Nurten Erk Tosuner

Agresif büyümeden zarar gördük artık daha kontrollü gidiyoruz

30 Nisan 2007
MCDONALD’S Türkiye Genel Müdürü Sadi Fansa, geçmişte izledikleri agresif politika yerine daha kontrollü büyemeyi tercih ettiklerini vurgularken, "Geçmişten aldığımız birtakım ders ve tecrübeler yüzünden daha temkinliyiz" dedi. Buna karşın müşteri ve satışlardaki önemli artışlar sağladıklarını belirten Fansa, geçen yılki cirolarının 151 milyon YTL olduğunu açıkladı.

TÜRKİYE’de hamburger tarzı yiyeceklerle hızlı gıda servisi veren restoranların sayısı giderek artarken, rekabet de yoğunlaşıyor. Büyüklüğü 2 milyar dolara yaklaştığı tahmin edilen hızlı gıda servisi sektöründe Türkiye’de 20 yıldan fazladır faaliyet gösteren McDonald’s, geçmişte izlediği agresif büyüme politikası yerine, artık daha kontrollü ve temkinli büyümeyi tercih ediyor. McDonald’s Türkiye Genel Müdürü Sadi Fansa, 2002 yılında aldıkları yeni kararlar doğrultusunda artık daha verimli ve hemen para kazanmaya başlayan restoranlar açmaya özen gösterdiklerini söylüyor. Sadi Fansa, "Geçmişte 135 restorana hızla çıktık. Sonra bunların 60’ını kapattık. Artık ilk günden itibaren para kazanmayacak veya belli bir sürede yatırımızı geri ödemeyecek yerlerde prensip olarak restoran açmıyoruz. İnsanların yaptıkları hatalardan ders alması lazım" diyor. Sadi Fansa ile hızlı servis sektörünü ve McDonald’s’ın Türkiye’deki hedeflerini konuştuk.

Gıdada hızlı servis sektörünün Türkiye’deki pazar büyüklüğü ne kadardır?

- Türkiye bu konuda büyümeye devam ediyor, ama sektöre ilişkin çok sağlıklı verilerimiz yok. Çünkü büyük kısmı kayıt dışı. Araştırmalarımıza göre sektörün büyüklüğü kayıtdışı da dahil 2 milyar dolar civarında. Pazarın her yıl ekonomik büyümeye paralel yüzde 5-10 büyüdüğü tahmin ediliyor.

2002’den itibaren başlattığınız yeni stratejiler size ne getirdi?

- Son 4 yılda restoran satışlarımızda yüzde 120 oranında artış oldu. Müşteri sayımızı yüzde 110’un üzerinde artırdık.

2007 hedefleriniz neler?

- Ciromuzun 2007 yılında da bu rakamın 185 milyon YTL olmasını hedefliyoruz. Müşteri sayımızın da 60 milyona çıkmasını bekliyoruz. Tahmin ediyorum 2008’de bir Türkiye nüfusu restoranlarımıza girip yemek yiyecek.

DALGALANMALARA HAZIRLIKLIYIZ

2007 yılını nasıl geçiriyorsunuz?


- Yılın ilk aylarında satışlarımız hedeflerimizin üzerinde seyretti. Havaların geçen yıla göre iyi geçmesi olumlu etkiledi. Ancak bu yıl ekonomik ve politik açıdan bir takım dalgalanmalar yaşanacağını biliyoruz. Bu koşullara göre kendimizi ayarlamayı planladık. 2002’de başlattığımız yeni yapılanmadan sonra restoran açılışlarımızda daha dikkatliyiz.

Neden daha dikkatlisiniz?

- Geçmişten aldığımız bir takım ders ve tecrübeler yüzünden daha temkinliyiz. Bir ara 135 restorana kadar çıkmıştık, 60 restoran kapattık. Şu anda 90 restoranımız var. İlk günden itibaren para kazanmayacak veya belli bir sürede yatırımızı geri ödemeyecek yerlerde prensip olarak artık restoran açmıyoruz. Bu yüzden fazla agresif büyümek istemiyoruz. Biraz daha sağlam basmak, biraz daha temkinli ve kontrollü gitmek istiyoruz.

10 milyon dolarlık yatırımla

18 yeni restoran açacağız


2007’de kaç restoran açmayı planlıyorsunuz?

- Şu anda 90 restoranımız var. Bu yıl 18 restoran açmayı planlıyorduk. Üçünü Mersin, İzmir Balçova ve Samsun’da açtık. Bu yıl içinde Diyarbakır’da da restoran açma planımız var. Marmaris’te 3’üncü, Alanya ve Bodrum’da 2’nci restoranlar açılacak. 2007 yatırım bütçemiz 10 milyon dolar.

Alo Servis’e kayıtlı 375 bin müşterimiz var

Alo Servis’in cironuzdaki payı nedir?

- 31 restoranımızda bu hizmeti veriyoruz. 375 bin kayıtlı müşterimiz var. Toplam ciromuz içinde Alo Servis’in payı yüzde 11-12, bu yıl bu oran yüzde 12-13’lere çıkabilir. Alo Servis hizmeti verdiğimiz restoranlarımızda bu uygulamanın payı yüzde 50’yi buluyor. Alo Servis’te tek çağrı merkeziyle bu hizmeti veriyoruz. Antalya’da ’Alo Servis’ hizmeti veren restoranımızın müşterisi de, İstanbul’daki de aradığında çağrı merkezine düşüyor. Bunun için İstanbul dışından arayan ayrı ücret ödemiyor tabii.

Günde 4 bin sipariş alıyoruz 20 dakikada teslim ediyoruz

Alo Servis’ten günde kaç sipariş alıyorsunuz?

- Ortalama teslim süremiz 20 dakika. Ama gün içine dağılan bir sipariş trafiğimiz yok. Öğlen 12.00-14.00, akşam 19.00-21.00 arasında binlerce servis birden geliyor. Alo Servis’ten günde 4 bine yakın sipariş alıyoruz.

Arabaya servis hizmetine ilgi nasıl?

- Türkiye’de arabaya servis yapan restoranlarda bu hizmetin o restoranın satışındaki pay yüzde 16-16.5. Yurtdışında arabaya servis yapan restoranlarda bu oran yüzde 53’lere ulaşıyor.

Restoranlarda kullandığınız yerli ürün oranı nedir?

- Satın alma hacmimizin yüzde 98’ini oluşturan ürünleri Türkiye’den temin ediyoruz. Eti, sütü, peyniri, ekmeği, salatası, turşusu ve ambalajıyla toplam 450 kalem malzemenin yüzde 98’i yurt içinde üretiliyor. McDonald’s üreticisi olmak için 50 milyon doların üzerinde yabancı sermaye yatırımının Türkiye’de yapılmasına olanak sağladık.

SADİ FANSA

McDonald’s Türkiye Genel Müdürü Sadi Fansa, McDonald’s Türkiye’ye 1989 yılında Ülke Satınalma Müdürü olarak katıldı. McDonald’s’ın Türkiye’deki güçlü üretici ağının kurulmasında etkin rol aldı. Satın alma ve üretici geliştirme alanlarındaki başarıları nedeniyle 1994’de McDonald’s Dünya Başkanlık Ödülü’nü aldı. 1995’de McDonald’s Türkiye’nin Satınalma ve Kalite Sağlama Direktörlüğü’ne terfi etti. 1998 yılında Türkiye organizasyonunda Başkan Yardımcılığı’na atandı. 2002 yılı Mart ayından bu yana McDonald’s Genel Müdürlüğü’ne getirildi. Ayrıca McDonald’s Çocuk Vakfı’nın Yönetim Kurulu ve Mütevelli Heyeti Başkanlığı ile McDonald’s Tanıtım ve Reklam Şirketinin Başkanlık görevini de yürütüyor.
Yazının Devamını Oku

Bizden Microsoft çıkmaz niş pazarlara yönelelim

23 Nisan 2007
YAZILIM sektöründe Hindistan’a göre Türkiye’nin daha avantajlı olduğuna inanan Teknoloji Holding Yönetim Kurulu Başkanı Emin Hitay, "Microsoft’un Türkiye’den çıkması gibi bir düşünce içinde olursak yanılırız. Türkiye niş pazarlarda butik yazılımlarla öne çıkabilir, çok kaliteli yazılımlar üretebilecek imkana sahibiz" dedi. YAZILIM alanında Türkiye’nin önünde büyük imkanlar olduğunu söyleyen Teknoloji Holding Yönetim Kurulu Başkanı Emin Hitay, özellikle niş pazarlarda (fazla girilmeyen) Türk şirketlerinin kaliteli ve butik yazılımlarla öne çıkabileceğini söylüyor. Emin Hitay, "Kendimizi Hindistan ile kıyaslamayalım. Amerikalı ve Avrupalı kuruluşlar geliştirmeyi düşündükleri çok büyük kapsamlı yazılımları Hindistan’da ürettiriyor. Türkiye ise kendisi çok kaliteli yazılımlar üretebilecek imkana sahip" diyor. Avrupa’da kaliteli yazılım geliştirme maliyetinin Türkiye’ye göre çok yüksek olduğunu hatırlatan Emin Hitay, yazılım sektöründe Hindistan’a göre Türkiye’nin çok daha avantajlı olduğuna inanıyor. 2006 yılını 50 milyon Euro ciro ile tamamlayan Teknoloji Holding’in bu alandaki yatırımlarını sürdüreceğini belirten Yönetim Kurulu Başkanı Emin Hitay ile yazılım sektörünün yanısıra grubun hedeflerini konuştuk.

Hindistan gibi düşük maliyetli ülkelere karşı yazılım sektöründe Türkiye’nin şansı nedir?

- Yazılım alanında özellikle niş (özelliği olan, fazla girilmeyen) pazarlarda Türkiye için büyük imkanlar var. Geçen yıl, grubumuzdaki Exim şirketi, İngiltere’nin en büyük otomat şirketi Sinclair Collis’e, ’Vendio’ adı verilen yeni nesil mobil platform yönetim uygulamasıyla 35 bin sigara otomatı için çözüm sundu. Şimdi bu sektörde dünya pazarında kararlı adımlarla ilerliyoruz. Microsoft’un Türkiye’den çıkması gibi bir düşünce içinde olursak yanılırız. Kendimizi Hindistanla kıyaslamamamız lazım. Hindistan’da çok büyük kapsamlı projeler geliştiriliyor. Özellikle Amerikalı ve Avrupalı kuruluşları geliştirdikleri ya da geliştirmeyi düşündükleri yazılımları out-source ediyorlar. Türkiye ise çok kaliteli yazılımlar üretebilecek imkana sahip. Hindistan gibi değil.

Türkiye’yi yazılımda Hindistan’dan ayıran noktalar neler?

- Avrupa’da kaliteli yazılım geliştirme maliyetleri çok yüksek. Türkiye ile başetmeleri imkansız. Bu yüzden Avrupa pazarında, maliyet, hız, verimlilik, pratik çözüm geliştirme ve batı kültürüne sahip yazılımcılara sahip olma gibi özelliklerle, sektörde fark yarattığımızı düşünüyorum. Türkiye’nin yazılım sektöründe Hindistan’a göre çok büyük avantajları var. Her şeyden önce Batı toplumunun kültürüne hakimiz, onun bir parçasıyız. Hindistan en çok bu konuda zorlanıyor. Çok hızlı öğreniyor, adapte oluyor, katılımcı ve katma değer yaratan bir yaklaşımla çözüm geliştiriyoruz. Çünkü Batı kültürünün parçasıyız, fabrikasyon üretim yapmıyoruz. Yazılım, katma değer demek. Hammaddesi yok, maliyeti yok. Dünyaya açılabileceğimiz ve Türkiye’nin geleceğini değiştirebilecek bir sektör.

İNGİLTERE’YE OTOMAT YAZILIMI

Otomat yazılımlarınızı başka ülkelere de pazarlayacak mısınız?

- Halen İngiltere’de kullanılan otomat yazılımımızı başka ülkelerde de pazarlayacağız. Dünyada otomat yazılımları 80’li yıllardan kalma, çok eski. Bunların yenilenmesi gerekiyor. Dünyada geliştirilmiş en yeni iki otomat yazılımından biri bizim. Ortada bir pasta var bizim bunlardan yararlanmamız lazım. Otomat dışında bizim şu anda Philip Morris için geliştirdiğimiz bir yazılım var. Bunu sadece Türkiye için değil, yurtdışına da satıyoruz. Philip Morris’in Malezya ve Endonezya operasyonları da bu yazılımları kullanıyor. Bu tür yazılımları şirketlere özel anahtar teslim geliştiriyoruz.

Yazılım geliştirme ekibiniz kaç kişi?

- 75 kişilik bir yazılım geliştirme ekibimiz var. Bu kadro giderek artıyor.

Kuluçka makinemiz Embrio sürekli şirket doğuracak

Son kurduğunuz Embrio şirketiniz istediğiniz gibi gelişiyor mu?

- Embrio, yeni bir girişim ve bir yenilikçilik merkezi. Teknoloji Holding’in yeni girişimlerinin yanı sıra, internet ve mobil platformda yatırım yapmak isteyen girişimcileri ve profesyonelleri de destekliyor. Büyümek için uygun ortam arayan, internet ve mobil dünyaya yönelik fikirleri hayata geçiren bir teknoloji üssü. Embrio bir kuluçka şirket. Bu kuluçka makinesindeki yumurtaların hepsi birer yeni fikir ve proje, belli bir olgunluktan sonra da hepsi ayrı birer şirket olacak. Embrio, hem kuluçka, hem de risk sermayesi şirketi olarak faaliyet gösteriyor.

Bu yıl yeni yatırımlarınız olacak mı?

- 2006’da yatırımını yaptığımız ’Embrio’ şirketimizdeki projelerin ortaya çıkması bu yıl çok önemli. Başvuran 600 proje içinden seçtiğimiz üç proje, hayata geçirip belli seviyeye getirildikten sonra üç ayrı şirkete dönüşecek. Yani bu yıl bünyemize 3 yeni şirket daha katılacak. Bu yıl yapılacak yatırımların tutarı 4 milyon dolar civarında. Geçen yılın ikinci yarısında da 1 milyon dolar yatırım yaptık.

Ciromuz 50 milyon Euro

2007 nasıl geçiyor?

- 2006 yılında bütün şirketlerimizde reorganizasyon çalışmamız oldu. Yeni yatırımlar yaptık. Yeni kurduğumuz Embrio ve bunun çerçevesinde geliştirdiğimiz projelerimiz oldu. Ciro anlamında beklentilerimizin üzerine çıktık. 2006’da 50 milyon Euro civarında kombine ciro gerçekleştirdik. 2007 beklentimiz bunun biraz üzerinde.

Artık kriz beklemiyorum

Türkiye’nin önündeki iki önemli seçim konusunda ne düşünüyorsunuz?

- Hem Cumhurbaşkanlığı seçimi, hem genel seçimler olarak baktığınızda insanı biraz tedirgin ediyor. Ama Türkiye’de ben artık 2001 benzeri kriz olacağını düşünmüyorum. 2001’de bence Türkiye cerahatını attı. Bundan sonra bilinmeyen bir şey olamaz. 2001’de aslında bilinen ama su yüzüne çıkmamış bir sorun vardı, o ortaya çıktı. Ufak dalgalanmalar olur ama bir kriz olacağını düşünmüyorum. İki seçimin birden olması iş dünyasında hafif bir tedirginlik yaratıyor.

EMİN HİTAY

Teknoloji Holding Yönetim Kurulu Başkanı Emin Hitay, 1958 doğumlu. Ege Üniversitesi İşletme Fakültesi Pazarlama Bölümü mezunu. Üniversitede okurken 18 yaşında Ege Üniversitesi Elektronik Hesap Bilimleri Enstitüsü’nde devlet memuru olarak üç yıl sistem uzmanlığı yaptı. Mezun olduktan sonra Sebim Elektronik’te çalıştı. 22 yaşında ilk şirketini tekstil sektöründe kurdu. 1988’de Exim’in kurucu ortağı ve Yönetim Kurulu Başkanı olarak yeniden bilişim sektörüne döndü. Exim’in ardından Planet ve Teknoser’in de kurucu ortağı oldu. Kurulan tüm şirketler, 1998’de Teknoloji Holding çatısı altında birleşti. 2005’de ortağı Alphan Manas ile anlaşarak yollarını ayırdılar. Hitay’ın Türkiye’nin ilk elektronik şans oyunları platformu olan Bilyoner A.Ş.’de de yüzde 20 ortaklığı bulunuyor.
Yazının Devamını Oku

Çinliler bizim mağazamızı açmak istiyor, bölgesel güç olacağız

16 Nisan 2007
ÇİN ile hazır giyim sektöründe rekabetten korkmayan Koton, kendi ülkesinde Koton mağazaları açmak isteyen Çinlilerin ilgisiyle karşı karşıya. Koton’un patronu Yılmaz Yılmaz, hep tehdit olarak görülen Çin’in aslında anormal büyük bir pazar olduğuna dikkat çekiyor.

TÜRKİYE’nin hazır giyim sektöründe Çin rekabetinden korkmaması gerektiğini söyleyen Koton Yönetim Kurulu Başkan Yılmaz Yılmaz, "Modayı yapalım, hızlı yapalım, çevre ülkeleri de üretimde seçenekler yaratmada kullanarak organizatör ülke olalım" diyor. Yılmaz, daha modern ürünleri daha hızlı ulayıp satmak isteyen perakendecilerin Türkiye dışında başka seçeneği olmadığına inanıyor. Dünyanın korkulu rüyası haline gelen Çinliler’in Çin’de Koton mağazası açmak için kapılarını aşındırdığını söyleyen Yılmaz Yılmaz, hep tehdit olarak görülen Çin’in aslında anormal büyük bir pazar olduğuna dikkat çekiyor.

Yurtiçinde 116 mağazaya ulaşan ve önümüzdeki üç yılda yurtdışındaki mağaza sayısını da 40’dan 100’e çıkarmayı hedefleyen Yılmaz, "Özellikle Körfez ülkelerine çok ağırlık vererek üç yılda 40 mağaza birden açacağız" diye konuşuyor. Son üç yılda yurtdışında 40 mağaza birden açan, önümüzdeki üç yılda ise 40’ı Körfez’de olmak üzere 100 mağazaya ulaşmayı hedefleyen Yılmaz Yılmaz, "Ürün, moda ve mağaza konsepti açısından Türkiye’deki birçok markadan geri olan bazı yabancı markalar sadece isimleri yabancı olduğu için daha iyi şartlarda ve daha iyi lokasyonlarda yer bulabiliyor" diye yakınıyor. 1992 yılında Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’ndaki görevinden ayrılarak eşi Gülden Hanım’ın kurduğu Koton’un ortağı olan Yılmaz Yılmaz ile hazır giyim sektörünü ve Koton’un bundan sonraki hedeflerini konuştuk.

Türkiye’nin dünya tekstil pazarındaki rolü nereye doğru gidiyor?

- Artık dünyada genel olarak ucuz Uzakdoğu ürünleriyle rekabet etmek geçerli bir yöntem değil. Çünkü tüketici her yerde aynı ürünü görüyor, fiyatı da hemen hemen aynı. Daha modern ürünleri satarak farklılaşabiliyorsunuz. Daha modern ürünleri satmak isteyen perakendecilerin aslında Türkiye’nin dışında seçeneği yok. Türkiye gelişmiş konfeksiyon altyapısıyla çevre ülkeleri de kullanarak organizatör ülke olabilir. Türkiye’nin buraya doğru gitmesi lazım. Türkiye’de müşterileri kabul edip, koleksiyonları gösterip üretimi bazen Türkiye’de, bazen Özbekistan’da bazen Mısır’da yaptırabilir. Böylece müşteriye teslimat zamanları farklı fiyat seçenekleri sunabilir. ’Koleksiyonum bu. Ürünleri Türkiye’de üretirsem 1 lira, Özbekistan’da üretirsem 0.70 kuruş, Mısır’da üretirsem 0.90 kuruş’ diyebilir. Ben önümüzdeki yıldan itibaren Türkiye’nin konfeksiyon ihracatının tekrar artışa geçeceğini tahmin ediyorum. Korkmaya gerek yok, modayı yapalım ve çabuk yapalım. Çevre ülkeleri de üretimde kullanalım.

Hazır giyimde Çin rekabetinden korkmuyor musunuz?

- Çin’den korkmaya gerek yok. Daha ucuza ürün yapabilir, ama kalite ve dizaynda Türkiye ile boy ölçüşemez. Türkiye’nin etrafında bir hazine var. Kuzeyinde Rusya, büyüme potansiyeli açısından dünyanın en önde gelen iki üç ülkesinden biri. Batıda Yunanistan küçük ama çok canlı bir pazar. Suriye ve Irak henüz farkında değiliz ama dünyaya açılmaya çalışan ülkeler. Suriye’den hem tedarikçi, hem pazar olarak faydalanmak mümkün. Kuveyt ve Dubai çok hızlı büyüyor. Eski Doğu Bloku ülkeleri ve Türk Cumhuriyetleri’nde de hızlı büyüme imkanı var. Koleksiyon altyapısı olgunlaştı Türkiye’de, artık çok başarılı kumaşlar üretiliyor ve çok iyi dizaynlar yapılıyor. Türkiye’den konfeksiyon markası idare etmek çok büyük bir şans.

Türkiye pazarına giren yabancı hazır giyim markaları sizi zorluyor mu?

- Koton açısından hiç bir zorlanma yok. Biz yurtdışında perakendenin kurallarını yıkarak büyüyoruz. Türkiye’de ise bazen aslında marka olmayan yabancılara gereksiz bir teveccüh var. Türkiye pazarına ilk defa girmek isteyen bir yabancı, marka potansiyeli bilinmeden çok önemli alışveriş merkezlerinde hak etmediği yeri alıyor. İşini iyi yapan yabancıya kimsenin itirazı olamaz. Ama ürün, moda ve mağaza konsepti açısından Türkiye’deki birçok markadan geri olan bazı yabancı markalar sadece isimleri yabancı olduğu için daha iyi şartlarda ve daha iyi lokasyonlarda yer bulabiliyor. Pazarda yetişmekte olan yeni Türk markaları açısından bu bir tehlike. Konfeksiyon sektörü bu kadar gelişmiş bir ülke kendi markalarını desteklemeli.

240 MİLYON DOLAR CİRO

Koton geçen yılı nasıl geçirdi, bu yıl sonunda hedeflerinize ulaşabilecek misiniz?

- 2006 bizim için çok iyi bir yıl oldu, yüzde 30 büyüdük. Ciromuz 240 milyon dolar. 2007’de yüzde 40 büyümeyi hedefliyoruz. İspanya, İtalya, Fransa, Ukrayna, Çin, Fas gibi 14 ülkeden mağaza açmak isteyenler var. Koton franchiser’ı (isim hakkını alarak mağaza açan) olmak isteyen değişik yatırımcılarla görüşüyoruz.

Hangi ülkelerden mağaza açma talebi geliyor?

- Çin dahil 14 ayrı ülkede Koton mağazası açmak için görüşüyoruz. Bize gelen Çinli yatırımcılar ’Çin’de Koton açalım’ diyorlar, bu çok güzel bir duygu. Çin çok üzerinde durulması gereken bir ülke. Hep tehdit olarak görüyoruz ama Çin’de anormal bir pazar var.

Bundan sonraki hedefleriniz neler?

- Yurtdışında perakendenin kurallarını yıkarak gidiyoruz. Üç yılda yurtdışında 40 mağaza açtık. Çevremizde hızla büyüyen pazarlar var. Öncelikle bölgesel güç olmayı bir stratejik hedef olarak kendimize koyduk. Öncelikle odaklandığımız pazarlar Rusya, Almanya, Yunanistan ve Körfez ülkeleri. Koton’u çok şık kentli insanların moda markası haline getirmek ve uzun vadede dünya lideri markayı yaratmayı istiyoruz. Bunu kaç yılda yaparız bilmiyorum ama vizyonumuz bu.

Yılda 40 bin model hazırlatıp 10 binini üretime sokuyoruz

Mağazalarda sattığınız koleksiyonların ne kadarını Türkiye’den sağlıyorsunuz?

- Biz koleksiyon yapıyoruz, üretimi organize ediyoruz. Sattığımız ürünün yüzde 30’unu Uzakdoğu’dan, yüzde 70’ini Türkiye’den sağlıyoruz. Üretim tesisimiz yok, üretimi düşünmüyoruz.

Başarılı tasarımcılarla işbirliklerimizi artıracağız. Koton’da şu anda 8 tasarımcı var. Dışarıdan da 6 tasarımcı koleksiyon hazırlıyor. Dizayn ekibimizde 100’den fazla insan var. Yılda 30-40 bin model üretiyorlar, bunun 10 binini seçip üretime sokuyoruz. Koton mağazalarına her gün ortalama 37 model giriyor.

Turqualiyt sayesinde daha hızlı büyüyoruz

Turquality Programı’nda destek kapsamına alınan markalardan birisiniz. Bunun size faydaları oluyor mu?

- Aldığımız Turquality desteği ile iş ortaklıklarımızı güçlendirerek, Türkiye’de olduğu gibi, yurtdışında da hızlı bir büyüme planlıyoruz. Turquality sayesinde yüzde 50 devlet desteği ile Bora Aksu gibi yetenekli tasarımcıları bünyemize katarak, dizayn bölümünü güçlendiriyoruz.

Eşim 2 bin dolarla yola çıktı subaylığı bırakıp ona katıldım

Koton nasıl doğdu?/images/100/0x0/55ea4219f018fbb8f874691d

- Koton’u o dönemde öğretmen olan eşim Gülden Yılmaz 1988 yılında kurdu. 2 bin dolar sermaye ile Kuzguncuk’ta 25 metrekare büyüklüğündeki bir mağazada sadece ihraç fazlası ürünleri satıyorduk. 1991’de ikinci mağaza Beşiktaş’ta açıldı. 1992 yılında ben de subaylıktan ayrılarak ortak olarak şirkete katıldım. 1996’da, yurtdışındaki ilk satış noktamızı Almanya’nın Münih şehrinde faaliyete geçirdik. Bir yıl sonra Koton konsepti ile ilk mağazamızı İstanbul Profilo Alışveriş Merkezi’nde açtık. Bugün Koton bünyesinde 900 çalışanımız var. Ama bütün Koton mağazalarında 2 bin 500’ün üzerinde kişi çalışıyor.

İkinci markanız ’Ole’ için hedefleriniz ne?

- Bugüne kadar Koton mağazalarının içinde sattığımız ikinci markamız ’Ole’ daha çok gençlere hitap ediyor. Ole’yi hem Koton’larda, hem de ayrı mağazalar olarak pazarlıyoruz. İlk bağımsız Ole mağazası Kanyon’da açıldı. Bunların sayısını önümüzdeki dönemde artıracağız. Ole’yi de Koton’un yanında ayrı mağaza olarak yurtdışına taşımak istiyoruz.

Yılmaz Yılmaz

Koton Yönetim Kurulu Başkanı Yılmaz Yılmaz, 1962 Adapazarı doğumlu. İlköğrenimini Adapazarı’nda, lise eğitimini İstanbul’da tamamladı. 1984 yılında Deniz Harp Okulu’ndan mezun oldu. 1992 yılında Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’ndan ayrılarak öğretmenlik yapan eşi Gülden Yılmaz’ın 1988’de kurduğu mağazada ticaret hayatına atıldı.
Yazının Devamını Oku

Türk battaniyesi dünyayı sarıyor pazar 350 milyon dolara koşuyor

9 Nisan 2007
TÜRKİYE’de üretilen battaniyeler, dünyada 55 ülkede satılıyor. Avrupalılar genellikle televizyon karşısında örtünmek için Türk battaniyelerini tercih ederken, Afrikalılar ise geleneklerine uygun olarak hem düğünde, hem de cenazede kullanıyor. Yıllık 25 milyon adetlik üretim yapan Türk battaniye sektörünün büyüklüğü ise 350 milyon dolara ulaşmış durumda.

TÜRKİYE’deki battaniye üretiminin yüzde 98’ini gerçekleştiren Uşak’ta, yılda 16-18 milyon adet pamuklu dokuma battaniye, değişik illerde de yaklaşık 7 milyon adet peluş görünümlü baskı battaniye üretiliyor. Toplam 25 milyon adet üretim, 350 milyon dolarlık bir pazar büyüklüğüne ulaşan Türk battaniye sektörünün ürünleri, dünyanın 55 ülkesinde satılıyor. Avrupalı tüketiciler genellikle televizyon karşısında örtünmek için Türk battaniyesini tercih ediyor. Hem düğünde, hem cenazede geleneksel olarak battaniyeye sarılan Güney Afrika yerlilerinin ihtiyacının büyük bölümü de Türkiye’den gelen hammaddeler kullanılarak, Türk üreticiler tarafından üretilen ürünlerle karşılanıyor.

Battaniye üretiminin merkezi haline gelen Uşak’ta 21 yıldır battaniye üreten Sesli Tekstil, üretiminin yüzde 60’ını, 55 ülkeye ihraç ediyor. Yıllık cirosu 50 milyon doları aşan Sesli Grup, bugün Avrupa’nın en büyük battaniye fabrikasına sahip. Türkiye’nin en büyük, dünyanın 5 büyük üreticisinden biri. Dünyanın en büyük Target, Wal-Mart gibi mağaza zincirlerine onların markasıyla battaniye üretiyor. Sesli Battaniyeleri’nin kurucusu ve Genel Müdürü Hazim Sesli ile Türk battaniye sektörünü ve Sesli’nin yeni yatırım planlarını konuştuk.

Battaniye sektörünün bugünkü büyüklüğü nedir?

- Türkiye’de şu anda Uluslararası Battaniyeciler Birliği’ne kayıtlı 58 battaniye üreticisi var. 20 kadar da kayıtlı olmayan üretici var. Şu anda battaniye üretiminin yüzde 98’i Uşak’ta yapılıyor. Uşak’ta ayda 1.5 milyon adet, yılda 16-18 milyon adet üretim söz konusu. Bunun da yüzde 90’ı ihraç ediliyor. Yüzde 10’u iç pazarda satılıyor. Dokuma battaniye pazarı 125-150 milyon dolar civarında. 7 milyon adet de baskı battaniye üretiliyor. Böylece toplam üretim 25 milyon adet, pazar da 350 milyon dolara ulaşıyor. Normal pamuklu battaniyeler ince dokuma olanlar, baskı battaniye ise peluş gibi olan yumuşak battaniyeler.

Aileniz iplik işindeymiş, sizin battaniye üretimine girişiniz nasıl oldu?

- 1967’de ailem Nevşehir’den Uşak’a göç etmiş. Sanayi hayatımızın başlangıcı Uşak. Dedemler Nevşehir’den Uşak’a halı ipliği satıyormuş. Birgün sıkıntıya giren bir sanayici, alacaklarımıza karşılık fabrikayı bize vermiş. 1983’te Turgut Özal’ın dünyaya açılımı teşvik ettiği dönemde lisedeydim. Ailemle Avrupa’dan makineler aldık. Battaniye makineleri de almıştık. Askere gidip geldim o makineler çalıştırılmıyordu. Biraz kalabalık bir aileydik. İş hayatında kaybolmak istemedim. Atıl duran bir battaniye tesisi vardı. Onu alıp çalıştırmak istediğimi aileme söyledim. Babam şirket sermayesi verdi ve üretime başladık.

AVRUPA’NIN EN BÜYÜĞÜ OLDUK

Sesli Tekstil’in bugün sektörde geldiği nokta neresi?

- 1986 yılında başladığımızda Türkiye’nin en küçük battaniye üreticisiydik. Günde 50 battaniye üretiyorduk. Bugün yılda 1.5 milyon adet üretimle, Türkiye’nin ve Avrupa’nın en büyük üreticisi ve ihracatçısıyız. Dünyada ilk 5 arasındayız. 55 ülkeye ihracat yapıyoruz. Atıl bir tesisi çalıştırmaya başladığımızda ilk 6 ay zarar ettik, ailem ’kaliteli üretim yap, zarar et, kaliteli üretirsen ilerde kazanırsın’ dedi. Gerçekten de 6 ay sonra para kazanmaya başlamıştık. Bugün Uşak’ta dokuma, Çorlu’da baskı battaniye üretiyoruz.

Güney Afrika yerlileri cenazede ve düğünde Türk battaniyesi kullanıyor

Dünyada ve Türkiye’de battaniyeye olan talep nasıl?

- Yurtiçinde her geçen gün talep azalıyor. Ancak kullanımda da farklılıklar görüyoruz. Eskiden battaniye evde yüklüklerde beklerdi. Ama artık evlerde televizyon battaniyesi olarak ağırlıklı kullanım başladı. Isınma aracından ziyade kullanım aracı oldu. Televizyon seyrederken üzerinize alıyorsunuz, pikniğe götürüyorsunuz. Güney Afrika’da ise çeyiz olarak kullanılıyor. Gelinle damat yere yatırılıyor. Düğüne her gelen gelinle damadın üzerine bir battaniye örtüyor. Bu bir gelenek. Ve çoğunlukla Türk markalı battaniyeler kullanılıyor.

Battaniye ’koklanarak’ alınır

Battaniye alırken kaliteli olup olmadığı nasıl anlaşılır?

- Battaniyenin kalitesini anlamak için sadece dokunmak yetmez. Koklamak lazım. Kötü bir battaniye ise zaten kokusundan kullanamayacağınızı anlarsınız. Bu battaniyeler genelde zararlı kimyasal maddeler yoğun kullanılarak merdiven altında üretiliyor. Bazı battaniyelerde ise tekstildeki özürlü ürünler ya da zararlı olmayan üretim fazlalıkları kullanılır. Bunlar geri dönüşümle ekonomiye kazandırılır ve sağlığa zararlı değildir.

İhracata nasıl başladınız?

- 1991 yılında Körfez Krizi yaşandı. O dönemde Rusya pazarı yeni açıldığı için krizi çabuk atlattık. Battaniye sektöründe dünyada bir açık vardı. Rusya’dan her gelen bir battaniye alıp gidiyordu. 94’deki 5 Nisan Kararları’nın ardından ihracat yapmazsak yok olacağımızı düşündük. Hızlı karar vererek pazarlama şirketimizi kurduk, Hızla ihracata odaklandık.

HAZİM SESLİ

Sesli Tekstil’in Genel Müdürü Hazim Sesli, 1966 Nevşehir doğumlu. 1986’dan itibaren battaniye üretimine yoğunlaştı. 1994’de Sespa İhracat’ı kurdu. 1994’de Uşak Genç İş Adamları Derneği’nin (UGİAD) kuruluş aşamasında bulundu. İki dönem UGİAD’ın başkan yardımcılığı görevini, 3 dönem de başkanlığını yürüttü. 2001-2005 arasında Uşak Ticaret ve Sanayi Odası’nda (UTSO) Başkan Vekilliği yaptı. 2004’den beri Uşak Organize Sanayi Bölgesi(UOSB) Başkanı. Sesli, 2006’da Türkiye Uluslararası Battaniyeciler Birliği’nin(TUBB) kuruluşuna öncülük ederek bir süre başkanlığını yürüttü. Halen 2003’te kurulan Ege Akdeniz Bölgesi Genç İşadamları Dernekleri Federasyonu’nun (EGAFED) Yönetim Kurulu Başkanı ve Türkiye Genç İş Adamları Konfederasyonu’nun (TÜGİK) kurucusu ve Genel Başkanı.
Yazının Devamını Oku

5 yılda 500 milyon dolar yatırdık Türkiye’ye macera aramaya gelmedik

2 Nisan 2007
KRİZ döneminde Türkiye’ye gelen ve 2001 yılından bu yana 500 milyon dolarlık yatırım yapan İtalyan Cementir Grubu şirketlerinden Çimentaş’ın Yönetim Kurulu Başkanı Walter Montevecchi, Türkiye’ye macera olarak bakmadıklarını, kök salmaya geldiklerini söyledi. 180 milyon dolar yeni yatırım yapacaklarını belirten Montevecchi "Türkiye’nin geleceğine güveniyoruz" dedi.

İTALYAN Cementir Grubu şirketlerinden Çimentaş’ın Yönetim Kurulu Başkanı Walter Montevecchi, kriz döneminde geldikleri Türkiye’de çimento sektörüne 2001’den bu yana 500 milyon dolar yatırdıklarını belirterek, "Türkiye’ye macera olarak bakmıyoruz, kök salmaya geldik. Türkiye’nin geleceği cesaret verici. Yatırımlarımıza devam edeceğiz" mesajını verdi. Önümüzdeki bir yıl içinde Doğu Karadeniz’de 70-80 milyon dolar yatırımla sıfırdan yeni bir çimento tesisi kurmaya hazırlandıklarını söyleyen Walter Montevecchi, Kuzey Ege’deki Bakırçay Çimento Öğütme tesisini de 100 milyon dolar yatırımla entegre bir çimento fabrikasına dönüştüreceklerini belirtti. Montevecchi, kapasite artırım çalışmaları ve yeni fabrikalarla birlikte, önümüzdeki bir yılın sonunda klinker üretim kapasitelerinin de 5.6 milyon tona ulaşacağını söyledi. Yaklaşan seçimlerin ekonomik etkisi olmayacağına inanan ve ’Türkiye’nin geleceği cesaret verici’ diyen Montevecchi’ye göre, dünyadaki ve Avrupa’daki iş çevreleri Türkiye’de AK Parti liderliğinde muhtemel bir koalisyona karşı da hazırlıklı. Türkiye’nin İtalyan Cementir Grubu’nun dünyadaki faaliyetlerinin yüzde 20’sini oluşturduğuna dikkat çeken Çimentaş Yönetim Kurulu Başkanı Walter Montevecchi ile grubun Türkiye’ye bakışını ve yeni yatırımlarını konuştuk.

Cementir, 5 yıl önce neden Türkiye’ye girme kararı aldı?

- İtalyan Caltagirone Grubu’na bağlı Cementir, 5 yıl önce Çimentaş’ın yüzde 56’sını satın aldı. Ardından kalan hisseleri de alarak şirketin yüzde 98’den fazlasına sahip oldu. Cementir, uluslararası bir oyuncu olmak istiyordu. Ege’de kurulu Çimentaş’ın satışını fırsat olarak gördük. O dönemde yaşanan ağır kriz şartlarına rağmen ülkenin büyük potansiyel taşıdığını tespit ettik. Türkiye’ye gelme kararımız macera ya da flört etme anlayışı içinde olmadı. Burada büyümek, kök salmak anlayışıyla geldik. Hem nüfus, hem de ekonomik açıdan büyük bir ülke. Uzun yıllar politik istikrarsızlıkla yüzyüze kalmış, fakat gelecek cesaret verici.

5 yılda Çimentaş Grubu’nun geldiği nokta neresi?

- 5 yılın sonunda Çimentaş ikiye katlandı. 2001’de 2 milyon ton çimento satabilen grup iç piyasada 4 milyon ton çimento satar hale geldi. Büyüme hedefinin ilk aşaması olarak TMSF’den Lalapaşa fabrikasını aldık. 2005’in sonunda 9 fabrika satışa sunulmuştu. Onların bir bölümünü satın almak istedik ama fiyatlar çok yüksek gerçekleşti. Sadece bir fabrika alabildik. 2006’da Oyak’tan Elazığ Çimento’yu aldık. Lalapaşa için 166.5 milyon dolar, Elazığ için 110 milyon dolar ödedik. Çimentaş’a ödediğimiz 240 milyon dolarla birlikte Türkiye’ye 500 milyon dolar yatırdık.

Yatırımlarınız sürecek mi?

- Her yıl 10-20 milyon dolar arası rutin yatırım yapıyoruz. Ayrıca stratejik yatırımlarımız var. Rekabetçi bir yapıya kavuşmak, sürdürülebilir bir karlılığı ve büyümeyi gerçekleştirmek için yatırımlarımızı sürdüreceğiz. Çevreye dönük yatırımların Avrupa Birliği uyum sürecinde büyük önemi olacağına inanıyoruz. Bu zorunlu hale gelmeden kendimizi uyduruyoruz.

Ermenistan’la ilişkileriniz eninde sonunda normalleşecek

Sıfırdan kuracağınız yeni fabrika için neden Doğu Karadeniz’i seçtiniz?

- Bakü-Tiflis-Kars Demiryolu inşaatı ile ilgili anlaşmanın imzalanması ve Karadeniz otoyolunun tamamlanmak üzere olması bizi bu bölge için harekete geçirdi. Ayrıca eninde sonunda umut ediyoruz ki, Ermenistan ile ilişkiler bir normalleşme sürecine girecek, oradaki sınır ticareti gelişecektir. Atatürk’ün dediği gibi ’Yurtta barış, dünyada barış’ eninde sonunda gündeme gelecek. Bu bölgedeki muhtemel gelişmeler karşısında proaktif bir tutum içinde olmak istiyoruz.

Avrupa’daki iş çevresi muhtemel koalisyona hazır

Yaklaşan seçimlerin ekonomiyi olumsuz etkilemesini bekliyor musunuz?

- Önümüzdeki seçimlerin ekonomik etkisi olmayacak gibi görünüyor. Dünyadaki ve Avrupa’daki iş çevreleri Türkiye’deki muhtemel bir koalisyona karşı da hazırlıklı. Bunu kabul eder durumdalar. Böyle bir gelişmeyi istikrarı bozucu bir unsur olarak düşünmüyorlar Yani muhtemelen böyle bir senaryo için de AK Parti’nin koalisyona liderliği söz konusu olabilecek gibi görünüyor. Cumhurbaşkanlığı seçimleri için bir şey diyemiyorum. Sanırım ne olursa olsun sonuçta piyasalar bunu eninde sonunda hazmedecektir. Türkiye’ye karşı bir güven var neticede.

Türkiye, Cementir içinde yüzde 20 paya sahip

Çimentaş 2006 yılını nasıl geçirmişti, 2007 sonu beklentiniz nedir?

- 2006 yılında 442 milyon YTL ciro gerçekleştirdik. 2007 yılında bu rakamın 560 milyon YTL’yi aşmasını bekliyoruz.

Türkiye’deki faaliyetlerinizin Cementir içindeki konumu nedir?

- Cementir’in 11 ülkede üretimi, 15 ülkede de faaliyeti var. Bugün Türkiye’de, Cementir’in faaliyetlerinin yüzde 20’sini oluşturuyor. Cementir’ın Türkiye’deki operasyonu uluslararası olması bakımından ilk adımdı. Daha sonra beyaz çimentoda dünyada bir numara, Kuzey Avrupa’da gri çimentoda bir numara olan Aalborg’u satın alarak büyük bir yapıya kavuştu.

WALTER MONTEVECCHI

Çimentaş Yönetim Kurulu Başkanı Walter Montevecchi, 1945 İtalya doğumlu. Maden mühendisliği eğitimi ve askerliğin ardından 1972’de Vianini Grubu’na katıldı. Ana hissedarı Vatikan Bankası olan Vianini’yi 1973’de Caltagirone Ailesi satın aldı. Montevecchi, bu tarihten itibaren Caltagirone Grubu şirketlerinde çalışıyor. Aralarında gayrimenkul, inşaat, medya, finansal iştirakler gibi şirketleri de bulunduran Caltagirone Grubu’nun çimento sektöründeki Cementir’e ise 1994’de yönetim kurulu üyesi olarak girdi. Hong Kong, Tayland, Venezuella ve Kolombiya’da büyük altyapı yatırımlarında üst düzey proje yöneticisi olarak görev aldı. 2001’de Cementir’in Çimentaş’ı almasıyla Çimentaş Yönetim Kurulu Başkanı oldu.
Yazının Devamını Oku

Akbank’a girerek ilk adımı attık Türkiye’de büyük fırsat görüyoruz

26 Mart 2007
AKBANK’a ortak olan dünya finans devi Citigroup’un CEO’su Chuck Prince, "Mevcut istikrar devam ettikçe Türkiye bizim için en önemli 10 ülke arasında kalmaya devam eder. Akbank ile yaptığımız ortaklık, kendileriyle sürecek olan stratejik ortaklığımızın ilk adımını oluşturdu" dedi. DÜNYANIN en büyük finans grubu Amerikan Citigroup CEO’su Chuck Prince, 1.5 yıl aradan sonra ikinci kez geldiği Türkiye’nin ekonomik ve politik istikrarına güvendiğini, 2006’da yapılan yatırımların meyvelerini 2007’de toplamaya başladıklarını söyledi. 100’ün üzerinde ülkede faaliyet gösteren ve yaklaşık 300 bin kişinin çalıştığı Citigroup’un CEO’su Chuck Prince, ’Çalışanlarla Dünya Turu’ toplantıları kapsamında birkaç günlüğüne İstanbul’a geldi. Bazı ülkelere hiç gidemeyen, bazılarına ise 3-4 yılda bir gidebildiğini söyleyen Prince, "Türkiye, en önem verdiğimiz ilk 10 ülke arasında" dedi. Kısa bir süre önce 3.1 milyar dolara Akbank’ın yüzde 20’sine stratejik ortak olan Citigroup’un CEO’su Chuck Prince, "Mevcut istikrar devam ettikçe Türkiye bizim için en önemli 10 ülke arasında kalmaya devam eder" dedi. "Akbank ile yaptığımız ortaklık, kendileriyle sürecek olan stratejik ortaklığımızın ilk adımını oluşturdu" diyen Citigroup’un CEO’su Chuck Prince ile Türkiye’deki yatırımlarını konuştuk.

1.5 yıl önce İstanbul’a geldiğinizde yaptığımız görüşmede Türkiye’de büyümek için banka almak gerekmediğini söylemiştiniz. Kısa bir süre önce Akbank’a yüzde 20 ortak oldunuz. Bundan sonra nasıl bir strateji izleyeceksiniz?

- Türkiye’de işimizi büyütmek ve geliştirmek konusunda çok kararlıyız. Bu bizim için çok öncelikli bir konu. Türkiye, Citigroup için dünyada en heyecan verici ülkelerden biri. 2006 yılında 30 şube açtık. Şube sayımızı ikiden fazlaya katladık. Çalışan sayımızı yüzde 50’den fazla artırdık. Üçüncüsü de burada stratejik yatırım yapma şansına eriştik. Akbank ile yaptığımız stratejik ortaklık da kendileriyle sürecek olan stratejik ortaklığımızın ilk adımını oluşturdu.

Türkiye’de stratejik ortak olarak neden Akbank’ı tercih ettiniz?

- Öncelikle Akbank itibarı olan ve hızlı büyüyen bir kurum. Ülke çapındaki konumu da çok iyi. Bunun ötesinde de aslında ben Türkiye’nin en iyi bankası olarak değerlendiriyorum. Bu kurumsal yapının ötesinde Sabancı Ailesi’ne çok büyük saygım var. Kendileriyle ortak olmanın çok büyük bir artı olduğunu düşünüyorum. Bu çerçevede bu ortaklık her iki taraf açısından da önemli bir fırsat.

TÜRKİYE BİZİM İÇİN ÇOK ÖNEMLİ

100’den fazla ülkede faaliyet gösteriyorsunuz.
Türkiye’yi bu ülkeler arasında nerede görüyorsunuz?

- Türkiye, Citigroup içindeki ilk 10 önemli ülkeden biri. Şu anki ekonomik istikrar devam ettiği sürece de bu ilk 10’da sürekli olarak kalmasını bekliyorum. Beklentim bu ekonomik istikrarın devam edeceği yönünde. Türkiye’nin büyüme dinamikleri de ileriye dönük olarak ilk 10’da kalmasını garanti ediyor. Bizim için Türkiye çok önemli, ben de o yüzden buradayım.

Türkiye’de yeni yatırımlarınız olacak mı?

- Türkiye’ye birkaç çeşit yatırım yapmamız olası. Öncelikle daha önce yaptığımız gibi buradaki şube ağımızı büyütebiliriz. Akbank’la birlikte yapabileceğimiz yatırımlar olabilir. Burada çok iyi fırsatlar görüyorum. Bir de, Citigroup’un Citigroup Venture Capital International (CVCI) şirketi var. Bu şirketimiz, dünyada hem yüksek derecede büyüme, hem de ekonomik ve politik istikrar gösteren ülkelere yatırım yapıyor. Bu çerçevede Türkiye’de de bazı yatırımlar yaptı. Bu yatırımların da devam edeceğini tahmin ediyorum.

Türk bankacılık sektörü mortgage için hazır

Türk bankacılık sektörü Mortgage uygulamasına hazır mı?

- Bir ülkede Mortgage piyasasının başlaması çok iyiye işaret. Piyasanın ve ekonominin artık daha sofistike bir hal aldığını gösterir. Bu piyasa yavaş başlar. Çünkü bir Mortgage kredisi vermek daha farklı bir kredi anlayışı ve altyapısı gerektirir. Aynı zamanda devletin de tapu konusundaki düzenlemeleri yapması gerekiyor. Türk bankacılık sektörünün buna hazırlandığını düşünüyorum.

Türkiye’ye tatile gelmek, kravatsız gezmek istiyorum

Türkiye’ye ilk geldiğinizde sizi en çok ne etkilemişti?

- Türkiye’nin çok muhteşem bir ülke olduğunu düşünüyorum. En sevdiğim, en enteresan piyasalardan birisi. Sık sık gelmeye devam etmek istiyorum. Tarihsel olarak benzersiz ve önemli bir konuma sahipsiniz. Umarım bir haftalığına tatile gelirim. Takım elbise ve kravatsız, Türkleri yakından tanıma fırsatı bulurum.

Seçimden farklı iktidar çıksa da artık ekonomik politika değişmez

Türkiye’de ekonomik istikrarın devamını nelere bağlıyorsunuz? Yaklaşan seçimlerin bu istikrarı etkileyeceğini düşünüyor musunuz?

- Türkiye’de seçimlerin nasıl sonuçlanabileceğini söylemek benim açımdan ukalalık olur. Ama gerçekleştirdiği ekonomik reformların ve mali disiplinin Türkiye’ye özellikle Türk halkına büyük yararlar sağladığını düşünüyorum. Enflasyonun düşmesi gibi... Son zamanlarda Türkiye’ye gelen yabancı yatırımlarının artması da dış göstergelere yansımasını gösteriyor. Seçimlerden sonra gelen hükümetin bu çerçevede devam edeceğini düşünüyorum. Çünkü bunlar Türk insanına fayda sağlayan adımlardır. O yüzden de politika üstü konuma sahiptir. Ekonomik politikanın da aynen devam edeceğini düşünüyorum.

Akbank hissesi satılırsa bizim öncelik hakkımız var

Akbank’taki payınızın önümüzdeki yıllarda artırmanız gündeme gelebilir mi?

- Öncelikle yaptığımız anlaşmada Akbank’ın çoğunluk hissedarlarının bundan sonra herhangi bir hisse satışında öncelik hakkımız var. Anlaşmanın bu yanından dolayı çok memnunuz. Kendilerine çok büyük bir saygım olan Sabancı Ailesi böyle bir hissede karar kıldı. Bu bizim için gerçekten çok olumlu. Yüzde 20 hissedarlık konumumuz da ileriye dönük olarak bize kendileriyle başka stratejik ortaklıklar yapma fırsatını tanıyacak. Bu stratejik ortaklıklar da bizim işimizi daha iyiye götürmemize yardımcı olacak.

Büyüyen pastadan daha büyük dilim almalıyız

Türkiye’de bireysel bankacılıkta ne kadar büyümek istiyorsunuz?

- Bireysel bankacılıkta benim olmak istediğimden daha küçük bir konumdayız. Türk ekonomisi büyümeye devam ettikçe, Türk tüketicisi de bundan faydalandığı sürece bu pastanın boyutu daha da büyüyecek. Bu büyüyen pastadan dana büyük dilim almamız gerekiyor.

Türk bankacılık sektörü sağlıklı yapıya kavuşuyor

Türkiye’de bankacılık sektörünün geleceğini nasıl görüyorsunuz?

- Bankacılık sektörünün içinde çalıştığı ortam daha istikrarlı bir hale geldi. Ekonomi daha kuvvetlendi. Sektörün altyapısına baktığımızda ise hem risk yönetimi, hem de teknoloji konusunda önemli ilerlemeler kaydedildi. Bu da sektörün daha da kuvvetli bir hale gelmesine yol açtı. Dış çevreden stres faktörü, ağır bir baskı oluşmuyor artık. Sektör de kendi altyapısını kuvvetlendirince ben bunu çifti fayda olarak düşünüyorum. Uzun dönemde de Türkiye’deki bankacılık sektörünün daha çekici, daha sağlam, daha sağlıklı bir yapıya sahip olacağını öngörüyorum.

CHUCK PRINCE/images/100/0x0/55eb0c95f018fbb8f8a7b73c

Citigroup’un CEO’su ve Citigroup Yönetim Komitesi Üyesi Chuck Prince, 1950 doğumlu. Los Angeles, Güney California Üniversitesi mezunu. Uluslarası İlişkiler üstüne master yaptı. Aynı üniversiteden hukuk diploması da alan Prince, Georgetown Üniversitesi’nde Hukuk master’ı yaptı. Kariyerine 1975’de U.S.Steel Corporation’da avukat olarak başladı. 1979’da daha sonra Citigroup’u oluşturacak firmalardan biri olan Commercial Credit Company’e katıldı. 1983’de Commercial Credit Company’de Kıdemli Başkan Yardımcısı ve Genel Danışman oldu. 1996’da Yetkili Başkan Yardımcısı, 2000’de İdari Yönetici, 2001’de Organizasyon’dan sorumlu yönetici (COO) oldu. 2002-2003 arasında Citigroup Global Kurumsal Bankacılık ve Yatırım Bankacılığı Bölümü’nde Başkan ve CEO olarak görev aldı. 2003’de Citigroup CEO’luğuna atandı.
Yazının Devamını Oku

Tarıma sadece Ziraat yetmez diğer bankaların önünü açın

19 Mart 2007
TÜRKİYE’de devletle çiftçi arasındaki tek finansal bağın artık Ziraat Bankası olmaması gerektiğini söyleyen New Holland Trakmak Genel Müdürü Ateş Arsan, "Ziraat’in kaynakları, tüm sektörün desteklenmesine yetişemiyor. Çiftçiyi desteklemek isteyen başka bankalar da var, bunlara da Ziraat’e sağlanan destek verilmeli" dedi. KOÇ Grubu bünyesindeki New Holland Trakmak’ın Genel Müdürü Ateş Arsan, Türkiye’de tarımsal verimliliğin artırılabilmesi ve çiftçilerin para kazanabilmesi için ’devletle çiftçi arasındaki tek finansal bağın’ Ziraat Bankası olarak görülmesinden vazgeçilmesi gerektiğini söyledi. Çiftçiliğin büyük yatırım istediğine dikkat çeken Ateş Arsan, "Tarımı destekleme işi sadece Ziraat Bankası’na veriliyor. Çiftçiyi desteklemek isteyen ve kredi açmak için istekli başka bankalar da var. Bunlara da destek sağlanmalı. Ziraat Bankası bütün tarım sektörünün desteklenmesine yetişemiyor" dedi.

Türkiye’de hálá 1.2 milyon traktörün kullanıldığını belirten Ateş Arsan, bunların üçte birini 20 yaşın üzerinde olduğuna ve tarımsal verimliliğin sağlanabilmesi için yenilenmeleri gerektiğine dikkat çekti. Türk çiftçisinin alım gücü olmadığı için beygir gücü 50-60 olan traktörlerle yetinmek zorunda kaldığını belirten Ateş Arsan, ABD’de ve Avrupa Birliği ülkelerindeki gibi beygir gücü 100 ve 100’ün üzerindeki traktörlere geçilmesi gerektiğini vurguladı. New Holland Trakmak Genel Müdürü Ateş Arsan ile Türk tarımını, güçlü traktörlerin tarım üzerindeki etkilerini ve traktör pazarını konuştuk.

Tarımsal üretimde girdilerin payı ne kadar?

- ABD Mississipi’de bir dekar alanda pamuk üretmenin maliyeti 80 dolar, Manisa’da 150 dolar. Bir Mississipili çiftçi uygun yapı teknoloji ve tarımsal ekipman sayesinde bu üretim için 10 litre benzin harcarken Manisalı çiftçi 35 litre harcıyor. Yapılan araştırmaya göre Türkiye tarımının genelinde 100 YTL’lik üretim için 38 YTL’lik girdi kullanılıyor. Bunun da yüzde 25’i traktör ve tarım iş makinaları için yapılan harcamalardan oluşuyor. Bunu yüzde 17’lik payla finans giderleri izliyor.

Türkiye’de tarımsal üretim maliyetleri neden bu kadar yüksek?

-
Cumhuriyet’ten bu yana tarım sektöründe yapılması gerekenler yapılmadı. Özel bankalar iki yıldır kredi konusunda traktör almak isteyenlere destek veriyor. Çiftçilik yatırımı büyük olması gereken bir iş kolu. Bu sektörün sorunları hep siyasi demeçlerle çözümlenmeye çalışılıyor. Kabul edilebilir fiyata malı üretmek esastır. Tarımda böyle bir çaba yok. Devletin verdiği destek bir önceki yılın verimsizliğini gideremiyor.

TRAKTÖRLERİN GÜÇLERİNİ YÜKSELTMELİYİZ

Tarımda verimliliğin artması için traktör sayısının çoğaltılması gerekiyor mu?

-
Türkiye’de öncelikle traktör adedinin artması değil, mevcut traktör pazarının yenilenmesini, gücünün yükselmesini sağlamamız gerekiyor. Tarımsal verimlilik yerinde sayıyor, destekleme işe yaramıyor ise demek ki maliyetler gerçekten yüksek. Bunu düşürmenin ve verimliliği artırmanın yolu da güçlü traktörlerden tarım işletmelerini yöntem değiştirmeye ve kullandıkları traktörün bir büyüğünü almaya ikna etmek gerekiyor.

Traktörün beygir gücünün artırılmasının verimlilikteki rolü ne?

- Kullanılan traktörün beygir gücü yükseldikçe araziden alınan verim de artacaktır. Türkiye’deki toplam traktör parkının yüzde 70’i 0-50 hektarlık tarım işletmelerinde kullanılıyor. Türkiye’deki 50 hektar ve üzeri büyük işletmeler ise traktör parkının yüzde 2.5’ine sahip. 50 hektardan büyük işletmelere bir traktör düşüyor. Bunun ortalama gücü de 70 beygirdir. Çiftçiler ancak 30-35 bin YTL fiyatlı 60 beygir gücünde traktör alabiliyor. Bu traktörle verimli iş yapmaya imkan yok. Türkiye’de pamukta tarlayı 50 beygirlik traktörle 10 kez, ABD’de 100 beygir traktörle bir kez geçiyorsunuz. Zaman yarıya düşüyor. Tabii harcanan mazot ve iş gücü de yarıya iniyor.

BÜTÜN BANKALAR İSTEKLİ

Türk çiftçisinin güçlü traktör kullanımı nasıl yaygınlaştırılabilir?

- Güçlü traktörlerin yaygınlaşması finansman gerektiriyor. Devletle çiftçi arasında finansal bir bağa ihtiyaç var. Ziraat Bankası imkanlarıyla bugün çiftçi uygun koşullarda kredi temin ediyor. Ancak tarımı destekleme işi sadece Ziraat Bankası’na veriliyor. Çiftçiyi desteklemek isteyen ve kredi açmak için istekli başka bankalar da var. Ama bugün için bu faizlerle mümkün değil. Çiftçi ayda yüzde 2 faizle traktör alamaz. Ziraat Bankası bütün tarım sektörünün desteklenmesine yetişemiyor. Sektör sadece Ziraat kredileriyle yürütülemez.

Dünyada bu iş nasıl yürüyor?

- Dünyanın her yerinde bütün bankalar tarıma kredi verebiliyor. Tarıma gereken yatırım yapılmazsa verimliliğin artırılması, para kazanılması mümkün değil. Avrupalı bankacılar Türkiye’ye Türk bankacılardan daha fazla güveniyor.

Müşteriye güçlü traktör satamıyoruz

Genelde kaç beygir gücündeki traktörlere talep var?

- Türkiye’de satılan traktörlerimizin yüzde 25’i 75-95 beygir gücünde. Daha pahalı olan 180 beygir gücünde traktörlerimizden sadece yılda 10-15 adet satabiliyoruz. Satılanların çoğu 50-60 beygir gücünde.

Bu traktörlerin kullanımı ve faydaları konusunda çiftçilere eğitim veriyor musunuz?

- Biz kendimize ’çiftçinin çözüm ortağı’ diyoruz. Çiftçilere traktör ve tarımsal ekipmanlarla ilgili her türlü bilgiyi ve getirilerini anlatıyoruz, eğitim veriyoruz. Çiftçiler de istedikleri an, çağrı merkezimizi telefonla arayarak bizden destek alabiliyorlar.

2007’de Türkiye’de toplam 40 bin traktör satılır

Bu yıl Türkiye’de toplam kaç traktör satılmasını bekliyorsunuz?

-
2007 yılında Türkiye’deki toplam pazarın 40 bin traktör olmasını bekliyoruz. Traktör pazarının yüzde 35’i Trakmak’ın, Massey Ferguson’un (Uzel) payı yüzde 36 civarında. Pazarın kalanı da diğer markaların elinde.

New Holland Trakmak olarak yılda kaç traktör satıyorsunuz?

- Türkiye’de bu yıl 14 bini yerli, bini ithal olmak üzere 15 bin traktör satacağız. Traktör dışında her türlü tarım ekipmanlarını, hasat ve pamuk toplama makinalarını da pazarlıyoruz. 50-180 beygir arasında traktör çeşitlerimiz var.

Türkiye’de 1.2 milyon traktör kullanılıyor

Türkiye’de traktör pazarının hacmi nedir?

- Türkiye dünyanın en büyük traktör pazarlarından biri. 2005 rakamlarına göre dünya traktör ve tarım makinaları pazarı 47 milyar Euro. Avrupa Birliği pazarı ise 17.5 milyar Euro. Türkiye tarımında hálá 1.2 milyon traktör kullanılıyor. Ama bunun üçte biri 20 yaşın altında. Bunların her yıl sadece yüzde 5’i yenilense bile yılda 60 bin traktör satılması lazım.

Bin hektara Hollanda’da 192 bizde 45 traktör düşüyor

İşlenen tarım arazisi açısından bakıldığında Türkiye’de kullanılan traktör sayısı yeterli mi?

- Türkiye’de işlenen bin hektar tarım alanına 45 adet traktör düşüyor. Bu rakam Hollanda’da 192, İtalya’da 132, AB ülkelerinde ortalama 83 adet. Avrupa Birliği’nde tarım işletmesi başına 1 traktör varken, Türkiye’de 4 işletmeye bir traktör düşüyor. Ayrıca traktörlerin ortalama güç düzeyi Türkiye’de sadece 58 beygir. AB’de bu rakam ortalama 100 beygir.

Ülkemizde tarım birlikleri tam çalışamıyor

Türkiye’deki tarım birlikleri bugün tam çalışamıyor ama...

-
Evet, Türkiye’de tarım birlikleri bugün tam çalışamıyor. ABD’de tarımsal üretimin büyük bölümünü birlikler organize ediyor. Toplam tarımsal üretimin yüzde 27’sini birlikler pazarlıyor. Üreticiler kendi kurduğu birliklerle işlerini yürütüyor. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) rakamlarına göre Türkiye’de 3.5 milyon tarım işletmesi var. Tarımda verimliliği tek başına artırmak ve yatırımı tek başına yapmak zor. Tarımda üretim bir ay sürer ama depolaması pazarlaması, zaman alır.

MEHMET ATEŞ ARSAN

New Holland Trakmak Genel Müdürü Mehmet Ateş Arsan, Çorum doğumlu. Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Alet ve Makinaları Bölümü mezunu. 1968 yılından bu yana Koç Grubu’nda çalışan Arsan, iş hayatına Ford Traktör Fabrikası’nda başladı. Ardından sırasıyla, Türk Traktör Fabrikası’nda Mamül Mühendisi, Egemak’ta Teknik Servis Müdür Yardımcısı, Trakmak’ta Teknik Servis Müdürü ve Genel Müdür Yardımcısı olarak görev aldı. Mart 1988’den bu yana New Holland Trakmak Genel Müdürü olarak Koç Grubu’ndaki görevine devam ediyor.
Yazının Devamını Oku

Türkiye’de mükemmel şirketler bulduk 900 milyon dolarlık ’iş’ yaratacağız

12 Mart 2007
Amerikan uçak devi Boeing, Türkiye’de 2 yıl önce başlayan askeri uçak üretim projeleri işbirliği kapsamında 2018’e kadar Türk sanayiine üretim, eğitim ve bakım desteği olarak yaklaşık 900 milyon dolarlık bir iş potansiyeli yaratacak. Boeing Uluslararası İlişkiler Başkan Yardımcısı ve Boeing Türkiye’nin Başkanı Greg Pepin, "Türkiye’de mükemmel şirketler bulduk. Birlikte büyümekten mutluyuz" dedi.

YAKLAŞIK 28 yıldır Türkiye’yi ticari uçaklarını pazarlayan ve son iki yıldır da askeri uçak üretimi konusunda Türk Silahlı Kuvvetleri ile işbirliği yapan Amerikan uçak devi Boeing, 2018’e kadar kadar Türk şirketleri için toplam 900 milyon dolarlık bir iş potansiyeli yaratacak. Boeing Uluslararası İlişkiler Başkan Yardımcısı ve Boeing Türkiye’nin Başkanı Greg Pepin, Türkiye’de 2 yıl önce başlayan askeri uçak üretim projeleri işbirliği kapsamında 2018’e kadar Türk sanayine üretim, eğitim ve bakım desteği olarak yaklaşık 900 milyon dolarlık bir iş potansiyeli yaratacaklarını söyledi.

ABD Ordusu’nda çalıştıktan sonra ABD’nin Ankara Askeri Ataşeliği’ni yapan Boeing Türkiye’nin Başkanı Greg Pepin, Pentagon’a dönmemek için ordudan emekli olmuş ve 1999’da Boeing’e katılarak Türkiye’de kalmış. 17 yıldır Türkiye’de yaşayan Greg Pepin ile dünyadaki toplam geliri 61.5 milyar doları aşan dünya devi Boeing’in Türkiye’deki hedeflerini ve projelerini konuştuk.

Boeing, Türkiye’ye şirket kurarak yerleşmesinden bu yana neler yaptı?

-
8 yıl önce başladığımızda çok ciddi hedeflerimiz vardı. Hala çok büyük bir heyecanla devam ediyoruz. Bunu daha ileriye götürmeyi hedefliyoruz. Gerek ticari gerekse savunma alanında çok yol aldık. Ticari uçağımız 737’yi tanıttık. Türk havacılık sektörü 737’yi hem uluslararası uçuşlarda, hem yurtiçinde kullanılıyor. Türk Hava Kuvvetleri ile birlikte yürütülen Tanker Aircraft projesi birkaç yıl önce başarıyla tamamlandı. Bugün Boeing Türkiye’nin devam eden iki projesinden biri TAI (TUSAŞ) ile ortaklaşa yürütülen ’Peace Eagle’ (Barış Kartalı), diğeri ise 4 yıldır Havelsan ile birlikte yürütülen ’Missile Defence’ (Füze Savunma Sistemleri Projesi) projesi. ’Missile Defence’ projesi yüksek teknolojili bir proje olup Türkiye Boeing’in bu konudaki takım çalışmasını sürdürdüğü 12 ülkeden biri.

Türk endüstrisiyle işbirliğiniz hangi noktada?

- Türkiye’de farklı gruplarla çalışıyoruz. Önemli olan Boeing ve Türk sanayiinin birlikte gelişmesi. Bugüne kadar havacılık sektörüne yönelik olarak Türk sanayi için 200 milyon dolarlık bir potansiyel yarattık. Türkiye’de 13 yılda (2018’e kadar) toplam 900 milyon dolarlık bir iş potansiyeli yaratmış olacağız. Bunun iki yılı geride kaldı, bu süreçte zaten birkaç yüz milyon dolarlık operasyon yapıldı. Örneğin Kale Kalıp’a ileri makine teknolojini transfer ediyoruz. Bu teknoloji 787 model ticari uçakların parçalarını kapsıyor. Onlar bu parçaları yapacaklar, sonra bize satacaklar. Türk sanayii ile teknolojimizi, deneyimlerimizi paylaşıyoruz. Onlara sadece parça yaptırmıyoruz, onları daha da ileri götürüyoruz. Birlikte çalışıyoruz. Onlar da bizimle birlikte büyüyecek.

TÜRKİYE’DE MUTLUYUZ

Türk şirketlerinin teknolojisi ve çalışması istediğiniz seviyede mi?


- Bu şirketler bizim için çok önemli ve kritik şirketler. Gereken kaliteyi yakalayamaz ve zamanında parçayı teslim edemezse benim uçağım fabrikadan dışarı çıkamaz. Biz Türkiye’de çalışmak için mükemmel şirketler bulduk. Aldıklarımızdan ve gördüklerimizden çok memnunumuz. Üretimde çok yüksek standartlar, çok yetenekli ve yeterli yöneticiler, çok iyi eğitilmiş insanlar var. Bunu bir çok ülkede bulamazsınız. Biz bunu Türkiye’de bulduk ve çok mutluyuz. Uçak üretimi standardı çok yüksek bir üretim. Parçaların kalitesiz olması ve gecikmesi durumunda uçağımızın uçması mümkün değil. Çok güvenilir iş ortaklarımızın olması gerekiyor.

Bundan sonra planlanan yeni savunma projeleri var mı?

- Boeing’in gelecek döneme ilişkin çalışmaları Türk Ordusu’nun tüm ihtiyaçlarına cevap verebilecek nitelikte olan Heavylift (Ağır yük) ve Apache Saldırı helikopterleri üzerinde yoğunlaşıyor.

Barış Kartal’ı projesinde Türk Hava Kuvvetleri ile nasıl bir işbirliği yapıyorsunuz?

- Onlarla çalışırken bazı konuları onlara nasıl yapacaklarını biz gösteriyoruz. Bazı konuları da zaten kendileri geliştirip yapıyorlar. Boeing olarak teknolojiyi transfer ediyoruz, onlar da kendi uçaklarını bu teknolojiyle yapıyorlar. Geliştirip uyguluyorlar.

Türkiye’yi geleceğe yatırım olarak görüyoruz

Türk havacılık sektöründeki gelişimi nasıl görüyorsunuz?

- Türkiye’de havacılık sektörü modernleşmeye devam ediyor. Eğitimli personelleri var. Kendilerine ve ürünlerine yatırım yapıyorlar. Türkiye’yi bizim açımızdan geleceğe yatırım olarak görüyorum. Biz sizin geleceğinizin bir parçasıyız. Atatürk, ’Gelecek göklerdedir’ diyor. Kesinlikle aynı fikirdeyim. Türkiye geleceğin eğitimli gençlerde olduğunun farkında. Türkiye’deki birçok şey benim şirketimi başarılı kılıyor. Boeing Company burada olmaktan çok mutlu ve birlikte ileriye gitmek daha da keyifli olacak.

787 ile uçan yolcularda yorgunluk hissi olmayacak

Yeni teknolojiye sahip geleceğin uçağı olarak adlandırılan 787’lerin ana özellikleri neler olacak?

- 787 model ile havacılıkta daha ileriye gideceğiz. Uçağın gövdesinde metal ya da plastik yerine ’kompozit’ adı verilen daha farklı bir madde kullanılıyor. Bu malzeme sayesinde uçak daha hafifliyor. Uçak içindeki nemi belli bir seviyede tutmak mümkün olacağı için de insandaki yorgunluk hissi ortadan kalkacak. Yani daha konforlu ve sağlıklı bir uçuş sağlanacak. Çünkü normalde az nemli uçaklar daha geç paslandığı için havayolları uçağın içindeki nemi azaltıyor. Nem azalınca da yolcular kendini yorgun hissediyor. Ayrıca 787 yeni motor dizaynı sayesinde yüzde 20 daha verimli ve daha az ses çıkardığı için de çevre dostu. Daha hafif olacağı için havada daha uzun süre kalabilecek.

GREG PEPIN

Boeing Uluslararası İlişkiler Başkan Yardımcısı ve Boeing Türkiye’nin Başkanı Greg Pepin, 1949 yılında Washington’da doğdu. 1973 yılında ABD West Point Askeri Akademisi’ni bitiren Pepin, 1980’de Uluslararası İlişkiler konusunda lisansüstü derecesi aldı. 26 yıl Birleşik Devletler Ordusu’nda çeşitli kademelerde hizmet verdi, Türkiye ve Ortadoğu’da önemli görevlerde bulundu. 1999’da Boeing’e katıldı ve şirketin Ankara ofisini kurdu. 2002’de Boeing Türkiye Başkanı ve Boeing Uluslararası İlişkiler Başkan Yardımcılığı’na atandı.
Yazının Devamını Oku