10 Aralık 2007
ANADOLU Vakfı’nın Gebze’de 120 milyon dolarlık yatırımla hizmete açtığı Anadolu Sağlık Merkezi (ASM), 40 milyon dolarlık yeni yatırımla büyümesini sürdürecek. ASM Genel Direktörü Hasan Kuş, "Yabancı hasta sayımızda artış oldu. 18 farklı ülkeden kanser hastası bize tedaviye geldi" dedi.
ANADOLU Vakfı tarafından Gebze’de gerçekleştirilen Anadolu Sağlık Merkezi (ASM), bir yandan sağlıkta yeni projelerini birer birer hayata geçirirken, diğer yandan da yabancı hastaları çekecek bir merkez olma yolunda ilerliyor. Anadolu Sağlık Merkezi’nin Genel Direktörü Dr. Hasan Kuş, 120 milyon dolarlık yatırımla hasta kabul etmeye başlayan merkezin yatırımlarının sürdüğünü belirterek, "2008 yılında toplam tutarı 40 milyon doları aşan yatırımları sıraya dizdik. Hem yabancı sağlık kurumları, hem de yabancı hastalar bize büyük ilgi gösteriyor" diyor. Aynı zamanda yurtdışı merkezli olan ve hastanelere akreditasyon veren ’Joint Commission on International Accreditation’ (JCIA) isimli özerk kurum adına hekim tetkikçi olan Hasan Kuş, bu kurum adına dünyadaki birçok hastaneyi denetliyor. Dr. Hasan Kuş ile Anadolu Sağlık Merkezi’nin yanısıra sağlık turizmini ve sektörün sorunlarını da konuştuk.
Anadolu Sağlık Merkezi, hedeflediği yatırımların bugüne kadar ne kadarını gerçekleştirdi?
- Anadolu Vakfı’nın vizyonu, yaşamın herhangi bir döneminde ihtiyaç duyulan her türlü sağlık hizmetini veren, ihtisas odaklı, Türkiye, Balkanlar ve Güney Avrasya’da en iyi hizmeti sunan bir sağlık köyü oluşturmak ve işletmek. ASM, 2005 Şubat ayında Anadolu Vakfı’nın 120 milyon dolarlık başlangıç yatırımıyla hayata geçti. 2008 için yoğun bir proje dönemi var. Yatırımları bir şekilde sıraya dizdik. Bunları gerçekleştirince 2008’de toplam 160 milyon dolara ulaşacağız.
CERRAHİ MERKEZLER GELİYOR
2008’de tamamlanması planlanan projeler neler?
- Hematolojik Onkoloji Merkezi’nin inşaatı başladı. 22 üniteli birimde, kemik iliği nakli merkezi, kök hücre laboratuvarı ve kordon kanı bankası yer alacak. 11.5 milyon dolara mal olacak merkez Mart 2008’de hizmete girecek. Ocak 2008’de açılması planlanan ve cerrahi uygulamaların da yapılabileceği Ataşehir Cerrahi Tıp Merkezi’nin toplam yatırım maliyeti 7.5 milyon doları bulacak. Avrupa Yakası’ndaki ilk uydu kliniğimiz olan Levent Cerrahi Tıp Merkezi 2008 sonunda hizmete girecek. Yatırım bütçesi ise 8.5 milyon dolar. Şehir dışından gelen hasta yakınlarının kullanacağı otel projesi için 9 milyon dolarlık bütçe öngörüyoruz. Fizik Tedavi Rehabilitasyon ve Medikal SPA Merkezi’nin yatırım bütçesi 4 milyon dolar.
Yurtdışından gelen hasta sayınızda artış var mı?
- Yabancılardan büyük ilgi görüyoruz. Hem kurumsal olarak, hem de bizi tercih eden yabancı hasta sayısında bir artış gözlüyoruz. 2007 yılında 600 yabancı hastamız oldu. Özellikle yılın ikinci yarısında hızlı bir ivme yaşadık. Yabancı sağlık kurumları arasında da bizi ziyaret edenlerin sayısı çoğalıyor. Neler yaptığımızı görmek isteyenler oluyor.
Türkiye’de sağlık turizminin gelişimini nasıl görüyorsunuz?
- Sağlık turizminin Türkiye’de çok gelişmeye açık olduğu ve pazarın gelişeceği görülüyor. Ama bu konudaki çalışmalar çok koordineli gitmiyor. TÜSİAD Sağlık Çalışma Grubu ve Türk-Amerikan İş Konseyi’nde bu konuda ayrı çalışma gruplarımız var. Dünyada, özellikle Amerika’da bu konuda potansiyel var ama bunun ne kadarını Türkiye’ye çekebiliriz bilemiyoruz. 2004 yılında Amerika’dan 1.2 milyon hasta Hindistan’a, 1.1 milyon hasta Tayland’a gitmiş. 2010’da bu rakamın 6 milyona çıkacağı tahmin ediliyor.
Yabancı hastalarınız genelde hangi ülkelerden geldi?
- Bu yıl içinde 18 ülkeden toplam 600 hasta geldi. Yüzde 50’si onkoloji ya da bununla ilgili hastalar oldu. Genelde Türkiye’yi seçenler Romanya, Hollanda, Bulgaristan, Azerbaycan, Kosova, Ukrayna gibi ülkelerdi. Bu yıl içinde Amerikalı hastamız da oldu.
Özel sağlık kurumlarında hasta devleti arkasında bulamayabilir
Şu anda gelinen noktada durum nedir?
- Özel sağlık sektöründeki gelişmeler dünyadaki sektör ortalamasını aştı. Ümit ediyorum ki bu gelişmelerin, gelinen bu noktadan geriye dönmemiz gibi bir maliyeti olmaz. SSK’sını ödeyerek özel sağlık kurumlarından giren insan artık devleti arkasında bulamayabilir. Çünkü, kimi branşlarda devlet tarafından yapılan ödemede fark almadan bu hizmeti verebilirim, ama özellikle bazı branşlarda bu mümkün değil. Onkoloji gibi bazı alanlarda devlet aradan çekilince hastalar bu tedaviye devam edemez.
Dünya hastanelerini denetleyen ekipte
OCAK 2007’de ’Joint Commission on International Accreditation’ (JCIA) özerk kurumu Dr. Hasan Kuş’u hekim tetkikçi olarak atadı. Kaliteyle ilgili uzun zamandır çalışan Dr. Kuş, yılda en az 6 sağlık kurumunu JCIA adına tetkik ederek, raporluyor. Kuş, "2007 başından beri hekim tetkikçi olarak görevliyim. Bir kurumu bir hafta boyunca içerden inceliyoruz. Türkiye’den de hekim tetkikçi olması çok güzel" dedi.
Sağlık sektörüyle hükümet politikaları uyumlu değil
Özel sağlık sektörü ile hükümet politikaları paralel gidiyor mu?
- Ne yazık ki özel sağlık sektörüyle hükümet politikaları arasında ciddi bir uyumsuzluk var. Bir önceki hükümetle beraber özel sağlık sektörünün kapasitesinden mümkün olduğunca faydalanma yaklaşımı vardı. Bir yandan yıllarca sigorta primi ödüyorsunuz, diğer yandan özel hastanede herşeyin bedelini siz ödüyorsunuz. Yıllardır bu sigortanın hastaya hiçbir katkısı yoktu, şimdi bu kapı açıldı. Ancak devletin fiyat listesi bazı hizmetler için yeterli,bazıları için yetmesi mümkün değil. Böyle olunca devletin ödeyebileceği bir maliyet var, aradaki farkı hasta ödüyordu. Ama devlet bunu kısıtlama eğiliminde.
Kır saçlı hemşirelerimiz olsun istiyoruz
Sağlık sektöründe yaşanan eleman sıkıntısı size nasıl yansıyor?
- Türkiye’nin özellikle hemşire konusunda hem sayısal, hem de nitelikli eleman sorunu var. Biz nitelikli eleman sayısını artırmaya çalışıyoruz. Sürekli eğitim veriyoruz. Yeni mezun hemşirelerin eğitimi en az 3-6 ay sürüyor. Kamuya geçen hemşirenin kendisini geliştirebildiğini söylemek zor. Biz Anadolu Sağlık Merkezi’nin kır saçlı hemşireleri olsun istiyoruz.
2007’de 150 bin hastaya baktık
2007 yılı içinde kaç hastanız oldu?
- Anadolu Sağlık Merkezi’nde 2007 yılında 150 bin ayakta hastaya hizmet vermiş olacağız. Yatan hastamız 7 bin 500, 5 bin 500 ameliyat hastamız, 8 bin kemoterapi, 8 bin 500 radyoterapi hastamız oldu.
Dr.HASAN KUŞ
Anadolu Sağlık Merkezi Genel Direktörü Dr. Hasan Kuş, Ankara Deneme Lisesi’nin ardından, 1987’de Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun oldu. Kamu hastanelerinde genel cerrah ve yönetici olarak çalıştı. İngiltere’de Leeds Üniversitesi’nde Hastane Yönetimi konusunda master yaptı. Göztepe Eğitim Hastanesi’nde başhekim yardımcılığı ve VKV Amerikan Hastanesi’nde danışmanlık görevlerinin ardından, 2002’de Tıbbi Direktör Yardımcısı olarak Acıbadem Sağlık Grubu’na katıldı. 2005’de Acıbadem Kozyatağı Hastanesi Direktörlüğü’ne atandı. Nisan 2007’de Anadolu Sağlık Merkezi Genel Direktörlük görevine getirildi. Aynı zamanda Sağlıkta Kalite İyileştirme Derneği Yönetim Kurulu Başkanı, Ulusal Sağlık Akreditasyon Sistemi Yürütme Kurulu ve International Society for Quality Healthcare üyesi ve 2007’den itibaren JCI Akreditasyon isimli özerk kurum adına da hekim tetkikçi.
Yazının Devamını Oku 3 Aralık 2007
TÜRKİYE’de sıfırdan girdiği temizlik kağıdı sektöründe yüzde 20’lik pazar payına ulaşan Hayat Kimya, İran’da çocuk bezi fabrikası kurma planları yapıyor. Hayat Kimya Genel Koordinatörü Orhan İdil, "İran’da yatırım için kararı 2008’de vereceğiz. İran’da büyük bir nüfus var. Buradan çevre ülkelere de gidilebilir. Planlarımızda adım adım yürüyoruz" dedi.
ULUSLARARASI şirketlerin hakim olduğu birçok alana yeni markalar yaratarak giren Hayat Kimya’nın Genel Koordinatörü Orhan İdil, 2007 yılında toplam yüzde 30 büyüyen şirketin 2008 yılında da yeni ürün ve yatırımlara imza atacağı mesajını verdi. Avrupa’da yıllardır kullanılan üç katlı tuvalet kağıdıyla pazara giren Hayat Kimya’nın dört katlı ürünlerini de yakında piyasaya çıkaracağını belirten Orhan İdil, İran’da da bir çocuk bezi fabrikası kurmak istediklerini söyledi.
1.5 yılda sıfırdan girdikleri temizlik kağıdı pazarında yüzde 20 paya ulaşmanın marka yaratma konusundaki başarılarını gösterdiğini kaydeden Orhan İdil, marka yaratmayı satranç oyununa benzetiyor. Rakibin hamlesini doğru tahmin ederek karşı atağa kalkmak gerektiğinin altını çizen Orhan İdil ile ’markalaşma’nın yanı sıra Hayat Kimya’nın bundan sonraki hedeflerini ve yatırım planlarını konuştuk.
1.5 yıl önce temizlik kağıtları sektörüne girerken zorlandınız mı?
- Papia ve diğer temizlik kağıtları bizim için sadece büyümek anlamına gelmedi. Kendimizi de sınadık. Çocuk bezi Molfix ve hijyenik kadın pedi Molped’te, uluslararası markalara karşı çok kısa sürede büyük başarılar elde ettik. Bu bir tesadüf müydü, yoksa biz bu işi biliyor muyuz diye de kendimize sorduk. Üç katlı temizlik kağıdı markamız Papia’daki başarımız, bu işin tesadüf olmadığını gösterdi. Türkiye’de o zamana kadar tek ve iki katlı temizlik kağıtları varken, üç katlı Papia ile Avrupa seviyesine ulaştık.
Avrupa’da temizlik kağıtlarında kaç katlı ürünler pazarın hakimi?
- Avrupa’da halen üç ya da dört katlı temizlik kağıtları piyasaya hakim. Biz de üç katlı üretimle Avrupa’daki ürün seviyesindeki ürünleri pazara sunduk. Üç kat Avrupa’da artık normal bir ürün. Dört kat iyi ve kaliteli, Avrupa’da az da olsa beş katlı ürünler bile var. Biz de üç katın hemen ardından dört katlı için çalıştık ve Papia’da 4 katlı tuvalet kağıdı üretimine de başladık.
İRAN YATIRIMI BU YIL KESİNLEŞECEK
2008’de yeni yatırımlarınız olacak mı?
- 20 milyon Euro civarında kapasite artırıcı yatırım yapılacak. Rusya, Ukrayna, Romanya, Bulgaristan ve Cezayir gibi belli ülkelerde daha aktif olacağız. Bulgaristan’da bir deterjan dolum tesisimiz, Cezayir’de deterjan, çocuk bezi ve kadın pedi üreten komple bir tesisimiz var. Oradaki kapasiteleri tam kullanmaya yönelik çalışmalarımız var. İran’da bir şirket kurduk, orada gelişmelere göre belirli bazı yatırımlar yapabiliriz.
İran’da ne üretmeyi planlıyorsunuz?
- Çocuk bezi üretimini düşünüyoruz. Kesin bir yatırım aşamasına girmedi henüz, biraz daha bekleyecek gibi görünüyor. 2008’de bunun da kararını vereceğiz
Neden çocuk bezi ve neden İran?
- İran’da yüksek bir gümrük duvarı ve çok büyük bir nüfus var. Buradan çevre ülkelere de gidilebilir. Bu yüzden İran’da bir çocuk bezi yatırımı düşündük. Planlarımızda var ve adım adım yürüyor.
2007’de yüzde 20 büyüdük
Hayat Kimya 2007 yılını nasıl tamamlıyor?
- Sanırım yüzde 30 büyümeyi yakalayacağız. 2007 zor bir yıldı. Bir taraftan önemli hammadde fiyatlarında artışlar oldu, bunun yanında sektöre yeni girişler yaşandı, yeni kapasiteler devreye girdi, rekabet arttı. Kár marjları düştü. Bunlara rağmen Hayat Kimya olarak yüzde 30 büyümeyi sağlıyoruz. Geçen yıl 400 milyon dolar ciromuz vardı. Bu yıl sonunda Hayat Kimya cirosu 500 milyon dolara ulaşacak. Bunun yüzde 20’sini ihracattan sağlıyoruz.
2008 yılına ilişkin hedefleriniz neler?
- Yüzde 25-30 büyüme bekliyoruz. 2007’de özellikle hammadde fiyatlarındaki artışlar nedeniyle ihracatta istediğimiz ölçüde genişleme olmadı. Yurtdışı pazarları geliştirme çabasındayız.
Markalarımız hem yangın hem krizle test edildi
Markalarınızın kuvvetini nasıl anlıyorsunuz?
- Şuradan anlıyoruz. Biz çocuk bezine 99 başında, hijyenik ped’e de 2000 de girdik. Daha bir markamız bir, diğeri iki yaşındayken 2001 yılına geldiğimizde hem bütün tesisimiz yandı, hem de ekonomi krizi oldu. Bir yıl boyunca markalarımızın pazar payı sıfıra indi. 2002’de yeniden başladık ve bugünkü noktaya geldik. Markalarımız krizlerle ve yangınlarla da test edilmiş oldu. Bu yüzden Bingo markamızı yurtdışı pazarlarda daha iyi konumlandırmak için Turquality programına girdik. Diğer markalarımız için de Turquality programına başvuracağız.
Türkiye’de kur riski giderek büyüyor
2007 ekonomi açısından nasıl geçti, 2008’i nasıl görüyorsunuz?
- Sektör olarak uluslararası piyasalarda hammadde fiyatlarımız arttı ama bu Türkiye ekonomisi dışında gerçekleşti. 2007’de seçim, referandum yapılması ’ne olacak’ beklentisine neden oldu. Beklentiler oluştu. Ama bunun ekonomiye negatif etkisi olmadı. 2008 daha iyi bir yıl olmasını ümit ediyorum. Ama Türkiye’de hep Marmara Depremi tehlikesi gibi giderek büyüyen bir kur riski var. Şimdiki haliyle yurtdışı dengeler nedeniyle böyle devam edebiliyor. Bu öyle bir şey ki istediğimiz sınırlar içinde tutamazsak dengeler hakikaten bozulur.
Temizlik kağıdında 1.5 yılda yüzde 20 pazar payına ulaştık
Pazar paylarınız bir yılda nasıl değişti?
- Toz deterjanda pazar payımız yüzde 9’dan yüzde 10’a, yumuşatıcı da yüzde 21’den yüzde 25’e çıktık. Hijyenik kadın pedinde yüzde 19’dan yüzde 21’e, çocuk bezinde yüzde 21’den yüzde 22’ye yükseldik. Markalarımız pazarın üzerinde büyüdü.
Hedeflediğiniz pazar payına ulaşabildiniz mi?
- Temizlik kağıdında geçen yıl çok yeniydik, üç markamızın toplam pazar payı yüzde 1.5-2 bile olmuyordu. Geçen 1.5 yılda temizlik kağıtlarında üç ayrı kategorideki markamızla toplam yüzde 20 pazar payına ulaştık.
Yeni bir marka yaratmak satranç oyunu gibidir
Uluslararası dev rakiplerin yer aldığı sektörlerde yarattığınız markalarınızın başarısını neye bağlıyorsunuz?
- Çocuk bezi, hijyenik ped, kağıt mendil gibi alanlara girdiğimizde ürünler hep onların markalarıyla anılıyordu. Bunu da kırmamız gerekiyordu. Yatırım yapıp üretime geçebilirsiniz. Ama ürünün marka haline gelmesi zor. Sadece uygun fiyata satmak yetmez. Sizin fiyatınızdan daha uygun bir ürün gelirse ortadan kalkabilirsiniz. Yarattığımız markalar gerçekten çok kuvvetli. Dünyadaki yeni pazarlama stratejilerini uygulamaya çalışıyoruz. Marka yaratmak satranç oyunu gibi. Her an karşınızdaki ne yapacak tahmin ederek belli hamleler düşünmek zorundasınız.
PROF. DR. ORHAN İDİL
Hayat Kimya Genel Koordinatörü Prof. Dr. Orhan İdil, İstanbul Alman Lisesi ve İstanbul Üniversitesi (İÜ) İktisat Fakültesi’ni bitirdikten sonra Almanya’da Johannes Gutenberg Üniversitesi’nde ve İ.Ü. İşletme Fakültesi’nde doktora yaptı. İ.Ü İşletme Fakültesi’nde asistan olarak çalışmaya başladı. Akademik iş hayatının yanı sıra danışmanlık hizmetleri de verdi. 1982 yılından itibaren özel sektörde üst düzey yöneticilik yaptı. 1994’den bu yana, daha önce danışmanlığını yaptığı Hayat Kimya Genel Koordinatörlüğü’nü ve holdinge bağlı kuruluşların yönetim kurulu üyeliğini yürütüyor.
Yazının Devamını Oku 26 Kasım 2007
LEISURE (boş zamanı hoş zamana döndürme) sektöründe 200 milyon dolarlık yatırımın sahibi Alarko Holding, bu sektörde büyümeye kararlı. Alarko Holding Turizm Grubu Başkanı Edip İlkbahar, hedeflerinin önümüzdeki 5 yıl içinde 800 milyon dolarlık yatırım portföyünü yönetmek olduğunu söylerken, İstanbul’un yanı sıra Kıbrıs’ta da 100 milyon dolar yatırımla yeni bir otel yapacaklarını açıkladı. TÜRKİYE’de özellikle son birkaç yıldır insanların kendilerine daha fazla vakit ayırmalarının da etkisiyle turizm, spor ve eğlence sektörüne yapılan yatırımlar da artıyor. 1990’lı yıllardan beri otelcilik, sinema ve spor üçgeninde yoğunlaşan ve ’boş zaman’ı geleceğin sektörü olarak gören Alarko Holding, hem mevcut yatırımlarını büyütüyor, hem de bunlara yeni halkalar ekliyor. Alarko Holding Turizm Grubu Başkanı Edip İlkbahar, bugün 200 milyon dolarlık bir yatırım portföyüne ulaştıklarını belirterek, "Önümüzdeki beş yıl içinde de 800 milyon dolarlık yatırım portföyünü yönetmeyi hedefliyoruz" diyor.
Yıllar önce ’Türkiye’nin geleceği hizmet sektöründe, leisure (boş zamanı hoş zamana döndürme) burada önemli’ diyerek yola çıkan Edip İlkbahar, İstinyePark’taki yeni tesislerin ardından Kıbrıs’taki 100 milyon dolarlık yeni bir otel yatırımı için düğmeye bastıklarını söylüyor. İstanbul’da da 5 yıldızlı bir şehir oteli kurmaya hazırlanan Alarko Turizm Grubu Başkanı Edip İlkbahar ile Alarko’nun bu sektördeki yeni yatırım planlarını ve hedeflerini konuştuk.
Boş zamanları değerlendirmek için harcanan para neden artıyor?
- Leisure sektörü (boş zamanı hoş zamana döndürme) artık iyice oturmaya ve anlaşılmaya başlandı. İnsanların üzerindeki baskı, stres çok fazla. O yüzden boş vakitlere ayrılan para artık daha değerli. Harcanan para çoğalınca kalite de isteniyor. Son üç yıldır insanlar spora ve sağlıklı yaşama daha fazla önem vermeye başladı. Biz bu gelişimi 90’larda gördük.
Bu sektörde Alarko’nun yatırım boyutu ne oldu?
- Alarko Turizm Grubu olarak bugün 200 milyon dolarlık yatırımı yönetiyoruz. Hedefimiz 5 yıl içinde 800 milyon dolarlık yatırım portföyünü işletmek. Hillside City Club-Etiler, Hillside Beach Club, Hillside Su Hotel, Hillside Trio, 27 salonlu Cinecity sinemalarımıza İstinyePark’ı da ekliyoruz. Böylece bu sektördeki varlığımızı güçlendirdik.
İSTANBUL’A ŞEHİR OTELİ YAPACAĞIZ
Yurtdışında otel sahibi olma arayışlarınız sürüyor mu?
- Londra’da hálá bir şehir oteli için arayışımız var. Bizim oraya büyük bir otelle adım atmamız lazım. Ama şu anda bizim için İstanbul öne geçti. Orta vadede hedefimiz İstanbul’da büyük bir 5 yıldızlı şehir oteli yapmak. Birkaç alternatif proje üzerinde çalışıyoruz. Yeni konsept yaratıyoruz. 2008 sonu, 2009 başı gibi bu projelerden birini hayata geçireceğiz. Kıbrıs’ta da otel yatırımı için teşvik aldık.
Kıbrıs’taki otelin yatırım tutarı ne olacak, ne zaman tamamlanacak?
- Karpaz’da 450 dönüm arazi üzerine, 100 milyon dolar yatırımla yeni bir otel yapacağız. 1800 yatak kapasiteli oteli 2-3 yılda bitirmeyi planlıyoruz. Arazinin çok bakir bir yerde olması nedeniyle kendi karakterimizi rahatlıkla ortaya kopabileceğimiz bir konsept yaratmamız mümkün olabilecek.
Krizde bile markamıza ve kaliteye yatırım yaptık
Türkiye’deki iniş çıkışlardan, yaşanan krizlerden nasıl etkilendiniz?
- Turizm sektörü krizden etkilenmesine rağmen bizim tesislerimizin doluluğu hiç etkilenmedi. Çünkü hep uzun vadeli düşündük markaya ve kaliteye sürekli yatırım yaptık. Biz problemlere her zaman hazırlıklıyız. Artık ekonominin de iyiye gittiğini düşünüyoruz.
4 yıldızlı otel için ikinci markayı yaratacağız
Bulunduğunuz alanlarda ikinci bir markanız gündeme gelebilir mi?
- Şehir otelciliğinde ikinci bir marka daha üretip zincir haline getirmek istiyoruz. İkinci markamızı 350 odalı ve 4 yıldız kategorisinde düşünüyoruz. Bu markamızı İstanbul’dan başlayarak, Ankara ve İzmir’e daha sonra da Anadolu’nun diğer şehirlerine götüreceğiz.
50 milyon dolar ciro ve 10 bin üyeyi aştık
Bugünkü yıllık cironuz ne kadar? İleriye dönük beklentileriniz neler?
- Şu anda 50 milyon dolarlardayız. Büyüme aşamasındayız, ibre dik ve yukarı doğru. Bizim işimizde ciro tek başına çok şey ifade etmez, işin kárlılığına ve marka değerini artırmaya odaklanıyoruz. Hillside, kişinin kendisini iyi hissetmesi için yaşamın her köşesinde farklı konseptler üretiyor. Markamız iyi oturdu ve güçlendi. Etiler ve Kozyatağı Trio’da toplam 9 bin üyemiz var. İstinyePark daha açılmadan 1500 üyeye ulaştık. Burada en az 3 bin 500- 4 bin üye bekliyoruz.
Yabancı ortağı uluslararası platforma geçerken düşünürüz
Yabancılardan ortaklık ve işbirliği teklifleri geliyor mu?
- Çok sayıda iş ortaklığı ve sinerji teklifi alıyoruz. Ama biz hisse satmayı pek düşünmüyoruz. Sermaye ihtiyacı olan bir kuruluş değiliz. Sermaye ortağına ihtiyacımız yok. Stratejik olarak zamanla uluslararası bir platforma geçmek istiyoruz. Uluslararası platforma geçme yönünde bizimle kuvvet birliği içinde olabilecek bir yabancı ortağı da göz önüne alıyoruz, ama şu anda çok sıcak bir şey yok. Genelde Avrupa ülkelerinden teklif geliyor. Dubai ile de görüşmelerimiz oldu.
İstinyePark Hillside’da eğlenirken öğreteceğiz
İstinyePark’taki Hillside Club için ne kadarlık yatırım yaptınız?
- İstinyePark’ta 6 bin metrekare alan üzerine büyük bir tesis yaptık. Spor ve fitness merkezi, içinde büyük bir SPA’sı, DVD, kitap satış mağazaları, kafe gibi mekanlar var. Buraya biz 5 milyon dolar, işletmeciler de 3 milyon dolar yatırım yaptı. Her yerin kendi dokusuna göre kuvvetli markaları biraraya getirerek çekim merkezi yaratıyoruz. İstinyePark’da ayrıca eğlenirken öğrenmek, kendini geliştirmek isteyenler için de bir merkez oluşturuyoruz.
EDİP İLKBAHAR
Alarko Holding Turizm Grubu Başkanı Edip İlkbahar, 1960 İstanbul doğumlu. 1983’te Boğaziçi Üniversitesi Endüstri Mühendisliği’nden mezun olduktan sonra, Alarko’da çalışmaya başladı. 1987’de Dış Ticaret Grup Müdürü oldu. 1990’da Hillside markasının oluşumuna imza atarak, spor ve rekreasyon tesisi Hillside City Club’ın yönetimini üstlendi. 1991’de Kuruçeşme-Pasha’yı kurdu. 1994’de açılan Fethiye’deki tatil köyünü, Hillside Beach Club ve CineCity, sonra da Anadolu yakasının en büyük yaşam merkezi Hillside City Club-Trio ve Türkiye’nin ilk konsept oteli Hillside Su Otel izledi. İlkbahar, Turizm Yatırımcıları Derneği (TYD), Boğaziçi Üniversitesi Mezunlar Derneği (BÜMED) ve World Future Society (WFS) üyesi.
Yazının Devamını Oku 19 Kasım 2007
TÜRKİYE’nin en eski çorap markalarından Öğretmen’in Yönetim Kurulu Başkanı Sami Kariyo, artık İngiltere’de yüzde 12-15 pazar payını ele geçirdiklerini, üretimde Avrupa’nın en büyük ilk 5-8 büyük üreticisi arasına girmeyi başardıklarını söyledi. ERKEK çoraplarında son birkaç yıldır ucuz Çin malları yerli üreticileri tedirgin ederken, ince kadın çorabında Türk üreticiler hem iç pazarda büyüyor, hem de Avrupa’da pazar payını yükseltiyor. Öğretmen Çorapları’nın Yönetim Kurulu Başkanı Sami Kariyo, artık İngiltere’de yüzde 12-15 pazar payını ele geçirdiklerini, üretimde Avrupa’nın en büyük ilk 5-8 büyük üreticisi arasına girmeyi başardıklarını söylüyor. Öğretmen’in markası Penti, Türkiye pazarında da genç sanatçı Nil Karaibrahimgil ile ’desenli çorap’lara yönelik yeni bir strateji izliyor. Sami Kariyo, "Nil Karaibrahimgil’li reklamlarla birlikte desenli çorap siparişlerimiz arttı, bize olumlu katkısı olduğu kesin" diyor. Yurtiçinde halen 20 olan mağaza sayısını bu yıl 30’a çıkarmayı planladıklarını belirten Kariyo, Penti markasının çok iyi bilindiği Priştina’da da bir mağaza açacaklarını söylüyor. Bundan sonra kadın iç giyimi, mayo ve plaj kıyafetleri konusunda da söz sahibi olmak istediklerini belirten Öğretmen Çorap’ın Yönetim Kurulu Başkanı Sami Kariyo ile Penti’nin yeni stratejilerini ve hedeflerini konuştuk.
Türkiye’de çorap pazarının bugün ulaştığı büyüklük nedir?
- İnce kadın çorabında 50 milyon dolar, 35-40 milyon dolarlık da erkek çorabı pazarı olduğunu tahmin ediyoruz. Toplam çorap pazarı ise ihracatla birlikte çorap sektörünün büyüklüğünü yaklaşık 1 milyar dolarlık iş hacmi yaratıyor. Bunun yüzde 10’u yerli piyasa, yüzde 90’ı ihracata yönelik.
İNGİLTERE’DEKİ PAYIMIZ YÜZDE 12
Bugün, Öğretmen Çorap’ın Avrupa’da geldiği nokta neresi?
- İnce kadın çorabında geçen yıl önemli gelişmeler yaşandı. 2006 ve 2007’de bizim açımızdan artık önemli bir durum var. Son iki yıldır Türkiye’nin en büyük üreticisi ve aynı zamanda en fazla ciro yapan çorap firmasıyız. Penti artık Türkiye’nin en büyük çorap firması. Avrupa’nın da ilk 5-8 üreticisi arasında yer alıyor. İngiltere pazarının yüzde 12-15’ini biz karşılıyoruz. İhracatımızın yüzde 65-70’i bu ülkeye. İngiltere’de Marks & Spencer gibi zincirlerin çorap firması haline geldik.
Sanatçı Nil Karaibrahimgil’in yer aldığı reklamlarla, hedef kitlenize ulaşabildiniz mi?
- 5 yıldır çorap bir ihtiyaç malzemesi olmaktan çıktı. Kadınlar artık çorabı ihtiyaç için değil, yaşam tarzının parçası olduğu için alıyor. Biz de modanın bir parçası olmak zorundayız. İnsanlar giyim tarzlarını yaratırken bizi tercih etsinler noktasından hareket ediyoruz. Nil Karaibrahimgil’i özellikle tercih ettik. Türkiye’de hareketli, özgüvenli, dışarıya ve yeni akımlar açık 15-30 yaş arasındaki kitleyi çok iyi temsil ediyor. Bu insan grubunun kendi yaşam tarzını kendisini belirlediğini düşünüyoruz. Nil’in de tarz yaratma konusunda Türkiye’de önde gelen insanlardan olduğunu düşündük. Nil reklamlardaki şarkısıyla ’kendi tarzınız olması için, kendi desenlerinizi kendiniz seçin’ mesajını veriyor.
Bu stratejiniz çorap dışındaki ürünlere de yansıyacak mı?
- Artık sadece çorap pazarında kalabileceğimizi düşünmüyoruz. İç giyim ve mayoda da söz sahibi olabileceğimizi düşünüyorum. Markamızın, ürünlerimizin ve organizasyon yeteneğimizin bunu destekleyeceğini düşünüyorum. Çorabın yanında iç giyim, gece giyim, mayo ve plaj ürünlerimizi de piyasaya vermeye başladık. Önümüzdeki günlerde bu ürünleri de geliştirmeyi planlıyoruz.
Nil’li reklam ’desenli’ pazarını büyüttü
Nil Karaibrahimgil’in oynadığı reklamların ardından desenli çorap satışında değişiklik gözlemlediniz mi?
- Genel olarak bize yansıyan izlenimler çok olumlu. Reklamın başladığı üçüncü günden itibaren çok ciddi bir farkındalık yarattığımızı gördüm. Penti ve Nil markasının biraraya gelmesi çok kabul gördü. Biz o reklamlarda desenli çoraplarımızdan sözediyoruz. Siparişlere baktığımda desenli çoraplar ile düz çoraplar yüzde 50-50 gitmeye başlamış. Daha önce desenli çorapta sipariş oranı yüzde 15-20 seviyesindeydi. Tabii henüz bunlar satış rakamlarına tam yansımadı. Ama bu reklamın pazarı büyüttüğüne inanıyorum. Düz çoraplarımızın satışında da yüzde 15-20 artış görüyoruz. Eskiden kadınlar elbisesine uygun çorap alırdı, şimdi çorabına uygun elbise arıyor.
Kapasitemizi yüzde 15 artıracağız
Yeni yatırımlarınız olacak mı?
- Mevcut müşterilerimize kapasitemizle ancak cevap verebiliyorduk. Geçen ay üretim kapasitemizi yüzde 15 artırmaya karar verdik. Geçen yıl verimlilik çalışmalarıyla üretimi yüzde 9 artırmıştık. Şimdi bunun üzerine yüzde 15 artış getirecek yatırımı yapacağız. 2008’de mağazalaşma ve kapasite gibi alanlara toplam 4 milyon dolarlık yatırım yapmayı planlıyoruz. Halen yılda 48 milyon adet ince kadın çorabı üretiyoruz. Bunun yüzde 50’sini ihraç ediyoruz. Bu üretimin yüzde 35-40’ı desenli çoraplardan oluşuyor.
Evlere çorap servisi yapacağız
Perakende kanalında yeni satış yöntemleriniz olacak mı?
- Online satışımız var. Önümüzdeki günlerde evlere pizza gibi, evlere çorap servisi başlatacağız. Nişantaşı ve Şişli bölgesinde evlere çorap servisi yapacağız. Başarılı olursak İstanbul’a yaymayı düşünüyoruz. Bu servis için en az 10 YTL’lik sipariş verilmesi gerekecek.
SAMİ KARİYO
Öğretmen Çorapları’nın Yönetim Kurulu Başkanı Sami Kariyo, 1958 İstanbul doğumlu. Robert Koleji’den mezun olduktan sonra Amerika’da Colombia Üniversitesi’ne gitti. Okulu bitirmeden Türkiye’ye döndü ve Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’ne girdi. Ancak mezun olmadan Fransa’ya gitti ve iki yıl kaldı. 1984’de İstanbul’a gelerek aile şirketi olan Öğretmen Çorapları’nda çalışmaya başladı. Bir süre sonra şirketi devralarak Yönetim Kurulu Başkanlığı’nı üstlendi. Halen İstanbul Sanayi Odası (İSO) Çorap Meslek Komitesi Başkanı, İTKİB Meslek ve Eğitim Komitesi Üyesi. Çorap Sanayicileri Derneği’nin eski başkanı ve şu andaki Başkan Yardımcısı.
Yazının Devamını Oku 12 Kasım 2007
Accor Services Türkiye Genel Müdürü Gilles Coccoli, Accor Grubu’nun yeni stratejisi içinde şirket satın almalarının da bulunduğunu belirterek, "Türkiye’de de bizi büyüteceğine inandığımız şirket olursa satın alabiliriz" mesajını verdi. Accor’un yeni yönetiminin dünyada satın almalara ayırdığı 1 milyar Euro’nun 500 milyon Euro’sunu harcadığını söyleyen Coccoli, "Ancak 500 milyon Euro daha gidecek yer arıyor" dedi.
TÜM dünyada yemek kuponu hizmeti sunan Accor Services’ın Türkiye Genel Müdürü Gilles Coccoli, Accor Grubu’nun yeni stratejisi içinde şirket satın almalarının da bulunduğunu belirterek, "Türkiye’de de bizi büyüteceğine inandığımız şirket olursa satın alabiliriz" mesajını verdi. Accor’un yeni yönetiminin dünyada satın almalara ayırdığı 1 milyar Euro’nun 500 milyon Euro’sunu harcadığını söyleyen Coccoli, "Ancak 500 milyon Euro daha gidecek yer arıyor" dedi.
Türkiye’de yemek kuponu sistemini kullanabilecek haldeyken henüz sisteme dahil olmayanlar yüzünden mevcut potansiyelin sadece yüzde 10’unun kullanıldığını belirtten Coccoli, "Türkiye’deki pazar şu anda 7 milyon Euro, ancak Türkiye’deki mevcut potansiyel 7 milyar Euro’luk bir hacim oluşturuyor" diye konuştu. Bu pazarı büyütmek istediklerini vurgulayan Coccoli’nin hedefi, şu anda Accor Grubu içinde yüzde 2 paya sahip olan Türkiye’nin bu konumunu yüzde 5’e çıkartmak. Accor Services Türkiye Genel Müdürü Gilles Coccoli, yemek kuponu sektörünün yanısıra Accor’un Türkiye pazarına bakışını ve yeni ürünlerini konuştuk.
Büyümek için nasıl bir strateji izliyorsunuz?
- Accor, şu anda dünyada büyük bir değişim içinde. 2006 yılında yönetim değişti ve dünyada daha da gelişmek üzere yeni bir strateji belirledi. Accor Grubu dünyada açtığı otellerin sayısını artırırken, Accor Services’ı da büyütme kararı aldı. Bu strateji içinde Türkiye çok önemli bir yer tutuyor. Eskiden organik büyürken, artık tüm dünyada şirket satın alma yoluna da gidiliyor. Hangi şirket bize katkıda bulunabilir bakılıp satın alınıyor. Yeni yönetim satın almalar için 1 milyar Euro ayırdı. Bunun 500 milyon Euro’su bugüne kadar kullanıldı. Hálá 500 milyon Euro’muz var.
Türkiye’de servis sektöründe şirket satın almayı düşünüyor musunuz?
- Bu bütçe dünyanın herhangi bir yerindeki satın almalar için ayrılmış durumda. Uygun şirket olması halinde bu bütçeyi biz de kullanabileceğiz. Türkiye’de de büyümemize katkısı olacak, servis ya da diğer alanlarda faaliyet gösteren bir şirketi satın almayı düşünebiliriz. Ama şu an için attığımız bir adım yok.
Accor Services’ın yemek kuponu dışında Türkiye’deki sunacağı yeni ürünler olacak mı?
- Türkiye’de 1992 yılında Ticket Restaurant ile yer edindik. Accor Services’in diğer ürünlerini de Türkiye’de hayata geçirmek istiyoruz. Türkiye de bu konularda büyümeye çok açık, potansiyeli çok yüksek bir pazar. Yemek kartlarının yanı sıra, hediye kartları, benzin kartları, kuru temizleme, otel, kreş kartları ve otobüs kartları içinde Türkiye’de çalışmalarımız olacak.
HERKESİN KAZANDIĞI ÇEMBER
Sunduğunuz hizmetler çalışana ve işverene ne getiriyor?
- Biz herkesin kazandığı bir çember oluşturuyoruz. Sunduğumuz birçok yenilikçi çözümlerle çalışanların motivasyonunu artırarak işverene karşı sadakatini kazandırırken, çalışana da önemli avantajlar getiriyoruz. Bugün birçok ülkede çalışanlara yapılan beslenme, çocuk, kültürel, tatil yardımı gibi yardımlarda bizim ürünlerimiz kullanılıyor. Devlet de daha fazla vergi topluyor. Çalışan motive edilerek, şirkete olan bağlılığı artırılıyor. İşveren çalışanına verdiği yemek yardımının gerçekten yemeğe harcandığını garanti ediyor.
Ürününüzü kullanan şirkete vergi avantajı sağlanması devletin vergi kaybına yol açmıyor mu?
- Ürünlerimizin hepsi vergi avantajı üzerine kuruluyor. Şirketler bu tür yardımlar için teşvik ediliyor. Devlet de yeni açılan ve büyüyen kurumlardan daha fazla vergi toplayabiliyor. Brezilya’da yapılan bir araştırma, sistem için oluşturulan her 1 Euro vergi indirimi sayesinde devletin bu çemberden 15 Euro kazancı olduğu gösterdi. Çünkü herşey kayıt altına alınıyor. Devletin ciddi kazancı var aslında.
35 ülkede 23 milyon kullanıcı
ACCOR Grubu bünyesindeki Accor Services, 35 ülkede 370 bin kurumsal müşteri ve 23 milyon kullanıcısına, 1 milyon üye kuruluş ile hizmet veriyor. Accor Services, Türkiye’de ise bugün 11 bin kurumsal müşterinin 220 bini aşkın çalışanına 27 binin üzerinde restoranda yemek kuponu ve çipli yemek kartı Ticket Card ile hizmet veriyor. 2006 yılında Türkiye’de de otel açmaya başlayan Accor Grubu, 2015’e kadar 50 otel açmayı planlıyor. Accor Grup dünyada Sofitel, Novotel Mercure, Suitehotel, Ibis, Red Roof Inn, Etap Hotel, Formule 1 ve Motel 6 markaları ile 90 ülkede 4 bin otele sahip.
Türkiye geliştikçe yemek alışkanlığı da değişiyor
Türkiye’de pazarın büyüyeceğine inanıyor musunuz?
- Mevcut potansiyel hem Türkiye’nin gelişmesi, hem de kültürel ve sosyal alışkanlıklarının değişmesiyle de büyüyor. Küçük şehirlerde çalışanlar hálá öğle yemeklerini evlerinde yiyor. Zaman içinde bu alışkanlık değişiyor. Birçok şirket kendi içinde mutfak kullanıyor şu anda, ekonomik aktiviteler geliştikte insanlar öğle yemeklerini restoranlarda yemeye başlıyor. Bazı şirketler kendi mutfaklarını kapatıp dışarıdan hizmet almayı seçebiliyor.
2 yıldır yüzde 25 büyüdük 2008’de hedef bunu yakalamak
Yemek kuponu pazarındaki payınız nedir?
- Şu anda mevcut pazarda bizim payımız yüzde 38-39 civarında. Son iki yıldır yüzde 25 büyüdük. Önümüzdeki yıl da yüzde 25 büyümek istiyoruz. Pazara sunmayı düşündüğümüz yeni ürünler de bize yüzde 5 ek pazar payı getirecektir.
Türkiye’de kaç kullanıcınız var?
- 2006’da 220 bin kullanıcımız vardı. 2007’de 245 bine ulaştık. 2008 hedefimiz ise 270 bin kullanıcı.
Hediye kuponları için şirketlerle görüşüyor
ACCOR Services, Türkiye’ye getirmeyi planladığı ’hediye kuponları’ için Türkiye’de faaliyet gösteren uluslararası şirketler başta olmak üzere büyük firmalarla görüşüyor. Dünyada yaygın olarak kullanılan bu sistemde, hediye kuponları çalışanların performansların ödüllendirilmesine bağlı olarak veriliyor ya da yılbaşı, bayram gibi özel günlerde tüm çalışanlara dağıtılıyor.
Yemek kuponu pazarı 7 milyon Euro
Yemek kuponu sisteminde şu anda Türkiye’deki potansiyel nedir?
- Türkiye’de 1992 yılında başladık. Bugün biz ve diğer bizim gibi kuruluşlar potansiyelin yüzde 10’unu kullanıyoruz. Bu sistemden yararlanabilecek olduğu halde bunların yüzde 90’ı henüz sisteme dahil değil. Şu anda sistemi 700 bin kişi kullanıyor. Türkiye’deki tahmini pazar henüz 7 milyon Euro civarında. Ama gerçek potansiyelin 7 milyar Euro olduğunu tahmin ediyoruz.
GILLES COCCOLI
ACCOR Services Türkiye Genel Müdürü Gilles Coccoli, 1969 yılında Fransa’da doğdu. ABD’de ana branşı bilgisayar bilimlerine ek olarak işletme ve ekonomi eğitimi gördü. 1991-1993 yılları arasında İspanya ve Brezilya’da Yüksek Ticaret Eğitimi aldı. İş hayatına 1990’da ABD’de General Electric’te başladı. 1992’de Meksika’da Bosch’da çalıştı. İş hayatına 1993’te Brezilya’da devam eden Gilles Coccoli, Ticket Restaurant ürün lansmanı projesinde, üretim metodu ve maliyet çalışmalarını üstlendi. Daha sonra Paris’te GSI’da Tesis Yönetimi Bölümü Finans Direktörü oldu. 1997 yılına kadar Arthur Andersen’de çalıştı. 1997’de Accor Brezilya Ticket Bölümü’nde direktör olarak görev aldı.
Yazının Devamını Oku 5 Kasım 2007
GIDA, finans, inşaat ve tekstil sektöründe faaliyet gösteren Kurdoğlu Grubu Yönetim Kurulu Üyesi Erhan Kurdoğlu, hızlı büyüyen ve bunu sürdürmeyi hedefleyen Türkiye’nin en kısa sürede enerji sorununu çözmesi gerektiğine dikkat çekerek, "Biz de atom santralı kurmak için yabancılarla görüşmelere başladık" diyor. Kurdoğlu’na göre, Türkiye’nin en az üç atom santralına (nükleer santral) acilen ihtiyacı var. Türkiye’nin kısa sürede tarıma dayalı sanayiye geçmesi gerektiğini de söyleyen Erhan Kurdoğlu, bu konuda devletin yabancı sermayeyi yatırıma teşvik edecek girişimlerde bulunması gerektiğini vurguluyor. Enerji ve tarım dışında fast-food sektöründe de yatırımları bulunan Kurdoğlu, "Sektör 1 milyar dolara ulaştı. Bunda payımız üç restoran zinciriyle yüzde 25’i buldu" diyor. Önümüzdeki yıl, grup olarak toplam 1 milyar dolar ciro hedefleyen Kurdoğlu Yönetim Kurulu Üyesi Erhan Kurdoğlu ile tarımdan enerjiye, fast-food’a yeni projeleri ve hedeflerini konuştuk.
Sık sık Türkiye’nin tarıma dayalı sanayiye geçmesi gerektiğini vurguluyorsunuz. Peki bu konuda Türk iş dünyası neler yapmalı?
- Türkiye’nin sorunlarının çözümlenebilmesi için tarım sanayiine yönelmesi gerekiyor. Türkiye’deki en büyük bin şirket bir çiftlik kursa, Türkiye düze çıkar. Türkiye’de tarım sanayiinden yılda 150 milyar dolara yakın katma değer üretililebilir. Türkiye’nin de sorunu kalmaz. Tarım yapıp, tarım ürünlerini işleyecek fabrikalar kurmamız lazım. Ancak böyle istidamı yerinde artırabiliriz. Sebzeyi bile yıkayıp ayıklayıp belli bir prosesten geçirerek yurtdışına satmamız gerek.
Bu konuda devlet ne yapmalı peki?
- Devletin yeni tarım alanları açması ve sulama projelerini devreye sokması lazım. Türkiye artık bir an önce tarım endüstrisine başlamalı, bunu da devletin teşvik etmesi gerekiyor. Gerekirse yabancı yatırım da gelsin, bundan kaçmayalım. Yabancı yatırımın gelmesini desteklemeliyiz. Türkiye’de çok geniş bir tarım arazisine sahibiz. Türkiye’de her yerde, her çeşit tarım yapılabilir. Elde edilen ürünün yerinde işlenmesi de istihdamı sağlar. Türkiye’nin yerinde tarım sanayii yatırımını teşvik etmesi lazım. Ama bu arada enerji sorununu da çözmemiz gerekiyor.
Enerji sektöründe de yatırımlarınız var. Enerjide yeni projeleriniz olacak mı?
- Enerji yatırımını çok yoğun biçimde düşünüyoruz. Enerjide çok büyük firmalarla görüşüyoruz. Bunun atom santralı olması şart. Biz de bu projelerin içinde olabiliriz. İki hidroelektrik santralı projemiz de var. Ama Türkiye’nin en kısa zamanda en az iki adet 10 bin megavatlık atom santralına ihtiyacı var. Gaz enerjisi çok pahalı ve sürekli dışarıya bağımlısınız. Türkiye hızla büyüyor, ihracatı artıyor. Yeni fabrikalar ve sulama tesisleri gibi büyük projeler yapınca ne ile çalıştıracağız. Hidroelektrik santralları da suya bağlı, barajlarda su kalmayınca elektriğimiz de tükenecek.
Çevreciler atom santrallarına tepki gösteriyor.
- Biz zaten çok geç kaldık. Çevrecilerin buna karşı çıkmasına da katılmıyorum. Çevre bilinci Avrupa’da yok mu, varsa o zaman niye Avrupa’daki atom santrallarını kapattırmıyorlar. Bize gelince mi çevrecilik öne çıkıyor. Bizim en büyük sorunumuz enerji. Niye enerjiyi daha ucuza kullanmayalım. En fazla enerjiyi en ucuza üretebilecek olan da atom santralı. Çevremizdeki bütün ülkelerde, İran’da bile var.
2008’de 100 restoran daha açıp 2 bin 300 kişiye iş yaratacağız
Fast-food zincirinizde şu anda toplam kaç restoranınız var?
- TAB Gıda bünyesinde üç restoran zincirimiz var. Hamburgerci Burger King, pizzacı Sbarro ve tavukçu Popeyes. Bu yıl 57 restoran açtık. Bu ay 21, Aralık’ta da 12 yeni restoran daha açacağız. Böylece bu yılı toplam 242 restoranla bitireceğiz. Bu yıl toplam 1800 kişiye iş olanağı sağladık. Restoranların 182’si Burger King, 30’u Sbarro, 30’u Popeyes olacak.
Önümüzdeki yıl restoran zincirinize yeni marka ekleyecek misiniz?
- Gelecek yıl hedefimiz 100 yeni restoran daha açmak ve 2 bin 300 kişiye iş vermek. Ayrıca önümüzdeki yıl bir veya iki yeni markayı daha pazara sokacağız. Bunlardan biri kesinlikle kendi yaratacağımız bir Türk lezzeti olacak. Sektöre her yıl en az 40-50 milyon dolarlık yatırım yapıyoruz. 300’ün üzerinde motosiklet ordumuz var. Gelecek yıl 400’ün üzerine çıkacak.
Organize fast-food 1 milyar doları aştı, yüzde 25’i TAB’ın
Organize fast-food sektörü Türkiye’de ne kadarlık büyüklüğe ulaştı?
- Türkiye fast-food sektöründe henüz çok yavaş ilerliyor. Ancak Avrupa’ya oranladığınızda 3-4 misli daha büyüme olacağını tahmin ediyoruz. Sektörün hálá büyüme potansiyeli var. Tahminlerimize göre sektör 1 milyar doları geçti. Biz TAB Gıda olarak 250 milyon dolar ciroyla bu sektörün yüzde 25’ini oluşturuyoruz.
Grubunuz yılı nasıl kapatıyor, gelecek yılki ciro hedefiniz nedir?
- Bu yılı 700 milyon dolar ciroyla kapatacağız. Gelecek yılki hedefimiz 1 milyar dolar. Bu yıl 60 milyon dolarlık yatırım yaptık, gelecek yıl da enerji sektörü hariç, yine bir 60 milyon dolarlık yatırım yaparız.
Avrupa’daki Burger King’lerin turşusu Türkiye’den gidiyor
Türkiye’de mal aldığınız üreticilerde sizinle birlikte büyüyor mu?
- En büyük hedefimiz Türkiye’deki üretici kesimi de geliştirmek. Biz bugün iş yaptığımız üreticilerden BRC belgesi istiyoruz. Burger King olarak BRC belgesi olmayan üreticilerden mal alamıyoruz. Bu çok önemli ve tüketiciyi koruyan bir standart. BRC Standardı, İngiltere’deki herhangi bir perakendeciye, onun tedarikçisine ambalaj malzemesi temin eden firmalar için gerekli olan güvenlik, kalite ve uygulama kriterlerini belirliyor. Türkiye’de mal aldığımız üreticiler de gelişiyor. Bizim birkaç tedarikçimiz artık Burger King dünyaya da mal satar hale geldi. Bütün Avrupa’daki Burger King’lerin turşusu Türkiye’den gidiyor.
ERHAN KURDOĞLU
Kurdoğlu Grubu Yönetim Kurulu Üyesi Erhan Kurdoğlu, 1962 Samsun doğumlu. TED Ankara Koleji’nin ardından Miami Üniversitesi İnşaat Mühendisliği’ni bitirdi. 1986 yılında Türkiye’ye dönerek Ata İnşaat’ın üstlendiği Atatürk Barajı ve Hidroelektrik Santralı’nın inşaatında bir yıl çalıştı. Daha sonra Kurdoğlu Grubu’ndaki bazı şirketleri kurdu. 1995’de Amerikan fast food zinciri Burger King’in Türkiye temsilciliğini aldı. Geçtiğimiz aylarda da İtalyan Sbarro ve Amerikalı tavuk zinciri Popeyes’i Türkiye’ye getirdi.
Yazının Devamını Oku 29 Ekim 2007
TÜRKİYE’nin kendileri için çok önemli bir ülke olduğunu belirten Bayer Türk Genel Müdürü Dr. Sebastian Guth, "Hem iç pazar çok hızla büyüyor, hem de ihracat potansiyeli çok yüksek. 50 yıl önce geldiğimiz Türkiye artık bölgedeki üretim ve ihracat üssümüz" diyor. Guth, yıllık 402 milyon Euro ciroya ulaşan Bayer’in endüstri ve tarım ürünleriyle de büyümeye devam edeceğini söylüyor.
TÜRKİYE’de daha çok ’One a Day, Bepanten, Aspirin’ gibi sağlık alanındaki ürünleriyle tanınan Bayer, endüstri ve tarım ürünleri üretiminde de Türkiye’yi ’üretim ve ihracat üssü’ haline getiriyor. Türkiye’ye gelişinin 50’inci yılını kutlayan Bayer Türk’ün Genel Müdürü Dr. Sebastian Heinrich Johannes Guth, "Bayer için Türkiye çok önemli. Türkiye’nin de içinde bulunduğu Ortadoğu ve Afrika Bölgesi, Bayer Türkiye’nin büyümesine çok önemli katkıda bulundu. Bu bölgede Türkiye en iyi ülke konumunda" diyor. Bayer Türk’ün ürünlerinin hayatın her alanında olduğuna işaret eden Sebastian Guth, "Bugün CD’den damacanaya, spor ayakkabıdan TV gövdesine kadar birçok ürünün hammaddesini biz üretiyoruz" diye konuşuyor. Bayer Türk’ün 2006 cirosunun 402 milyon Euro olduğunu belirten Sebastian Guth, hem iç pazarın daha da büyüyeceğine, hem de ihracattaki potansiyelin artacağına inanıyor. Nisan 2007’den bu yana Bayer Türk Genel Müdürlüğü’nü yürüten Sebastian Guth ile Bayer’i ve Türkiye ekonomisini konuştuk.
Sağlık ürünlerinizle tanınıyorsunuz. Türkiye’de başka hangi alanlarda faaliyetiniz var?
- Küresel anlamda araştırma ve büyümeye odaklı bir şirketiz. Türkiye’de üç alanda faaliyet gösteriyoruz. Sağlık ürünleri, yüksek performanslı endüstri ürünleri ve tarım ürünleri. Etrafınıza baktığınızda hem işyerinizde, hem de evlerinizde hergün kullandığınız birçok malzame Bayer tarafından üretiliyor. Farkında değiliz, ama ürünlerimiz günlük hayatın her alanında yer alıyor.
50 yılda Türkiye’de hedeflediğiniz noktaya gelebildiniz mi?
- Evet, 50 yıldır Türkiye’deyiz. Toplam 1500 çalışanımız, Topkapı’da sağlık, Gebze’de tarım ürünleri üreten iki tesisimiz var. Türkiye’de İSO’nun 500 Büyük Firma listesinde 128’inci sıradayız. Kimya sektöründe ise en büyük 7’inci ihracatçı firmayız. Biz sadece Türkiye’de iyi bir noktada olmayı hedeflemekle kalmıyoruz, bölgesel olarak da ihracat ve üretim üssü haline geliyoruz.
İhracatta odaklandığınız pazarlar nereleri?
- Türkiye üretim üssü olarak faaliyet gösteriyor ve diğer ülkelerdeki Bayer şirketlerine de ürettiği ürünleri gönderiyor. Ağırlıklı Ortadoğu ülkelerine ihracat yapıyoruz ama ürettiğimiz ve ihraç ettiğimiz ürünler Tayland’a kadar ulaşıyor. Topkapı ve Gebze’deki fabrikalarımızdan Ortadoğu’nun yanısıra bazı Avrupa ülkelerine de ihracatımız var. 20’ye yakın ülkeye ihracat yapıyoruz. 2006 yılında 552 ton olan ihracatımız, bu yıl eylül sonu itibariyle 717 tona ulaştı.
Cironuzun, bulunduğunuz sektörlere göre dağılımı nasıl?
- 2006 yılındaki satışlarımız 402 milyon Euro. Toplam ciroda en büyük pay yüzde 54’le sağlık ürünlerinde. Endüstri ürünlerinin payı yüzde 31, tarım bölümünün payı ise yüzde 15.
Bayer Türkiye’nin dünya Bayer içindeki yeri nedir?
- 2007’nin ilk altı aylık sonuçlarına göre Bayer global bazda yüzde 22.4 büyüdü. Bayer Türkiye’nin de içinde bulunduğu Ortadoğu ve Afrika Bölgesi bu büyümeye çok önemli katkıda bulundu. Bu bölgede Türkiye en iyi ülke konumunda. Bayer için Türkiye çok büyük önem taşıyor. Bayer Türk 2006’da dünya sıralamasında 17’inci oldu. Bayer Türk olarak 2000’den bu yana 43 milyon Euro yatırım yaptık.
CD’den damacanaya birçok
ürünün hammaddesi bizden
Endüstriyel ürünleriniz genellikle hangi sektörlere yönelik?
- Makrolon isimli polikarbonat ürünümüz, yüksek sıcaklık dayanımı, cam gibi şeffaf dış görünüşü, yüksek mekanik özellikleri ve mukavemeti ile otomobil far camı, geri dönüşümlü damacanalar ile CD, VCD, DVD üretiminde vazgeçilmez bir hammaddedir. Bayblend, otomotiv sektöründe ve elektronik sektöründe TV gövdelerinin üretiminde kullanılıyor. Termoplastik Poliüretan ürünlerimiz ise boru, kablo, profil üretimi, otomotiv endüstrisi, inşaat, tarım ve spor alanlarında, kayak ve spor ayakkabı üretiminde kullanılıyor. Ürettiğimiz yüksek performanslı malzemeler, biz farketmesek bile günlük hayatın her anında yer alıyor.
Klinik çalışmalarında Türkiye de yer alıyor
Türkiye’de geliştirip dünyaya sattığınız ürününüz var mı?
- Bayer Türkiye olarak bir dizi ürünün gelişimine katkıda bulunuyoruz. Türkiye’de saha ve klinik çalışması yapılıyor. 350 farklı merkezde, toplam 2 bin 500 hastayı kapsayan çalışmalar sürdürülüyor. Böylece ürünün geliştirilme sürecine katkı sağlıyoruz. Geliştirilen bu ürünler hem Türkiye, hem dünya için üretiliyor.
Türk çiftçisine tohumdan
hasada destek veriyoruz
Tarıma dönük özel uygulamalarınız var mı?
- Türkiye’de sertifikalı pamuk tohumu üretimi ve pazarlaması yapıyoruz. Türkiye’nin ilk Agro Arena’sını Silivri’de açtık. Agro Arena, Türkiye’deki çiftçilere hububat üretiminde modern yetiştirme teknikleri ve üstün nitelikli ürünlerle verimlerini ve ürün kalitelerini artırma yollarının gösterileceği bir hububat tarlasından oluşuyor. İkinci adımda bu konsepti Adana’daki pamuk için uygulayacağız.
Genç, çevre elçileri seçiyor
SÜRDÜRÜLEBİLİR kalkınma konusunda gençleri bilinçlendirmek ve çevre korumada sanayinin oynadığı role dikkat çekmek amacıyla yürütülen Bayer Genç Çevre Elçisi Programı’na bu yıl Türkiye de katıldı. Bayer’in UNEP (Birleşmiş Milletler Çevre Programı) ile birlikte yürüttüğü program kapsamında üniversite öğrencileri arasında düzenlenecek proje yarışmasında dereceye giren iki öğrenci yurtdışında Türkiye’yi temsil edecek. Ana teması ’Suya doğru bakıyor musun?’ olarak belirlenen yarışma, suyun önemine ve giderek tükenen bir kaynak olduğuna dikkat çekilmesini, gençlerin bu konudaki çözüm önerilerinin değerlendirilmesini hedefliyor.
Hem iç pazar büyüyecek, hem
ihracat potansiyeli artacak
Bulunduğunuz sektörlerin geleceğini nasıl görüyorsunuz?
- Reçeteli-reçetesiz ürünler toplamında pazarda satışta en büyük ikinci şirketiz. Pazar payımız yüzde 8’in üzerinde. Öngörülerimize göre bu pazar daha da büyümeye devam edecek. YTL bazında önümüzdeki 5 yıl içinde Türkiye ilaç pazarının yüzde 9-12 arasında büyümesi bekleniyor. Daha fazla kişi sigorta kapsamına alınacak, ekonomik büyüme de devam edecek. Sağlık ürünlerinde Türkiye pazarında fırsatların olduğuna inanıyoruz ve pazarın büyüyeceğini öngörüyoruz. Hem kendi endüstrimizin, hem de diğer iş kollarında iç pazarın çok daha büyüyeceğini öngörüyoruz. Ayrıca ihracatta da Türkiye’nin çok büyük potansiyeli olduğunu düşünüyoruz.
Halı boyası satarak Türkiye’yi keşfetti, sonra üretime soyundu
BAYER’in Türkiye’ye yönelik ilk ticari faaliyeti, 1880’de Anilin ve Alizarin adlı halı boyalarının ihraç edilmesi ile başladı. 1950’li yılların başlarında Türkiye pazarının kazandığı önem, Bayer’in ihracatının yanısıra, ülkede üretim yapma kararı almasına da önayak oldu. 1955’de Bayer, Schering, Knoll ve Merck birlikte ’Birleşik Alman İlaç Fabrikaları’nı (BİFA) kurmuş ve her şirkete ait çeşitli ilaçları üretmeye başlamış. 1962’de BİFA’yı takiben, tarım ve veteriner bölümlerini bünyesinde bulunduran ’Bayer Tarım İlaçları Sanayi’, 1965’de ’Bayer Türk Kimya Sanayi’, 1966’da boya, elyaf ve endüstri kimyasallarının ticaretini yapmak üzere ’Kimyanil Kimya Ticaret’ kuruldu. 1989 başında bu üç şirket Bayer Türk adı altında birleştirildi.
DR. SEBASTIAN GUTH
Bayer Türkiye Genel Müdürü Dr.Sebastian Heinrich Johannes Guth, Otto Beisheim’da işletme okurken, Avrupa Komisyonu’ndan Belçika’da Yönetimi bursu kazandı. Michigan Üniversitesi’nde MBA, ardından Berlin Teknoloji Üniversitesi’nde ’Yönetim Bilimi’ alanında doktora yaptı. Üniversitede okurken, Deutsche Bank AG, BP Oil İngiltere, Henkel Paris ve Deutsche Lufthansa AG’de bazı projelerde yer aldı. 1999’da pazarlama, satış, iş geliştirme alanında kendi şirketini kurdu. 2001’de Schering AG’nin Ortadoğu ve Asya Bölgeleri’nde çalıştı. Üç yıl Schering AG Malezya, Singapur, Vietnam ve Brunei’de Genel Müdürlük yaptı. Berlin Schering AG’de Strateji ve İş Geliştirme Müdürlüğü, ardından Berlin Bayer Schering AG’de Başkan Vekilliği görevini yürüttü. Nisan 2007’de Bayer Türkiye Genel Müdürlüğü’ne atandı. Aynı zamanda, Bayer Schering Pharma ve Bayer Health Care Ülke Müdürü.
Yazının Devamını Oku 22 Ekim 2007
BUNDAN 65 yıl önce temelleri Gaziantep’te Mehmet Emin Horoz tarafından atılan Horoz Grubu, bugün 320 milyon doları aşkın ciro ve 2 bin çalışana sahip. Grup Hadımköy’deki genel merkez ve depo arazisi üzerinde 400 milyon dolar proje değeri olan dev bir kompleks yapmaya hazırlanıyor. Projede 5 yıldızlı otel, rezidans, alışveriş ve toplantı merkezi yer alacak. BUNDAN 65 yıl önce temelleri Gaziantep’te Mehmet Emin Horoz tarafından atılan Horoz Grubu, bugün 320 milyon doları aşkın ciro ve 2 bin çalışana sahip. Grubun 2008 ciro hedefi 350 milyon dolar. Horoz Holding Yönetim Kurulu Başkanı Nurettin Horoz, babasının rahatsızlığı üzerine henüz 11 yaşındayken işlerin içine girmek zorunda kalmış. Babasının vefatı üzerine de 17 yaşında o zamanki adıyla Horoz Nakliyat’ın başına geçmiş. Nurettin Horoz, şirketin merkezini 19 yaşındayken İstanbul’a taşımış. 1970 sonrasında uygulanan teşviklerden yararlanarak 10 TIR’lık bir filo oluşturmuş. 1980’lerde uluslararası taşımacılığa da başlamış. 1994’de Türkiye’nin Gümrük Birliği’ne girmesiyle vizyonunu batıya çevirip dünyaya açılmış. 1995’de deniz ve hava taşımacılığı ile gümrüklemeye girmiş. 2000’de Fransız taşımacılık devi SDV ile deniz ve hava taşımacılığında ortak olmuş. Bugün 350 milyon dolar ciroya koşan Horoz, 65’inci yılında gayrimenkul sektörüne de giriyor. Hadımköy’deki genel merkez ve depo arazisi üzerinde 400 milyon dolar proje değeri olan dev bir kompleks yapmaya hazırlanıyor. 220 bin metrekare ticari alana sahip komplekste, 5 yıldızlı otel, rezidans, alışveriş ve toplantı merkezi yer alması planlanıyor. Horoz Holding Yönetim Kurulu Başkanı Nurettin Horoz ve Horoz Grubu Şirketleri Yönetim Kurulu Başkanı Taner Horoz, Horoz’un geride kalan 65 yılının yanı sıra geleceğe dönük plan ve yatırımlarını birlikte anlattı.
Nakliyeci kökenli Horoz Lojistik, 65 yıldır bu sektörde. Günümüzde lojistiğin üstlendiği görev nedir?
- Lojistik ile nakliyecinin rolleri farklı. Lojistikçi biraz daha planlamacı hizmetleri entegre eden rolü üstlenen bir üst yapı. Bunun için dev firmalarla çalışıyoruz. Biz nakliyeci ile birlikte iş yapıyoruz. Müşterinin tedarik zinciri içinde yer alan lojistik ihtiyaçlarına en uygun çözümü üretiyoruz. Depolama, gümrükleme, sigorta, her türlü taşıma hizmetini organize ediyoruz. Katma değer yaratıp hizmet kalitesini artırabiliyoruz.
İNŞAAT FİRMASIYLA ORTAK YAPARIZ
Lojistik, otomotiv ve perakende dışında yeni bir sektöre girmeyi düşünüyor musunuz?
- Şu anda Hadımköy’de genel merkezimizin ve depolarımızın bulunduğu alana büyük bir kompleks yapmayı planlıyoruz. Buraya 1991’de geldik. Şimdi buralar öyle gelişti ki etrafımız konutlar, alışveriş merkezleri, parklar, oyun sahalarıyla doldu. Sanki çocuk parklarının yanında TIR’cılık yapıyormuşuz gibi olduk. E-5’le TEM’in kesiştiği bir noktadayız. Burada çok büyük bir kompleks kurmak için çalışmalara başladık.
Nasıl bir proje olacak?
- Çok büyük bir proje olacak. 5 yıldızlı, 350 odalı bir otel, alışveriş merkezi, bin konut ve toplantı merkezinden oluşacak. 100 bin metrekare konut, 100 bin metrekare alışveriş merkezi, 20 bin metrekare otel, yerin altında da 100 metrekarelik otopark planlıyoruz.
Böyle bir proje değeri nedir?
- Kompleksin ticari değerinin 400 milyon dolar olacağını tahmin ediyoruz. Bu projeyi bir inşaat firmasıyla ortak yapmayı ve önümüzdeki yıl başlamayı düşünüyoruz. İnşaat bizim işimiz değil, ciddi bir bilgi ve birikim istiyor.
İtalya, Rusya ve Polonya’da lojistik şirketleri kurduk
Lojistikte yurtdışında nasıl bir strateji izliyorsunuz?
- İtalya, Polonya ve Rusya’da şirketler kurduk. Araç yatırımlarımızı yaptık. Türk plakalı araçlarla sıkıştığımız noktada yabancı plakalı TIR’larımızı devreye sokuyoruz. Türk nakliyecisinin önünde araç geçiş kotaları, otoban ücretleri, vizeler gibi birçok engelle karşılaşmadan müşterilerin malını taşıyabiliyoruz. Ayrıca artık Türk kökenli müşterilerimizin uluslararası ticarette iş ortağı haline geliyoruz. Çok uluslu Türk şirketlerinin Çin’den, Hindistan’dan aldıkları malları Rusya’ya, Polonya’ya taşıyoruz. Burada henüz 10 milyon dolarlık olan iş hacmimizi önümüzdeki yıl 35 milyon dolara çıkaracağız.
NURETTİN HOROZ
Horoz Yatırım Holding Yönetim Kurulu Başkanı Nurettin Horoz, 1941 Gaziantep doğumlu. 1952 yılında babası Mehmet Emin Horoz’un rahatsızlanması üzerine henüz çocuk yaşta aile şirketi Horoz Nakliyat’ta çalışmaya başladı. 1957’de babasını kaybeden Nurettin Horoz, 17 yaşında işlerin başına geçti. Nurettin Horoz, Uluslararası Nakliyeciler Derneği (UND) Üyesi.
Horoz Lojistik’in müşterileri için ürettiği bazı iş çözümleri
MALI VE SERVİSİ BİRLİKTE GÖTÜRÜYORUZ: Bosch, Siemens, Profilo ve Vestel bayileri artık bizim depomuzu kullanıyor. Bu deponun bünyesinde hepsinin yetkili servis elemanları mevcut artık. Ürün satılınca müşteriye teslim ederken yetkili servis elemanını da götürerek ürünü kullanıma hazır hale getiriyoruz. Üreticiler de hangi bayisi, hangi malı, ne zaman, kaç adet satmış izleyebiliyor. Müşteri de bir gün malın, başka gün servisin gelmesini beklemek zorunda kalmıyor.
KLİMALAR DOLAŞMAKTAN KURTULDU: Uzakdoğu’dan klima ithal eden bir firma malın tamamını İstanbul’a getirip oradan bayilerine dağıtıyordu. Biz, hangi bölgede ne kadar satmayı planlıyorsa Uzakdoğu’dan yüklemeyi ona göre yapıp direkt olarak satılacakları bölgelerdeki depolara teslim etmeye başladık. Böylece mallar karayoluyla tekrar başka illere gitmekten kurtuldu.
COLİN’S’E CİDDİ TASARRUF SAĞLADI: Colin’s’in sahibi Eroğlu Grubu’na çok ciddi tasarruf sağladık. Colin’s, Türkiye dışında bazı ülkelerde güçlü. Uzakdoğu’dan büyük ithalatı var. Bunları Türkiye’ye getirip, ayrıştırıp diğer ülkelerdeki mağazalarına gönderiyordu. Biz Çin’de onlar adına depoladık, verdiği siparişe göre orada ayrıştırıp doğrudan gidecekleri ülkelerdeki mağazalara yolladık. Malların hepsinin Türkiye’ye gelmesine gerek kalmadı.
KOÇTAŞ’IN ÜRÜNLERİNİ KURUYORUZ BİLE: Koçtaş’ın bütün mağazalarına yapılan nakliyenin yanında, müşteriye sattığı ürünleri de teslim ediyoruz. Üstelik bu konuda yetişmiş elemanlar aldık, taşıdığımız mobilya türü ürünleri müşteri isterse biz kurabiliyoruz.
Tiffany’de 2008 ciro hedefi 45 milyon dolar
Tiffany ile perakende sektöründe beklediğinizi bulabildiniz mi?
- Tiffany’nin isim hakkını 1999’da aldık. Bu işte Modateks ile ortağız. 2001’de krize yakalanınca 2004’de ihtiyatlı gittik. Son 3 yıldır önemli alışveriş merkezlerinde 40 mağaza açtık. Önümüzdeki 3 yılda 25-30 mağaza daha açacağız. Anadolu’da da önemli noktalarda 40 bayimizin mağazası var. 2006’da 27 milyon dolar olan cironun da 2007’de 35 milyon dolar olmasını bekliyoruz. 2008 hedefimiz ise 45 milyon dolar.
12 milyon dolara ticari araç merkezi yapıyoruz
Otomotivde yeni yatırımınız olacak mı?
- 1996’dan beri Renault Trucks ana bayisiyiz. 2005’ten beri de Frauhauf markalı römork satış ve servis hizmetini yürütüyoruz. Hadımköy’de TEM Otoyolu üzerinde 12 milyon dolara yeni bir merkez kuruyoruz. Su tankeri, özel temizlik araçları, itfaiye arabasının üst ekipmanları gibi özel amaçlı araçları da satacağız. Böylece sattığımız ticari araçların üst ekipmanlarını da hazır bulunduracağız. Ayrıca ticari araçlarda çok yapılmayan ikinci el araç alım satımını da yapacağız.
1952 yılından beri şirketin başında olan 66 yaşındaki Nurettin Horoz, artık sadece Horoz Holding Yönetim Kurulu Başkanı. Üç ay önce bütün yetkilerini ve Horoz Grubu Şirketleri Yönetim Kurulu Başkanlığı’nı oğlu Taner Horoz’a devretti.
Yazının Devamını Oku