Askeri vesayete biriken tepkiler, komplekslerle, öfkelerle, acemilikle, rövanş duygularıyla ve hatta yıllarca laf edilemeyen babaya karşı ergenlik buhranı, karşı çıkma duygularıyla karışmış bir buhrana dönüşmüş vaziyette. Uluslararası konjonktürde bu türden bir kusmanın ortaya çıkmasına müsait. İşte yaşadığımız bu!
Samimi olalım, bu demokratikleşme falan değil, umarım bir şekilde sonu o mecraya akar. Demokratikleşme dediğimiz de her zaman uhulet ve suhuletle olmayabiliyor, belki biz de bir buhranın ardından düze çıkarız.
UFUK BELİRSİZ
O zaman olanları hayra yorarız. Ancak, mevcut tablonun ufku henüz belirsiz.
Sivilleşme, kurumların alanlarının, sınırlarının demokratik çerçeveye oturtulmasıyla olur.
Kolay bir süreç olmayabilir, ama düpedüz kurumlar kavgasıyla, ayak oyunları, söz dalaşıyla olmayacağı kesin. Böyle bir gidişin sivil siyasetin alanını genişletmek değil, yönetilebilirlik kriziyle sonuçlanması ihtimali çok yüksek.
Bu açıdan, olan bitenin, uzun vadede mevcut hükümetin de lehine olmadığını düşünüyorum.
Demokratik ortam için gereken asgari toplumsal mutabakat yok, kurumlararası uyuma giden bir süreç ufukta gözükmüyor. Mevcut kurumların hiçbirinin toplumun tamamının nezdinde güvenilirliği kalmadı. Bir kuruma güvenen, diğerini düşmanı olarak görüyor.
Hukuk şemsiyesi o kadar delik deşik oldu ki, herkesin savcısı kendine noktasına gelmiş vaziyetteyiz.
Kendimizi kandırmayalım, böyle bir ülkede demokrasi falan işlemez. Gücü eline geçiren diğerinin canına okur.
Askere gık diyememekten, askere sövmenin meziyet haline geldiği noktaya hızlı bir savruluş söz konusu.
Bu sivilleşme değil, savruluş.
Demokratikleşme kavgası vermekle, kavga etmeyi demokratikleşme zannetmek farklı şeyler. Bunu anlamakta zorlanırsak, demokratikleşmede de, sivilleşmede de daha çok zorlanırız.
Oysa, önümüzde çok çetrefil meseleler var. Daha Kürt meselesini çözecek, karpuz kesecektik.
Diğer taraftan, içinde bulunduğumuz bölgede sorunlar azalmıyor artıyor, ortalık sakinlemiyor, daha da ısınıyor. Türkiye bu hararetli bölge ve sürecin tam ortasında. İç politika savruluşları Türkiye’yi zayıflatacak.
ALABORA OLMAK
Yok, "büyük, lider Türkiye" hayalinden falan bahsetmiyorum. Benim, heyheyli politikalarla işim olmaz. "Dış güçlere karşı birlik ve beraberlikten" de bahsetmiyorum. On yıllar boyu, bu bahanelerle otoriter siyasetlere mahkûm olduk. Soğuk Savaş üzerimizden buldozer gibi geçti.
Düpedüz alabora olmaktan bahsediyorum.
Bölgede çıkacak krizlerde, savaşa, çatışmaya karşı dik duramayacak hale gelmekten bahsediyorum. Barışcı bir dış politika izlemek için gereken güçten söz ediyorum.