimyasallar mevzuatı REACH, sektörü ve ihracatı nasıl etkileyecek?

- REACH, (Registration, Evaluation, Authorisation and Restriction of Chemicals) Kimyasalların Kaydı, Değerlendirilmesi, İzni ve Kısıtlanması anlamına geliyor. 1 Haziran 2007’de yürürlüğe girdi. Ancak ilk uygulama 1 Haziran 2008’de başlayacak. 1 Aralık 2008’e kadar ön kayıt zorunlu. AB, kimyevi maddeler ve mamulleri ihracatımızın en büyük pazarlarından biri. REACH, AB’ye üye ülkelerde faaliyet gösteren ve yılda bir tondan fazla kimyasal madde üreten veya ithal eden firmaları, söz konusu kimyasal maddeleri, AB örgütlenmesi içinde yer alan Avrupa Kimyasallar Ajansı (AKA) yönetimindeki merkezi bir veri tabanına kaydettirmeleri zorunlu oluyor. Hem kimyasallardan kaynaklanan risklerin yönetiminde, hem üretilen kimyasal maddeler hakkında sağlıklı bilgilerin sağlanmkonusundaiçin, sanayiye büyük sorumluluklar ve yüksek maliyetler yüklüyor.

Bu ürün olmasa otolar 200-300 kilo ağırlaşırdı

Plastik en çok hangi alanlarda kullanılıyor?

- Türkiye’de plastiklerin yoğun olarak kullanıldığı alanların başında ambalaj sanayi geliyor. Ambalaj sektörü yüzde 36 ile başı çekiyor. Bu sektörü yüzde 23 ile yapı malzemeleri, yüzde 10 ile elektrik, yüzde 6 ile tarım, yüzde 4 ile giyim ve ayakkabı ve otomotiv, yüzde 17’lik pay ile diğer sektörler takip ediyor.

Plastik olmasa neler olurdu?

- Ambalajların ortalama ağırlığı 4 katına, üretimi için harcanan enerji 2 katına, hacmi 2.5 katına çıkardı. Plastik olmasaydı otomobiller 200-300 kilogram daha ağır olurdu. Bunun sonucunda sağlanan yakıt tasarrufu 100 kilometrede 0.5 litre. Yakıt tasarrufu, karbondioksit gazı miktarının da azalması demek. Serum torbalarından tek seferlik şırıngalara, yapay kalp kapakçıklarına kadar plastik, insan sağlığı için de vazgeçilmez.

SELÇUK AKSOY

TÜRK Plastik Sanayicileri Araştırma, Geliştirme ve Eğitim Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Selçuk Aksoy, 1967 İstanbul doğumlu. Boğaziçi Üniversitesi Makine Mühendisliği Fakültesi mezunu. Yüksek lisansını da aynı fakültede yaptı. 1986’dan bu yana aile şirketi Aksoy Plastik’te Üretim Mühendisliği ve Teknik Müdürlük görevlerinde bulundu. Hálá Astra Polimer A.Ş.’nin Genel Müdürü. PAGEV’de 2001-2004 döneminde I. Başkan Yardımcılığı’nı yürüttü, 2004’te PAGEV Başkanlığı’na seçildi. Aynı zamanda, Plastik Sanayicileri Derneği (PAGDER) Yönetim Kurulu Üyesi, İSO 42. Grup Meslek Komitesi Başkan Yardımcısı ve İKMİB (İstanbul Kimyevi Maddeler ve Mamülleri İhracatçıları Birliği) Yönetim Kurulu Üyesi ve Kimya Sektör Platformu Eş Başkanı. Ayrıca PlasticsEurope Akdeniz Bölge Danışma Kurulu Üyesi ve İletişim Komitesi Başkanı.
Yazının Devamını Oku

’Dörtnal Meyhanesi’nde doğdu, meyve suyuyla 190 milyon doları yakaladı

17 Mart 2008
ŞARAPLIK bağlarıyla meşhur Tokat’ta 50 yıl önce evlerinin bir odasında şarap üreterek yola çıkan Diren Ailesi’nin sahibi olduğu Dimes, meyve suyunda 190 milyon dolar ciroyu bulan bir gıda devine dönüştü. Dimes Gıda Yönetim Kurulu Başkanı Ali Rıza Diren, "Babam Vasfi Diren, evimizin bir odasında borçla bu işe başladı. Ailece pranga mahkumu gibi çalıştık. Ürettiğimiz dökme şarabı satmak için Dörtnal Meyhanesi’ni açtık ve rakı bardağıyla bu şarabı satarak borcumuzu ödedik" diyor. Bugün meyve suyunda Türkiye pazarının yüzde 21’ine sahip olduklarını söyleyen Ali Rıza Diren, Azerbaycan’da geçen yıl yaptıkları meyve suyu yatırımının ardından, önümüzdeki yıllarda Bulgaristan’da da bir tesis kurmayı hedefliyor. Ali Rıza Diren, "Son birkaç yıldır ise üzüm bağlarına yaptığımız yatırımlarla kaliteli üzümler üretmeye başladık. Bu da bizi heyecanlandırdı. Artık kaybettiğimiz ihracat pazarlarını yeniden kazanmayı hedefliyoruz. Üretimin yüzde 70’ini de ihraç edeceğiz" diyor. Ali Rıza Diren ile şarap, meyve suyu ve hayvancılık sektörünü, yeni yatırım planlarını ve hedeflerini konuştuk.

TEK TEK ŞARAP SATIŞI

Babanızın sanayiciliğe girişi ne zaman olmuştu?

- Babamız Vasfi Diren, 1921 yılında Tokat’ta doğup büyümüş. Tokat’ta 60-70 dönüm arazisi varmış. Orta okulu İstanbul’da okumuş, 1943’de Bursa Ziraat Okulu’nu burslu kazanmış. Meyve suyu ve sebzecilik konusunda eğitim almış. Üç yıl askerliğin ardından Amasya’da memurluk hizmetine gönderilmiş. Sonra serbest çalışmayı seçmiş, bölgenin ilk meyve bahçelerini kurmuş, turfanda sebze üretimine başlamış. 1956’da Yalova’da bir çiftlikte çalışmış, sonra Tokat’a geri dönmüş ve 1958 yılında bugünkü işimizin temellerini atmış.

İlk olarak ne üretmeye başladınız?

- Babam o günlerde sermayesi olmadığı için arkadaşlarından borç bularak evin bir odasını şarap deposuna dönüştürüyor. Üzümlerin suyunu çıkarmak için bir el değirmeni ve el presi, şarabı aktarmak için de iki el tulumbası alıyor. Kol gücüyle iki yıl ailecek pranga mahkumları gibi iki yıl çalıştık. 1 işçimiz vardı sadece. Ürettiğimiz şarapları şişeleme imkanımız da olmadığından bunları satmak için Tokat’ta Merkez Caddesi üzerinde bir meyhane açtık. İsmini de Dörtnal Meyhanesi koyduk. Ürettiğimiz şarapları burada, üstelik rakı bardaklarında bardak bardak sattık.

ŞİŞEYE GÜÇ YETMEZDİ

O günlerde ne kadar şarap üretebiliyordunuz?

- İlk yıl 25 ton üzüm işledik ve 20 ton dökme şarap ürettik. Bunları satıp borçlarımızı ödedik. Ardından evin bahçesinde 60 ton kapasiteli bir imalathane kurduk. Şişe alacak gücümüz olmadığı için piyasadan kullanılmış şişe topladık. O dönemde herkes topladığı şişeleri temizler ve yeniden kullanırdı. 1960 yılından sonra artık yavaş yavaş kapasiteyi artırdık, şişe üretimine geçtik. Tokat’taki ilk markalı sınai üretimi olan sofralık beyaz şarap Diren’i piyasaya çıkardık. Günde 750 şişe üretebiliyorduk ve bunları da at arabasıyla dağıtıyorduk.

ALMANYA’DAKİ ÜRETİMİ ÖRNEK ALDIK

Meyve suyu üretimine geçişiniz nasıl oldu?

- Babam 1963 yılında Almanya’da şarap ve meyve suyu üretimine yönelik planlarını Tarım Bakanlığı’na anlatmış. Onlar Alman Büyükelçiliği’ne göndermiş ve birlikte babam için bir aylık teknik gezi programı yapmışlar. Dönüşünde yarı otomasyonlu üretim için makineler almaya başladı. 1972’ye kadar da bahçedeki şarap tesisini 1100 tonluk bir kapasiteye yükseltti. Babam şarapçılıkta büyük bir gelecek görüyordu. Kafasına ilk koyduğu meyve suyu üretimine ise 1972’de geçti. 14 çeşit doğal meyve suyu ile piyasaya çıktık.

Meyve suyunda ne zaman büyümeye başladınız?

- Meyve suyunda 1970-80 arası tam otomatik üretime geçtiğimiz, kapasiteyi artırdığımız ve yeni yatırımlar yaptığımız dönemdir. Karton ambalaj yatırımını 1995’te kurduk. Bütün Türkiye’de karton ambalajlarımızla tanınmaya başladık. İstanbul’a 1990’da girdik. O güne kadar hep Doğu’da kalmıştık, Batı’ya girdikten sonra da hızla büyümeye başladık.

Azerbaycan’da lideriz, sırada Bulgaristan var

Azerbaycan’daki üretiminiz nasıl gidiyor? Yeni pazarlar olacak mı?

- Azerbaycan’a geçen yıl 2.5 milyon dolarlık ambalaj makinesi yatırımı yaptık. Yerel bir ortağımız var. İhracatımızın yüzde 20’si bu ülkeye. Orada meyve suyunda birinci markayız. Üretim fazla değil. Rusya ve diğer Türk cumhuriyetlere de mal göndereceğiz. Yeni bir yatırım için de Bulgaristan’ı düşünüyoruz, görüşmelerimiz sürüyor.

2008’de mevcut durumu korumayı bekliyoruz

2007 cironuz neydi, 2008 beklentileriniz neler?

- 2007 ciromuz 190 milyon dolar. İhracatımız da 20 bin ton ve 12.8 milyon dolar civarında. 2007’de toplam 7 milyon dolarlık yatırım yaptık. Ayrıca 7.5 milyon dolar da Kazova’ya yatırım yaptık. 2008’de mevcut durumu korumayı bekliyoruz. Çünkü satın alma gücü düştü.

Kişi başı tüketim 8.2 lt

Türkiye’de kişi başı tüketim ne kadar?

- Türkiye’de tüketim kişi başı yıllık 8.2 litre. Ama 1970’lerden 2001’e kadar, 30 yılda bu rakam hep 4.2 litre olmuş. Son 4 yılda ise 30 yılda geldiği rakamın iki katına çıkmış. Bu da Türk halkının meyve suyunu benimsediğini ve tüketmeye başladığını gösteriyor.

Damızlık hayvan bulamıyoruz Uruguay’dan bile ithal ettik

Kazova TİGEM yatırımınız nasıl gidiyor?

- Devletle ortak TİGEM Kazova’yı, yılda 90 bin dolardan, 30 yıllığına kiraladık. TİGEM’in payı yüzde 25, Dimes’in payı yüzde 75. Üç bin anabaşlık, bin sağmallık süt hayvancılığı projesini hayata geçirdik. Açık sistem, modern üç yeni ahır yaptık. Bin hayvanı sağacak kapasitede bir döner sistem sağımhane kurduk. Mısır, yonca, arpa, buğday üretiyoruz.

Şu anda kaç hayvanınız var?

- Damızlık hayvan bulamıyoruz. Devletin elinde gebe düve yok. 160 tane alabildik, Uruguay’dan 100 damızlık hayvan ithal ettik. Devletin elinde gebe düve yok. Ama artık kendi sürümüz içinde çoğaltıyoruz. Şu anda 1100’ün üzerinde hayvanımız var erkekli dişili. 500 sağmal hayvanımız var. Günde 13-14 ton yüksek kalitede süt elde ediyoruz. Bunlar da rayiç bedel üzerinden alınarak Dimes’te işleniyor.

Mahlep likörü üreten tek firma

DİREN Şarapları’nın ve Dimes meyve sularının kurucusu Vasfi Diren, tatlı bir likör olarak tanınan ’Mahlep likörü’nü üreten ilk isim. Diren, bir şarap üreticisi olarak vermut da üretmek istemiş. Bu kokulu bitkiler o zamanlar İtalya’dan geliyormuş, bu durum da onu rahatsız ediyormuş. Aynı işi görecek bir bitki aramaya koyulmuş. Sonunda Tokat dağlarında yetişen mahlep ağacı meyvesinin bu işi için çok iyi olduğunu anlamış. Diren Şarapçılık, dünyada Mahlep likörü yapan tek firma.

TİGEM’den aldığımız sütlerle sütçü olduk

Süt üretimine ne zaman girdiniz?

- 1995’de süt üretimine başladık. Bölgemizdeki köyleri dolaştık ama bize yetecek kadar süt yoktu. Günde 90 ton süt işleme kapasiteli bir tesis kuracaktık. Bölgede toplam 6 TİGEM çiftliği vardı ve bunların ihalesi de 1994 sonundaydı. Bu ihaleye girdik ve çiftliklerin sütlerini aldık. Günde 40 ton sütle işe başladık. Bugün yoğurt, beyaz peynir, kaşar peyniri, tereyağı da üretiyoruz.

Yılda 200 bin ton, aşılı üzüm bağı fidanı üretiyoruz

Şarapçılık ve bağcılık konusunda yeni yatırımlarınız var mı?

- Geçen yıl 1750 ton şarap aldık. Bu yıl bunu biraz daha artıracağız. Tokat’ta 110 dönüm arazi üzerinde üzüm bağı oluşturduk. Fransız ve Alman 13 çeşit üzümümüz var. Kendi fidanlarımızla dünyanın talep ettiği şaraplık üzüm çeşitlerini üretiyoruz. Henüz üç yaşında bu bağlar. Yılda 200 bin aşılı üzüm bağı fidanı üretiyoruz. Fidanları bölgede faizsiz kredi gibi dağıtıyoruz. Mahsulünü getirdiği zaman bedelini alıyoruz. Türkiye bağcılıkta dünyanın 5 büyük ülkesinden biri. Rusya, İspanya, Fransa ve İtalya ile yarışabilir.

Kayıt dışı yüzünden Türk şarapçılığı ileri gidemiyor

Şarapta hedefleriniz neler?

- Eskiden şarap üretimimizin yüzde 70’ini ihraç ediyorduk, ama 2000’den bu yana şarapta çok kayda değer üretimimiz olmadığı için bu pazarları kaybettik. Bir dönem bırakmayı da düşündük. Ama artık kaybettiğimiz pazarları yeniden almak istiyoruz. Hedefimiz yeni yatırımlarla üreteceğimiz kaliteli şarapların yüzde 60-70’ini ihraç etmek. Sektör ÖTV indirimiyle biraz rahatladı. Şarap kayıt dışının en çok olduğu sektör. Kayıt altına alınmadan Türk şarapçılığının ilerlemesi mümkün değil.

Meyve suyunda pazar payımız yüzde 21

Meyve suyu sektöründe pazar payınız ne kadar?

- 2001 yılında yaptırdığımız pazar araştırmasında marka bilinirliğinde 21’inci sıradaydık, pazar payımız da yüzde 12 civarındaydı. Marka yatırımlarına devam ettik. Bugün marka bilinirliğinde birinci sıraya yerleştik, pazar payımız da yüzde 21. Nielsen’in araştırmasına göre, Türkiye’de ilk defa 2004 yılında pazar lideri olduk yüzde 24.8’le. Bugün 23 çeşit meyve suyu ürünümüz var.

ALİ RIZA DİREN

DİMES Gıda Sanayi ve Ticaret Yönetim Kurulu Başkanı Ali Rıza Diren, 1948 Tokat doğumlu. Kuruluş yıllarından itibaren Dimes’te Diren Şarapları’nda aktif olarak çalışırken 1973 yılında Almanya’da Wiesbaden Yüksek Meslek Okulu’nda İçecek Teknolojisi Bölümü’nü bitirdi. Türkiye’ye döndüğünde şirketin bütün kademelerinde tam yetki ve sorumlulukla çalıştı. 1992-2001 yılları arasında Dimes Genel Müdürlüğü’nü üstlendi. Kasım 2002’den bu yana da Dimes Yönetim Kurulu Başkanlığı görevini yürütüyor. Aynı zamanda Meyve Suyu Endüstrisi Derneği (MEYED) Yönetim Kurulu Üyesi.
Yazının Devamını Oku

DHL’de 750 milyon doları yönetiyor hedefi Türkiye’yi bölge merkezi yapmak

10 Mart 2008
DHL Türkiye Bölge Direktörü Michel Akavi, DHL’de 750 milyon dolarlık büyüklüğe sahip 20 ülkeyi ve 6 bin çalışanı yönetmekle görevlendirildi. Birleştirilen üç bölgenin Ortadoğu-Kuzey Afrika ve Türkiye’nin direktörlüğüne getirilen Akavi, "Bölgedeki ülkeleri Türkiye standartlarına yükseltmeyi hedefliyorum. Bölgenin merkezini Bahreyn’den Türkiye’ye taşımayı planlıyoruz" dedi. ULUSLARARASI hava taşımacılığı şirketi DHL Worldwide Express, üç bölgeyi birleştirerek, 20 ülkeyi DHL Türkiye Bölge Direktörü Michel Akavi’ye bağladı. DHL Worldwide Express, daha önce üç ayrı bölge olarak faaliyet gösteren Ortadoğu, Kuzey Afrika ve Türkiye direktörlüğünü birleştirerek, merkezi Bahreyn olan ’Ortadoğu-Kuzey Afrika ve Türkiye Direktörlüğü’ oluşturdu. Ortadoğu-Kuzey Afrika ve Türkiye Direktörlüğü’ne (MENAT, Middle East North Africa, Turkey) getirilen Michel Akavi, bölgesinde 750 milyon dolarlık ciroyu ve 6 bin çalışanı yönetecek. "Üç bölgeyi birleştirip bana mega bölge yarattılar" diyen Akavi, ileride bölgenin merkezini de Bahreyn’den Türkiye’ye taşımayı planlıyor. Ortadoğu-Kuzey Afrika ve Türkiye Direktörlüğü’ne Michel Akavi ile DHL’in hedeflerini ve hava taşımacılığında yaşanan değişimi konuştuk:

DHL, Türkiye’ye ne zaman geldi?

- Kapıdan kapıya, hızlı bir şekilde doküman ve paket taşıyan DHL, 1981’de yerel bir ortağa temsilcilik vererek Türkiye pazarına girdi. 12 yıl sonra Türkiye’ye de geldi. DHL Türkiye, başta tekstil, yüksek teknoloji ve bankacılık olmak üzere birçok sektöre yaygın destek sağlıyor. DHL Türkiye, 1992’de bütünüyle DHL International’a dahil oldu. 2005’de Yunanistan’a bağlı çalışan 10 ülkeyi Türkiye ile birleştirip bölge merkezini Türkiye’ye taşıdı.

Yeni bölgeyi neden size bağladılar?

- DHL dünyada dört ana kıtada faaliyet gösteriyor. Amerika, Asya, Asya Pasifik ve bizim bulunduğumuz East Europe Middle East Africa (EMEA). Bulunduğmuz EMEA bölgesi, 90 ülkeyi içeriyordu. Türkiye’nin boyutu, cirosu, çalışan sayısı, performansı, karlılığı son birkaç yıldır hep öne çıktı. Son yıllarda 90 ülke içinde her konuda Türkiye önde çıkıyor. Dışardan ödüller alıyoruz, en iyi işveren seçildik, müşteri hizmetinde öndeyiz. Üç bölgeyi birleştirip bana mega bir bölge yaptılar, bize verdiler.

YAPACAĞIMIZ ÇOK İŞ VAR

Hedefiniz nedir?

- Patronlar, Türkiye hangi noktadayda bana bağlanan diğer ülkeleri de bu noktaya getirmemi istiyor. Ben Türkiye’ye, 1999’da geldim. 9 yılda büyüme hızımızı 5 misli, ciromuzu yüzde 500 artırdık. Ama bunlar hemen olmadı. Doğru insanları, doğru noktalara yerleştirmek ve motive etmek birden olmuyor. O ülkelere destek için buradan birkaç arkadaşımı da alacağım.

Bölgenin büyüklüğü nedir?

- EMEA bölgesinin cirosunun yüzde 48’ini biz gerçekleştiriyoruz. Kalanı da iki bölge yapıyor. Yeni bölgemde Türkiye, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) gibi büyük pazarların yanısıra Suudi Arabistan, Irak, Afganistan gibi önemli ülkeler de var. Yarım milyar Euro, yaklaşık 750 milyon dolarlık bir ciroyu yöneteceğim.

2007 yılını Türkiye’de nasıl geçirdiniz, 2008 hedefiniz nedir?

- Türkiye’nin cirosu 2007’de 130 milyon Euro’yu geçti. 2008 hedefimiz yüzde 20-25 daha büyümek.

Yabancı bankalar geldi, evrak trafiğimiz arttı

En büyük müşterileriniz hangi sektörlerde?

- Tekstil en büyük paya sahip, sektörümüzün lokomotifi. Taşıdığımız ürünlerin yüzde 35’ini tekstil oluşturuyor. Sonra otomotiv sektörü geliyor. Ayrıca yabancı bankalar açıldıkça da evrak trafiği artıyor. E-posta ile birçok evrak gidip gelse de orijinal belgeler, çekler, imzalı anlaşmaların bizim aracılığımızla yerini bulması gerekiyor.

Ekonomideki yavaşlama ilk önce bizi etkiliyor

Dünya ve Türkiye ekonomisini nasıl görüyorsunuz, gelişmelerden nasıl etkileniyorsunuz?

- Ekonomi yavaşladığında ilk önce etkilenen sektörlerden biriyiz. Dünyanın yaptığı iş hacmi ve Türkiye’nin rakiplere göre konumu bizi etkiliyor. Türkiye’de geçen yıl hem ihracat, hem ithalat büyüdü. Bunlar bizim için ideal olan şartlar. Şu anda ilk aylara bakınca iyi görünüyor, geçen yıl ki tempoda devam ediyoruz, ama bütün yılı tahmin edemem.

Irak ve Afganistan’a bizden başka kimse hizmet vermiyor

Irak ve Afganistan’a düzenli mal taşıyor musunuz? En çok ne götürüp, getiriyorsunuz?

-
Irak ve Afganistan’a zaten bizden başka kimse hizmet vermiyor. Bizim Bahreyn’den Irak’a günde 14, Afganistan’a 3 uçuşumuz var. Bütün dünyadan mallar Bahreyn’e geliyor ve buradan Irak’ın çeşitli noktalarına; Musul’a, Kerkük’e, Bağdat’a ve Basra’ya gidiyor. Irak’ta yaptığımız iş Türkiye’den çok fazla. Çünkü Irak’ın başka taşıma yolu yok. Ülkede hiçbir şey olmadığı için her şeyi ithal ediyorlar. Amerikan askerlerinin elbiseleri de biz taşıyoruz. Gidişler dolu, dönüşler boş oluyor. Afganistan’a da ağırlıklı sebze-meyve, gıda ürünleri taşıyoruz.

İleride merkezi Bahreyn’den İstanbul’a taşımak istiyorum

Bölgenin merkezi Bahreyn’i, İstanbul’a taşımak gibi bir planınız var mı?

- 20 yıldan fazladır bölgenin merkezi Bahreyn olmuş. Ama ben yavaş yavaş bazı faaliyetleri İstanbul’a taşımayı istiyorum. Geçmişte bazı nedenlerden dolayı orası merkez seçilmiş. Kurumlardan ve çalışanlardan vergi alınmıyor, havalimanının yarısını DHL’nin kullanımına vermişler. Ama orada insan kaynakları çok zayıf. Ben bu ülkelere de yavaş yavaş Türkiye’den eleman göndermeye başlayacağım.

Küresel bir Türkiyeliyim

ORTADOĞU, Kuzey Afrika ve Türkiye Direktörlüğü’ne getirilen Michel Akavi, kendi deyimiyle ’küresel bir Türkiyeli’. Annesi İtalyan, babası Lübnan kökenli bir Levanten. Türkçe, Fransızca, İngilizce, İtalyanca, Japonca, Rumca ve Malezyaca konuşuyor. Eşi Judy Amerikalı, çocuklarından biri Kuala Lumpur, diğeri Singapur doğumlu. Doğduğu ve 17 yıl yaşadığı İstanbul’a, 25 yıl sonra yeniden yerleşmiş. 1999’dan beri Türkiye’de yaşıyor.

Michel Akavi

DHL, Ortadoğu ve Doğu Avrupa ve Kuzey Afrika Direktörlüğü görevine getirilen Michel Akavi, İstanbul doğumlu. İstanbul Saint Joseph Fransız Lisesi’den mezun oldu. Fransa Amiens Business School İş İdaresi’ni bitirdikten sonra Sorbonne’dan Uluslararası Ekonomi dalında yüksek uzmanlık diploması aldı. 1974’de öğrenciyken Kuzey Fransa’da pazarlama şirketi Gerep’i kurdu. Gerep’i; 1975’de, İngiliz-Fransız danışmanlık grubu SEMA satın alınca 1977’ye kadar çalıştı. Sonra sırasıyla Fransa’da, Tokyo’da ve Malezya’da üst düzey yöneticilik yaptı. 17 yaşında ayrıldığı İstanbul’a, 25 yıl sonra, 1999’da DHL Türkiye Genel Müdürü olarak geri döndü. 2005’de DHL, daha önce Yunanistan’a bağlı çalışan 10 ülkeyi Türkiye ile birleştirip bölge merkezini İstanbul’a taşıdı. Yeni oluşturulan Kuzey Afrika ve Akdeniz Bölge Merkezi’nin başına Akavi’yi getirdi. 2008 yılında da Akavi, DHL Orta Doğu ve Doğu Avrupa ve Kuzey Afrika ülkelerinin başına atandı.
Yazının Devamını Oku

70 milyon kişiyi doyurdu 1 milyar dolara göz koydu

3 Mart 2008
TOPLU hazır yemek sektöründe faaliyet gösteren Sofra Grubu Genel Müdürü Yaşar Büyükçetin, "Yılda 70 milyon kişiyi doyuruyoruz. Hedefimiz 1 milyar dolar ciroya ulaşmak" dedi. Büyükçetin, bu yıl 30 milyon dolarlık yatırım yapacaklarını söyledi.

SON yıllarda hızla büyüyen ve yabancı sermayenin de ilgisini çeken toplu hazır yemek sektöründe faaliyet gösteren Sofra Grubu, önümüzdeki 5 yılda 1 milyar dolar ciroya ulaşmayı hedefliyor. Sofra Grubu Genel Müdürü Yaşar Büyükçetin, "Halen bir yıl boyunca 70 milyonun üzerinde kişiyi doyuruyoruz, hedefimiz bu yıl yüzde 30’un üzerinde büyümek" diyor. Bu yıl yatırımlara 30 milyon dolar ayıracaklarını belirten Yaşar Büyükçetin, yeni müşterilerin yanısıra şirket satın alarak da büyümelerini agresif bir şekilde sürdüreceklerini söylüyor. Önümüzdeki yıllarda kamu ya da askeri kuruluşların da yemek ihalesine girmek istediklerini söyleyen Yaşar Büyükçetin, bu konudaki çalışmalara da başladıklarını belirtiyor. Sofra Grubu Genel Müdürü Yaşar Büyükçetin ile toplu hazır yemek sektörünün gelişiminin yanısıra Sofra’nın hedeflerini konuştuk.

10 MİLYAR DOLARI AŞAR

Catering (hazır yemek) sektörünün bugün ulaştığı büyüklük nedir?


- Günümüzde sektörde her gün 3.5 milyon kişiye yemek servis hizmeti veriliyor. Pazar her yıl yüzde 10-12 arası büyüyor. 9 milyon çalışan, yaklaşık 6 bin şirket var. Toplu yemek sektörü ülkemizde hızla büyüyor, şu anda pazar büyüklüğü 7 milyar doların üzerinde. Pazar böyle büyümeye devam ederse önümüzdeki 5 yıl içinde 10 milyar doları aşacaktır.

Sofra’nın bu sektördeki yeri neresi?

- Sofra Grubu’nun cirosunun yüzde 85’i toplu yemekten, yüzde 15’i diğer hizmetlerden geliyor. Yıllık cirosu toplam 300 milyon dolar, bunun 250 milyon doları catering’den sağlanıyor.

Günde kaç kişiye toplu yemek hizmeti veriyorsunuz?

- Hergün 280 bin kişiye toplu yemek hizmeti sunuyoruz. Bir yılda ürettiğimiz yemekle (haftasonları hariç) Türkiye nüfusuna eşit bir nüfusu, 70 milyon kişiyi doyuruyoruz. Türkiye’de fabrikalara, okullara ve üniversitelere, iş merkezlerine, hastanelere, şantiyelere Eurest markasıyla toplu yemek hizmeti sunuyoruz. Türkiye’nin 40 ilinde 500 kurum ve şirketler bizim müşterimiz.

AGRESİF BÜYÜYECEĞİZ

2007’yi nasıl geçirdiniz, 2008 hedefleriniz neler?


- 2007 yılı çok başarılı geçti. Bütün hedeflere ulaşıldı. 2007’yi 250 milyon dolar ciroyla kapattık, catering alanında. Bu yıl daha daha agresif olacağız. Bütün stratejilerimizi daha agresif bir iş büyümesi üzerine kurduk. Pazar her yıl yüzde 10-12 büyürken bizim büyüme hedefimiz Sofra olarak yüzde 25’in üzerinde büyüyoruz. Bu yıl ki büyüme hedefimiz yüzde 30’un üzerine çıkmak. Önümüzdeki 5 yılda ise 1 milyar dolar ciroya ulaşmak. 10 binin üzerinde çalışanımız var. İnsana ciddi yatırım yapıyoruz.

Sağlıklı bir öğün yemeğin bedeli en az 3.5 YTL olmalı

Toplu hazır yemekte sağlıklı bir öğünün ortalama fiyatı nedir?

- Bugün 1.5-2 YTL’ye bir öğün yemek veriliyor. Bunu intihar olarak görüyoruz. 2 YTL’ye sağlıklı koşullarda yemek üretilmesi imkansız. Sağlıklı bir öğünün maliyeti en az 3.5-4 YTL’dir. Sektörümüzde sağlıksız yapılan çok iş var. Gıda insanları bir anda öldürmüyor veya sakat bırakmıyor, ama ülser, kanser, solunum yolları gibi birçok hastalığın tabanında kesinlikle yanlış beslenme yatıyor. Ayrıca geçen yılın istatistiklerine göre 10 bine yakın gıda zehirlenmesi olmuş ve 220 kişi hayatını kaybetmiş.

Ev partilerinde de artık catering hizmeti isteniyor

Evlere verdiğiniz catering hizmetinde talep nasıl?

- Çalışan nüfusun artmasıyla birlikte artık ev partileri, evlerde yemek daveti verilen 8-10 kişilik gruplar için bile catering hizmeti alınıyor. Bazı büyük partiler ve Parkorman gibi eğlence merkezlerinin catering hizmeti, Sofra Grubu bünyesindeki partycatering bölümü tarafından veriliyor.

Wimbledon, Grammy ve Oscar’ın yemeği ortağımız Compass’tan

SOFRA Grubu’nun yüzde 50 ortağı olan, içecek servis ve organizasyon kuruluşu İngiliz Compass Group, dünyanın en kapsamlı organizasyonlarına catering hizmeti veriyor. Compass’ın hizmet verdiği bu organizasyonlardan bazıları Oscar ödül töreni, Wimbledon tenis turnuvası ve Grammy Ödülleri olarak sıralanıyor. Compass’ın dünyada 30 milyar dolara yakın cirosu ve 400 bin çalışanı bulunuyor. Compass, son bir kaç yıldır Türkiye’deki yönetime ve stratejilere destek vermeye başladı.

Asker ve kamuyu da doyurmaya talibiz

Genelde özel sektöre hizmet veriyorsunuz. Önümüzdeki dönemde kamu kurum, kuruluşları veya askeri ihalelere girmeyi düşünüyor musunuz?

- Bugüne kadar askeri ihalelere girmiyorduk. Zaten girsek de alamıyoruz, çünkü Kamu İhale Yönetmeliği’ne göre en düşük fiyatı verene ihale veriliyor. Ama artık galiba bundan vazgeçilecek. Bunun mesajını aldık, bize de ihaleye girmemiz yolunda kamudan talep gelmeye başladı. Bu yıl yavaş yavaş o kanatta da kendimizi göstereceğiz. Çalışmalarımız başladı.

Mutfaktaki bir hata binlerce kişiyi etkiler

Sektörde nelere dikkat etmek gerekiyor?

-
Toplu yemek hizmeti direkt insan sağlığıyla ilgili olduğu için mutfakta bir kişiden kaynaklanabilecek bir hata yüzlerce, hatta binlerce kişiyi etkileyebilir. Bu sektörde gıda hijyeni çok önemli. Toplu yemek sektöründe personelin sağlık kontrolleri, gerekli kalite ve hijyen standartlarına uyulması, personelin gıda üretimine uygun kıyafeti ve mutfak içinde düzenli ilaçlama çok önemlidir. Catering hizmetinde taşınması sırasında muhafaza edilmesi de çok önemli. Örneğin, sıcak yiyeceklerin 75-85 derecede taşınması, bu ısının taşımada 65 derecenin altına düşmemesi gerekiyor.

Tarım ve hayvancılık sektörü de kazanıyor

Catering sektörünün ekonomiye katkısını nasıl görüyorsunuz?

- Biz yıllık yemek üretimi için, 2 milyon kg kırmızı et, 2 milyon kg tavuk, 7-8 milyon adet yumurta, 500 ton tuz, ve yılda 1000 ton üzerinde domates kullanıyoruz. Gıda maddelerindeki bu yüksek tüketim oranları, tarım ve hayvancılık sektörlerine de artı kazanç oluşturuluyor.

Sofra bir yılda neyi ne kadar tüketiyor

2 milyon kg. kırmızı et

2 milyon kg. tavuk

8 milyon adet yumurta

1500 ton domates

500 ton tuz


YAŞAR BÜYÜKÇETİN

SOFRA
Grubu Genel Müdürü Yaşar Büyükçetin, 1956 İstanbul doğumlu. Yıldız Teknik Üniversitesi Makine Mühendisliği Bölümü’nden mezun oldu, aynı bölümde master yaptı. 1979-1994 arasında Procter&Gamble Türkiye ve ABD’de özel projeler ve üretimden sorumlu olarak çalıştı. 1989’da PG Türkiye Fabrika Müdürü oldu. 1991’de P&G Türkiye Ürün Tedarik Zinciri direktörü, ardından Yürütme Kurulu Üyesi olarak atandı. 1994’de Cargotech Lojistik’i kurdu. 2001’de TNT Lojistik’in Cargotech’i almasının ardından TNT Cargotech Lojistik’in Murahhas Azalığı’nı üstlendi. 2005’de Amerikan emlak devi Reality World’ü Türkiye’ye getirdi. Reality World’ün Garanti Koza’ya satışını gerçekleştirerek, Compass Group ile STFA ortaklığı olan Sofra’da Genel Müdürlük görevine başladı.
Yazının Devamını Oku

Patronlar için dedektif gibi çalışırız, kaçakları buluruz

25 Şubat 2008
GÜRELİ Yeminli Mali Müşavirlik ve Bağımsız Denetim Hizmetleri Ortağı Hüsnü Güreli, yaptıkları işi dedektifliğe benzetti. Güreli, "Şirketlerdeki kaçakları ortaya çıkarıyoruz. Patronlar bu konuda çok istekli" dedi. YABANCI sermayenin Türkiye’ye ilgisinin artması, Türk iş dünyasının dikkatini ’kurumsal yönetim ve risk yönetimi’ne çekiyor. Güreli Yeminli Mali Müşavirlik ve Bağımsız Denetim Hizmetleri Ortağı Hüsnü Güreli, pek çok yabancı şirketin yabancıların kurumsal yönetim ilkelerine uymayan şirketleri satın almadıklarına işaret ediyor. "Yabancılar dürüstlük, açıklık ve şeffaflık istiyor" diyen Hüsnü Güreli, patronların da kurumsal yönetimi kendi şirketlerinde uygulamak istediklerini söylüyor.

Güreli, "Biz aynı zamanda kurum içi kaçakları ortaya çıkarıyor, şirketin içinde mali ve bilgi kaçakları tespit ediyoruz. Gerekirse bunlara müdahale ediyoruz. Bir çeşit dedektiflik yapıyoruz. Patronlar firmalarındaki kaçakları öğrenmek için çok istekli" diyor. Aynı zamanda Maliye Bakanlığı Vergi Konseyi Üyesi de olan Hüsnü Güreli ile risk yönetimi ve kurumsal yönetimin yanısıra vergi sistemi üzerine de konuştuk.

Yabancılar Türk şirketlerini satın alırken öncelikle nelere bakıyor?

- Yabancı buzdağı istemiyor. Dürüst açık ve şeffaflık istiyor. Kurumsal yönetimin uygulanıp uygulanamadığına bakıyor. Kurumsal yönetim, şirketlerin yönetim ve kontrolüne ilişkin kurumsal yönetim yapısı içinde, şirkete ilişkin hak ve sorumlulukların, ortaklar, yöneticiler ve menfaat sahipleri arasında dağılımını düzenliyor. Finansal ortak olarak gelen yabancı fonların amacı 100 dolar koyup 500 dolar alıp çıkmak. Sistemin çalıştığını ispatlarsanız, hemen karar verebiliyor. Bir de Türkiye’deki siyasal istikrara, ekonomiyi etkileyen yasal düzenlemelerdeki istikrara bakıyor.

Yabancılardan gelen denetim taleplerinde artış var mı?

- Yabancılar bugün bizim 70-80 şirketimizle satın alma görüşmeleri içinde yapıyor. Yabancılardan gelen denetim taleplerinde son 1 yıl içinde yüzde 300 gibi artış var.

RİSK YÖNETİMİNİ DE BİLMİYORUZ

Türk iş dünyası risk yönetimini biliyor mu?

- Risk yönetimini bilmiyoruz. Türk firmalarının en az önem verdiği konu bu. Hep babadan kalam yöntemlerle yapılan yatırımlar ve şirket yönetimleri yüzünden çok büyük krizler yaşandı. Kriz yönetimini daha fazla öğrendik. Ama esas olan kriz çıktıktan sonra onu yönetmek değil, risk yönetimini doğru yapabilmektir. Risk yönetimi, öncelikle şirket içindeki riskli alanların tespit edilmesi ve doğru ölçümlenmesidir. Özellikle borsaya açık şirketlerin, büyük firmaların kurumsal yönetime ve iç denetime önem vermesi gerekiyor.

Güreli Grup olarak, kurumsal risk yönetim servisleri veren şirkete neden ihtiyaç duydunuz?

- Yabancı ortağın getirdiği tercübelerle de Türkiye’de şirketlerin kurumsallaşma yolunda çok geride olduğunu farkettik. Pek çok yabancı şirket satınalmasında bulunduğumuz için yabancıların kurumsal yönetim ilkelerine uymayan şirketleri satın almadıklarını gördük. Bu doğrultuda KRYS adı altında Kurumsal Risk Yönetimi adlı bir şirket kurulmasına önayak olduk. Patronlar firmalarındaki kaçakları öğrenmek için çok meraklı. Bu şirket aynı zamanda kurum içi kaçakları ortaya çıkarıyor. Gerekirse bunlara müdahale ediyor. Bir çeşit dedektiflik yapıyor. Özel bir yazılımla firma bilgisayarlarını kaçaklara karşı denetliyor.

Hem şirket alarak, hem de franchise ile büyüyeceğiz

Gündeminizde satın alma ya da birleşmeler var mı?

- Dünyadaki modaya uygun bazı birleşmeler olabilir. Bazı yeminli mali müşavirlik firmalarını satın alarak büyümeyi düşünüyoruz, ortağımız Baker Tilly de bunu istiyor. Türkiye çapında franchising modeli üzerinde çalışıyoruz. Önümüzdeki yıllarda bana göre verimli olmayan kárını maksimize edemeyecek. Artık büyük bir rekabet var.

700 müşterimiz, 20 milyon dolara yakın ciromuz var

Grubunuzun büyüklüğü ne kadar?

- Şu anda grup olarak 20 milyon dolar civarında ciromuz var, 200’e yakın çalışanımız, 700’e yakın müşterimiz var. Hem yeminli mali müşavirlik, hem de bağımsız denetim işlerini yapıyoruz. Aynı zamanda banka denetimi yetkimiz de var. Bilişim teknolojileri denetim yetkisini de Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu’ndan (BDDK) aldık. Bu konuda insana yatırım yaptık, bir denetleme programı geliştirdik.

Dünyanın muhasebesini Türkiye’den tutabiliriz

Sektöre yönelik yeni projeleriniz olacak mı?

- 4 yıldır üzerinde çalıştığım bir projem var. Yeminli mali müşavir olarak henüz yapmamız yasak. Ama Türkiyeyi bilişim ülkesi haline getirebilecek, e-accounting (muhasebe) yapmak istiyorum. Hindistan ya da Amerika’da bir ana server olabilir. e-muhasebe projesi için mesleki örgütlerle görüşüyorum. İşyerlerine gidip gelmeden muhasebe tutulması projesini geliştirmek istiyorum. Neden Türkiye’den biri, bir Alman’ın, Amerikalı’nın, İngiliz’in muhasebesini tutmasın.

HÜSNÜ GÜRELİ

GÜRELİ Yeminli Mali Müşavirlik ve Bağımsız Denetim Hizmetleri Ortağı ve Yöneticisi Hüsnü Güreli, 1952 İstanbul doğumlu. 1973’de İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirdi. 1974’de Maliye ve Gümrük Bakanlığı Hesap Uzmanları Kurulu sınavını kazanarak hesap uzmanı oldu. 1984’de Güreli Danışmanlık Hizmetleri’ni kurdu. 1989’da Yeminli Mali Müşavir ünvanını aldı. Ardından Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) tarafından Sorumlu Ortak Baş Denetçi ünvanına hak kazandı. Güreli Yeminli Mali Müşavirlik ve Denetim Şirketleri Topluluğu, merkezi Londra’da bulunan Baker Tilly International’ın Türkiye Temsilcisi ve ortağı. Maliye Bakanlığı Vergi Konseyi Üyesi.

Çalışanlarımız maaşını kendisi belirliyor

Denetim kapasiteniz ne kadar?

- Güreli olarak yıllık denetim kapasitemizi 250-260 bin saate çıkarabiliyoruz. Hem yeminli mali müşavirlikte, hem bağımsız denetimde insanları yetiştiriyoruz. Bizimle çalışan uzmanlarımız kendi maaşlarını kendileri belirliyor ve bu rakamı muhasebeye bildiriyorlar. Ben 4 bin liralık bir kişiyim, benim emeğim bu diyorsa bir işveren olarak tartışmadan ödeyeceksiniz. Bir işyerinde pozitif bir enerjiden ötesi yoktur. Daha düşük gelirli çalışanlarımıza ise daha çok ödüllendirerek gelir dağılımın kendi çapımızda dengelemeye çalışıyoruz.
Yazının Devamını Oku

Şişecam, Rusya’ya 250 milyon dolar yatırıp düzcam yapacak

18 Şubat 2008
ŞİŞECAM’ın Düzcam Grubu Başkanı Gülsüm Azeri, Türkiye, Rusya ve Bulgaristan’da büyümeyi sürdüreceklerini bildirdi. Bulgaristan’daki yatırım büyüklüklerinin 500 milyon dolara yükseldiğini vurgulayan Azeri, Rusya’nın Krasnador bölgesinde 250 milyon dolara düzcam fabrikası kuracaklarını söyledi. DÜNYANIN 8’inci, Avrupa’nın 5’inci büyük düzcam üreticisi olan Şişe ve Cam Fabrikaları’nın Düzcam Grubu Başkanı Gülsüm Azeri, Türkiye’nin yanısıra Rusya’da ve Bulgaristan’daki büyümelerini sürdürecekleri mesajını verdi. Şişecam’ın 2007’de 500 milyon dolara yakın yatırım yaptığını hatırlatan Gülsüm Azeri, "Bugün ise her grup tek tek 300-350 milyon dolarlık yatırım hamlesine girdi. 2008 yılına bugüne kadarki yıllık yatırımın iki mislinin üzerinde bir yatırımla girdik" dedi. Azeri, Şişecam’ın Rusya’daki yatırımlarına yakında düzcam tesisinin de ekleneceğini belirterek, "Rusya’nın Krasnodar bölgesinde bir yatırım düşünüyoruz. Bugün böyle bir düzcam yatırımı 250 milyon dolar civarında olur" diye konuştu. Şişecam Grubu’nda sırasıyla Kimyasallar Grup Başkanlığı ve Cam Ev Eşyası Grup Başkanlığı yaptıktan sonra 2007’de Düzcam Grup Başkanlığı’na getirilen Gülsüm Azeri ile düzcam sektörünü ve yeni yatırım planlarını konuştuk.

RUSYA’DA DÜZCAM YOKTU

Rusya’daki yeni yatırımlarınız hakkında bilgi verirmisiniz?

- Şişecam Rusya’da büyüyor. Ama düzcamın daha Rusya’da yatırımı yok, Krasnodar bölgesinde yatırım düşünüyoruz. Bir takım ön anlaşmalar imzaladık. Krasnodar bölgesinde bir yer beğendik. Burası Rusya’nın büyüyen bir bölgesi. Tahmin ediyorum önümüzdeki yıl yatırıma başlarız. Bir düzcam yatırımı ortalama 250 milyon dolara mal olur. Rusya’daki yatırımın da bu civarda olacağını tahmin ediyoruz.

Bulgaristan’daki yatırımlarınız nasıl gidiyor?

- Bulgaristan, Şişecam’ın ağırlıklı yatırım yaptığı bir bölge oldu. Düzcam ve büyük bir cam ev eşyası tesisi kuruldu. Bunların bugünkü değeri 500 milyon dolar. Bulgaristan’daki varlığımız Türkiye pazarındaki varlığımız ile bağlantılı. Türkiye’deki varlıkların korunabilmesi için bile Türkiye’nin bölgesinde büyümesi gerekiyor. Balkanlar ve Doğu Avrupa’da yapacağımız satışları artık oralardan yönlendireceğiz. Bulgaristan’da sadece düzcam üretiyoruz. Bundan sonra yapacağımız yatırımlarda otomotiv camlarına renkli camlara gireceğiz. Kaplamalı camı da orada bu yatırımı yapana kadar Türkiye’den götüreceğiz.

OTOMOTİVE YÖNELİK YATIRIM

Avrupa’da yeni yatırımlar gündeme gelecek mi?

- Balkanlar’da artık orada yaptığımız üretimi büyütmek niyetindeyiz. Bulgaristan’da düzcamın yanısıra, işlenmiş cam tesisimiz de var. Beyaz eşyaya yönelik üretim başladı. Otomotiv sektörüne yönelik yeni bir yatırıma başladık, bunu da büyüteceğiz. Ancak daha önemlisi Türkiye’de yaptığımız otomotiv camlarının üretimiyle Bulgaristan’da yaptığımız otomotiv camların üretiminde öyle bir ayrışım yapacağız ki, ürün ve üretim bağlamında her iki tesiste farklı özellikteki ürünleri üreteceğiz. Neyi nerede en iyi maliyetle üretebilirsek onun bir karışımını yapacağız.

2008’E YATIRIMLA GİRDİK

* 2007’de ne kadarlık yatırım yaptınız, 2008 ve sonrasında planlanan yatırım miktarı nedir?

- Şişecam sadece 2007’de 500 milyon dolara yakın yatırım yaptı. Bugün neredeyse her grup tek tek 300-350 milyon dolarlık yatırım hamlesine girdi. Bugüne kadarki yıllık yatırımın neredeyse iki mislinin üstünde yatırımla girdik 2008’e. 2009 ve 2010 böyle devam edecek. Bu yıl toplamda geçen yılın iki misli üzerinde yatırım planlıyoruz.

Gülsüm Azeri

T. Şişe ve Cam Fabrikası Düzcam Grup Başkanı Gülsüm Azeri, 1951 Hendek Sakarya doğumlu. Boğaziçi Üniversitesi Kimya Mühendisliği’nden mezun olduktan sonra, aynı üniversitede Endüstri Mühendisliği’nde master yaptı. İş hayatına Çukurova Holding’de başladı. 1981’de Şişecam Grubu’na katıldı. 1990’da Camsar Genel Müdürü, 1994’de Kimyasallar Grup Başkanı, 1998 sonunda Cam Ev Eşyası Grup Başkanı oldu. Eylül 2007’de Düzcam Grup Başkanlığı’na atandı. Şişe Cam Fabrikaları Yönetim Komitesi Daimi Üyesi. 2004’den beri Avrupa Cam Federasyonu Cam Ev Eşyası Komitesi’nin (FEVE) Başkanı. İSO, TİM ve DEİK Yönetim Kurulu Üyesi, Orta Anadolu Çimento ve Toprak Ürünleri İhracatçıları Birliği Başkanı. Başbakanlık Etik Kurulu’nda da özel sektörü temsil ediyor.

Kaplamalı çift cama dönüş ısı kaybını yüzde 70 engeller

Kaplamalı camların ısı tasarrufunda ekonomiye katkısı ne olur?

- Düzcamın kaplanması bittiğinde bazen 26 kata varan kaplama kesinlikle görülmez. Sadece camın enerjiyi yönetim performansı değişir. Türkiye’deki resmi konut istatistiklerinden yola çıkarak, kabaca toplam camlama alanını 328 bin metrekare olarak hesapladık. 125 bin metrekare çift cam, 203 bin metrekare tek cam varsaydık. Ağırlıklı konuttan hareket ettik, çünkü işyerleri artık yeni nesil cam kullanıyor. Tek camdan kaplamalı çift cama geçildiğinde camdan kaynaklanan ısı kaybı yüzde 70 engelleniyor. Bu da ısınmak için kullanılan doğalgazın azalması demek. Böylece Türkiye doğalgaz faturasından yılda 3 milyar dolar kazanabilir. Bundan KDV düşüldüğünde ülkenin tasarrufu 2.5 milyar dolar olur.

2008’de büyüme hedefimiz yüzde 20

Düzcam’da önümüzdeki yıllarda ne kadar büyümeyi hedefliyorsunuz?

- Şişecam’ın büyüme hedefleri genelde yüzde 30-35’lerde. Düzcam Grubu’nda da çok farklı değil. Düzcam Grubu’nda Türkiye ve yurtdışındaki bütün satışlarımız dahil, 2006’dan 2007’ye dolar bazında yüzde 35’in üzerinde büyüdük. 2007’den 2008’e de yüzde 20’lerde büyüme bekliyoruz.

Fırsatları erken gördük başkalarının önüne geçtik

Bu kadar yüksek oranlı büyüme nereden kaynaklanıyor?

- Şişecam’ın büyümesi uzun yıllar yüzde 15-20’lerdeydi. Ama son yıllarda yatırım hamlelerinde müthiş atılım yaptı. Bulunduğunuz alanı genişletip ’bu da benim doğal pazarım, doğal bölgem’ diye algılarsanız pek çok yerde peş peşe fırsatlar çıkıyor. O fırsatları kim erken görür, kim erken yakalarsa başkasının önüne geçiyor. Bu hızı son 5 yılda Şişecam çok iyi yakaladı.

Yeni teknolojiyle 6 bin çeşit ürüne ulaştık

Şişecam Düzcam Grubu ne tür ürünler üretiyor?

- Üretimin büyük bölümünü düzcam oluşturuyor. Özel maddelerle lamine ederek güvenlik camlar, kaplamalı camlar, binalara özel camlar, ısıcam üretiyoruz, inşaat, otomotiv, mobilya ve beyaz eşya sektörüne mal veren camcılara mal veriyoruz. Son bir yıldır enerji camlarına yoğunlaşıyoruz. Bunlar, kollektör camları, yani su ısıtan sistemler ve fotovolkaik (güneşten enerji elde eden) sistemle enerji elde edilmesinde kullanılan özellikli camlar. Bu tür ünitelerin camlarını biz tedarik ediyoruz. 1.6 milimetreden 12 milimetreye kadar farklı ebatları, renkleri, kalınlıkları düşündüğünüzde 6 bin çeşit ürün satıyoruz. Düzcamı üretip kesip satmıyoruz. Yeni teknolojilerle çok farklı özellikteki kaplamalı camları üretiyoruz.

Yönetimde rotasyon yapıyoruz bu benim 3’üncü başkanlığım

Şişecam’da nasıl bir yönetim stratejisi izleniyor?

-
Çok istikrarlı bir yönetim ekibi var. Bu benim üçüncü grup başkanlığım. 1994’de Kimyasallar Grup Başkanlığı, 1998 sonunda Şişe ve Cam Ev Eşyası Grup Başkanlığı, Eylül 2007’de Düzcam Grup Başkanlığı’na getirildim. Şişecam, Şişecamlıları yetiştiriyor. Birbirimizden bayrakları, bilgilerimizi devralıyoruz. Rotasyon yapıyoruz.
Yazının Devamını Oku

Yaşlanan otonun vergisi artsın ’çevreci’ olan az ödeme yapsın

11 Şubat 2008
TOYOTASA Genel Müdürü İbrahim Orhon, "20 yıldan yaşlı otomobilleri hurdaya çıkarmak için mevzuat değişsin, yaşlanan araçlardan daha fazla vergi alınsın. İleri ülkelerde çevreye zarar verme oranı düştükçe, oto vergisi de düşer, biz de aynısını yapalım" dedi. TOYOTASA Genel Müdürü İbrahim Orhon, 20 yıldan daha yaşlı otomobillerin de yeni teknolojiyle üretilen çevreci araçlarla değiştirilmesi için gereken düzenlemelerin yapılmasını istedi. Otomotiv Distribütörleri Derneği (ODD) üyesi de olan İbrahim Orhon, sektörde ertelenen talebin canlandırılması için dernek olarak hükümete bu konuda öneriler götürdüklerini vurguladı. İbrahim Orhon, vergi düzenlemesindeki mantığın da yanlış olduğunu ve yeniden düzenlenmesi gerektiğini belirterek, "İleri ülkelerde aracın yaşı ilerledikçe vergisi artar, çevreye ne kadar az zarar verirse vergisi de o kadar düşer. Bizde ise tam tersi" dedi. Toyotasa Genel Müdürü İbrahim Orhon ile çevre ve otomobil ilişkisini, vergilendirmenin yanı sıra Toyotasa’nın hedeflerini konuştuk.

2007 yılı, otomotiv sektörü açısından nasıl bir yıldı?

- 2004’ten beri pazarımız geçmiş yıllara göre daha yüksek seviyede ve daha istikrarlı. 2001 kriz yılıydı ama otomotivin en düşük yılı 2002 oldu. Pazar yüzde 80 daraldı. 2005, otomobil açısından iyi bir yıldı. Sadece otomobil pazarı olarak baktığımızda 2004’ten itibaren pazarda bir daralma var. Esas büyük gerileme 2006 ortasında başladı ve pazar yüzde 30’lara varan oranda düştü. Burada siyasi ve ekonomik belirsizlikler çok etkili oldu.

Sektörde talebin süreklilik kazanması için neler yapılması gerekiyor?

- Öncelikle ekonomik ve siyasi istikrar sağlanmalı. Tüketicilere sunulan uzun vadeli borçlanma, kredi imkanları ve faiz oranları tüketicinin satın alma kararını teşvik edecek boyuta getirilmeli. Vergilendirme sisteminde reform yapılmalı. Henüz Türkiye’de yakıt türlerine göre ayrım yapılmıyor, benzinli, dizel, hibrid tüm yakıt tipleri aynı vergi kriterinde değerlendiriliyor. Karbondioksit (CO2) emisyonlarına göre uygulanacak yeni vergilendirme sistemleri adapte edilerek, çevreye duyarlı araçlara özel teşvikler uygulanmalı.

YAŞLANDIKÇA VERGİSİ ARTMALI

Ertelenen talebi canlandırmak için Otomotiv Distribütörleri Derneği (ODD) olarak hükümete öneriler götürüyor musunuz?

- Yeni hükümete bir önerimiz oldu. Eski hükümetlere de sunmuştuk. Hem ertelenen talebi bir parça tetiklemek, hem de çevreye zarar veren eski araç kirliliğini azaltabilmek için, 20 yıldan eski otomobillerin yeni teknolojiyle üretilmiş daha çevreci araçlarla değiştirilmesi için bir teşvik sistemi oluşturulmasını istedik. Olumlu görüşler geldi ama sonuca ulaşmadık.

Vergilendirme konusunda öneriniz ne?

- Devlet vergi geliri kaybına uğramadığına emin olmalı. Motorlu taşıtlar vergileri veya otomotivde alınan Özel Tüketim Vergisi’nin mantığında motor hacmi ve yaş var. Çevre ya da yakıt tüketimi yok. Araçlar yaşlandıkça çevreye daha zararlı oluyor. İleri ülkelerde aracın yaşı ilerledikçe vergisi artar, çevreye ne kadar az zarar verirse vergisi de o kadar düşer. Bizde ise tam tersi. Hibrid otomobiller bugün bazı ülkelerde teşvik ediliyor. Karbondioksit (CO2) emisyonlarına göre uygulanacak yeni vergilendirme sistemlerinin adapte edilmesi ve çevreye duyarlı araçlara özel teşvikler uygulanması atılması gereken önemli adımlardan.

2008, geçen yıldan daha iyi bir olacak

2008 yılı nasıl geçiyor, beklentileriniz nedir?

- Ertelenen talebin biraz geri gelmesini bekliyoruz. Pazar yüzde 10-15 büyüyebilir. Ama ekonomide hálá belirsizlikler devam ediyor. Dışarıdan gelecek dövize bağımlılığımız sürüyor. Dünya ekonomisinin nereye gittiği konusunda kimsenin tam fikri yok. Önemli olan bunların belirsizlik ve beklenti yaratması. 2008 için yapılan makroekonomik öngörüler olumlu bir tablo çiziyor. 2008’in 2006 ve 2007’den biraz daha iyi olacağı bekleniyor.

2007’yi 4’üncü tamamladık

2007’yi nasıl tamamladınız?

- 2007’de Toyotasa olarak 29 bin 585 otomobil ve 2073 hafif ticari olmak üzere toplam 31 bin 658 araç satışına ulaştık. 2006’da yüzde 8 payı ile 5’inci sırada yer alırken, 2007’yi yüzde 8.3 ile 4’üncü konumda bitirdik.

2008’de Yaris’e yoğunlaşıyoruz

Bu yılki satış stratejinizde hangi segmentleri hedefliyorsunuz, önceliğiniz ne olacak?

- 2008’de ’yeni ürün, yeni satış konsepti ve müşteri memnuniyeti’ öncelikli olmak üzere satış ve B segmentine odaklanıyoruz. Türkiye’de en çok satış yapılan segment C. Ancak, B segmenti de son yıllarda pazarda önemli bir paya sahip ve C segmenti ile birlikte pazarın yüzde 80’ini oluşturuyor. Bu yıl B segmentindeki aracımız Yaris’e yoğunlaşıyoruz. C segmentinde Corolla ve Auris ile zaten oldukça başarılı.

Yeni modeller çevreci teknolojiyle donatılıyor

Çevreci yenilikleriniz sürecek mi?

-
Toyota, hibrid sistem ile beraber çalışan alternatif yakıt türleri ve yakıt tüketimini düşüren teknolojiler üzerine de çalışmalarını aralıksız sürdürüyor. ’Sıfır emisyon’ hedefi doğrultusunda çevreci otomobil çalışmaları devam ettiriliyor. Hibrid modellerin dışında diğer modellerin de şanzıman ve motor verimliliklerin arttırılması yönünde çalışmalar yapılıyor. Ürün gamında yer alan modeller, önceki versiyonuna göre yakıt tüketimini düşüren yeni teknolojiler ile donatılıyor.

Küçükler doğru sürücü olmayı öğrensin istedik

’Trafikte Saygı’ gibi sosyal sorumluluk projelerinizde amacınıza ulaşabildiniz mi?

- ’İnsana Saygı, Trafikte Saygı’ projemize 2006 yılında başlamıştık. Trafikte saygı konusunda geleceğin sürücüleri olan öğrencilerimizi bilinçlendirmek istedik. Bunun için çocuklara trafik kurallarını öğreten keyifli bir bilgisayar oyunu hazırlattık. Devamında bazı okullara bilgisayar bağışladık. Şimdi de bu oyunu Toyota Plaza’larımızda müşterilerimizle paylaşıyoruz. Büyüklerin alışkanlıklarını değiştirmek daha zor, küçükler hiç olmazsa doğru sürücü olmayı öğrensin istedik.

İBRAHİM ORHON

Toyotasa Genel Müdürü İbrahim Orhon, 1954, İstanbul doğumlu. Boğaziçi Üniversitesi İş İdaresi mezunu. Profesyonel iş hayatına Shell’de başladı. 1986’da Shell İngiltere’ye tayin oldu, 1990’da Türkiye’ye dönerek Toyotasa projesine katıldı. Toyotasa’nın kuruluşunda satış, satış sonrası yöneticisi olarak görev yaptı. Toyotasa’dan sonra sırasıyla Temsa’da Pazarlamadan Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı, Türk-Pirelli’de Ticaret Direktörlüğü ve Digitürk’te Grup Direktörlüğü görevlerini yürüttü. Toyotasa’nın Yönetim Kurulu Başkanlığı’nın yanı sıra, Sabancı Grubu’nun otomotiv sektöründe yer alan diğer şirketleri Temsa ve Akkardansa yönetim kurullarında görev aldı. 2004 yılında Toyotasa Genel Müdürlüğü’ne getirildi.
Yazının Devamını Oku

İlk Türk ilaç formülasyonu 38 ülkede patent onayı aldı

4 Şubat 2008
BULDUĞU formüle Avrupa Patent Sistemi’ne üye toplam 38 ülkede 2024 yılına kadar patent almayı başaran Sanovel İlaç, gözünü uluslararası bir şirket olmaya dikti. Sanovel’in böylece Türkiye’de bir ilke imza attığını söyleyen Genel Müdür Altan Demirdere, "Sanovel, artık yeni formülasyonlar yaratarak jenerik markalara sahip olmak istiyor. Daha uzun vadede ise kendi orijinal ilaç moleküllerini geliştirmeyi hedefliyor" dedi. TOKSÖZ Holding bünyesindeki Sanovel İlaç, geliştirdiği ilaç formülasyonu ile Avrupa’da 38 ülkede patent alarak Türk ilaç sektörü adına çok önemli bir adım attı. Sanovel, osteoporozda (kemik erimesi) kullanılan ’alendronat’ adlı etkin maddenin, yemek borusu ve midede görülen yan etkilerini azaltan formülasyonunu, Avrupa Patent Sistemi’ne üye toplam 38 ülkede 2024 yılına kadar koruma altına aldı. Novartis Türkiye Başkanlığı’ndan ayrılarak Sanovel İlaç’ın Genel Müdürlüğü’nü üstlenen Altan Demirdere, geliştirdiği ilaç formülasyonuna Avrupa’dan patent alarak alanında bir ilke imza atan Sanovel’i uluslararası bir firma haline dönüştürmek istediklerini söyledi. Demirdere, bugüne kadar jenerik ilaç (patent koruması bitmiş olan ilacın hammaddesinin kanuni şartlara uygun olarak üretilmesi) üreten Sanovel’in, artık bu ilaçları geliştirip yeni formülasyonlar yaratarak kendi jenerik markalarına sahip olmayı amaçlıyor. Bunun ardından ise uzun vadede kendi orijinal ilaç moleküllerini geliştirmeyi hedefliyor" dedi. Sanovel İlaç’ın yeni Genel Müdürü Altan Demirdere ile Sanovel’in bundan sonraki hedeflerini konuştuk.

Sanovel’in Avrupa’da aldığı patentin özelliği nedir?

- Türkiye’deki ilk ilaç formülasyon patentini Türk Patent Enstitüsü’nden aldıktan sonra Sanovel, Avrupa’daki patent onay sürecini de sonuçlandırdı. Osteoporozda (kemik erimesi) kullanılan ’alendronat’ adlı etkin maddenin, yemek borusu ve midede görülen yan etkilerini azaltan formülasyonunu geliştirdi. Böylece, Avrupa Patent Sistemi’ne üye toplam 38 ülkede patentini alan ilk Türk ilaç firması oldu. Türkiye’de her 3 kadından ve her 5 erkekten 1’i osteoporoz hastası. Ayrıca bu etken maddenin hasta olunmasa dahi 45-50 yaşından sonra, önlem olarak alınması gerekebiliyor. Yani kullanımı yaygın olan bir ilaç.

FORMÜLASYON 4 YILDA GELİŞTİRİLDİ

Bu formülasyon kaç yılda geliştirildi?

- Piyasada mevcut, osteoporoz tedavisinde kullanılan ’alendronat’ içeren ilaç, yemek borusu ve mideyi tahriş ediyor. Yan etkileri ciddi sıkıntı yaratan bu ilacı almak istemeyip tedaviyi bırakmak isteyenler bile oluyor. Sanovel, 2003 yılından beri bu konu üzerinde yoğunlaşmış.

Orijinal ilaç firması bu çalışmaları neden kendi yapmıyor?

- Orijinal ilaç üreticisi firma o kadar çok yeni ilaçla uğraşıyor ki, yan etkileriyle fazla uğraşmıyor, bunu jenerik ilaç firmalarına bırakıyor. Jenerik ilaç firması da ’marka jenerik’ olabilmek için bu formülü geliştirip pazarlıyor, patentini alıyor.

Sırada patent almak istediğiniz yeni ürünler var mı?

- Piyasadaki ilaçların yan etkilerini azaltacak veya etkilerinin süresini artıracak formülasyonlar üzerinde çalışıyoruz. Sonra bu formülasyonların patentini alıyoruz. 20 yıllık patent koruma süresince pazarlayabiliyoruz. Bunlar orijinal ilaç değil, ama patentli orijinal formülasyonlar. İleride orijinal formülasyonlar geliştirip patentlerini tüm dünyada almak istiyoruz. Daha sonra işin araştırma kısmına da geçip orijinal moleküller geliştirmek için çalışmak istiyoruz. Bu pahalı ve uzun bir yol. Biz ilk adımları atıyoruz. Bizden sonra gelenlerin bunları tamamlayacağına inanıyoruz.

Ar-Ge için şu anda ayrılan bütçeniz nedir, bunda artış olacak mı?

- Sanovel’de Ar-Ge için ortalama düşünülen bütçe, 13-15 milyon Euro. Bu bütçeyi, cironun yüzde 10’una kadar çıkarmayı planlıyoruz.

Formülasyonumuz 2024’e kadar koruma altında

Patentini aldığınız osteoporoz ilacının satışına ne zaman başlanacak?

- Sanovel olarak bu ilacı ruhsatlandırma çalışmalarımız sonuçlandıktan sonra satışa sunacağız. Ruhsat çalışmalarımıza bu yıl Türkiye ve birçok ülkede başlıyoruz. Ruhsat çalışması ülkelere göre 1-3 yıl arasında sürebiliyor. Sanovel’in patenti, 2024 yılına kadar 38 Avrupa ülkesinde koruma sağlayacak.

Yeni formülün orijinal ilaçtan farkı nedir

PİYASADA osteoporoz tedavisinde kullanılan ’alendronat’ içeren preparatlar, yemek borusu ve midede tahriş edici istenmeyen etkilere yol açıyor. Bu yüzden hastaların yakınmaları ve hatta tedaviyi bırakma istekleri bile olabiliyor. Patenti alınan yeni formülasyon, alendronat etkin maddesinin yemek borusu ve midedeki tahriş edici yan etkilerini en aza indirerek, tahrişi engelliyor. Alendronat’ın yemek borusu ile teması, tükürükte çözünmeyen bir polimerle kaplanarak tahriş önleniyor.

Jenerik ilacı orijinal gibi pazarlayacağız

Bundan sonra çalışmalarınızı hangi alanda yoğunlaştıracaksınız?

- Amacımız marka olan jenerik ilaçları üretmek. Dünyada bu tür örneklerin başarılı olduğu ülkelerde faaliyet göstermek istiyoruz. Jenerik bir ürünü öyle bir pazarlarsınız ki, gün gelir doktorlar artık onu orijinal ilaçla karıştırır. Biz jenerik ilaçları da orijinal ilaç gibi dünyada pazarlamayı ilke edindik. Ürünlerimiz Türk cumhuriyetleri, Bulgaristan ve Romanya’da pazarlanıyor. Hollanda’da kurulan satış pazarlama şirketimizin Almanya ve Fransa uzantıları var. İspanya ve Portekiz’den Güney ve Orta Amerika’ya uzanacağız. Belki Kuzey Afrika ülkelerine de uzanırız.

Türkiye, 2000’den beri Avrupa Patent Sistemi’nde

Türkiye, Avrupa Patent Sistemi’ne ne zaman katıldı?

- Türkiye, 1 Kasım 2000’de Avrupa Patent Sistemi’ne taraf oldu. Sisteme başta Almanya, Fransa, İngiltere, İtalya, İspanya, Avusturya, Belçika ve İsviçre olmak üzere toplam 38 Avrupa ülkesi dahil. Patent başvuruları ile ilgili tüm işlemler (araştırma, inceleme ve tescil kararları) merkezi Almanya ve Hollanda’da bulunan Avrupa Patent Ofisi (EPO-European Patent Office) tarafından yürütülüyor.

Hedefimiz 5 yılda ilk 5 firma arasına girmek

Sanovel, geçen yılı nasıl geçirdi, 2008 hedefleri?

-
Tüm ilaç sanayiinde olduğu gibi zor ama başarılı bir yıldı. 2008’in de kolay olacağını düşünmüyorum. İlaç piyasasındaki büyümenin üzerinde büyüyeceğiz. Hálá bulunduğumuz 10’uncu basamaklardan önümüzdeki 5 yıl içinde ilk 5 içinde yer almak istiyoruz. 2007’de 320 milyon YTL olan ciroyu da, bu yıl 400 milyon YTL’nin üzerine çıkarmayı planlıyoruz. Tabii bir de kurumsallaşacağız. Toksöz Holding bünyesindeki Sanovel’i uluslararası bir şirkete dönüştürmeyi hedefliyoruz. Bu zaman alacak bir süreç elbette.

Altan Demirdere

SANOVEL İlaç Genel Müdürü Dr. Altan Demirdere, 1957 doğumlu. Galatasaray Lisesi’ni bitirdikten sonra, İstanbul’da eczacılık öğrenimini tamamladı. Basel Üniversitesi’nde Eczacılık Teknolojisi üzerine doktora yaptı. Çalışma yaşamına 1981’de Sandoz Basel’de başladı, 1984’den itibaren Sandoz Türkiye’de değişik kademelerde çalıştı. 1993-1996 arasında Sandoz İsviçre’de Orta ve Doğu Avrupa’nın Bölge Başkanlığı’nı yaptı. Türkiye’ye dönünce Novartis İlaç’ta Pazarlama, Satış ve İhracat Direktörlüğü görevlerini üstlendi. 1998’de Novartis Macaristan’a Başkan ve İlaç Sektörü Genel Müdürü olarak atandı. 2002’de Novartis Türkiye Başkanlığı’na getirildi. Ocak 2008’de Sanovel İlaç Genel Müdürü oldu.
Yazının Devamını Oku