HAFTA sonu, Diyarbakır’da, Demokratik toplum Kongresi’nin (DTK) düzenlediği, Demokratik Toplum Çalıştayı’na katıldım. Çalıştay’ın amacı, ‘Demokratik Özerklik Projesi’ni tartışmaktı. Tartıştık.
İktidar’ın ‘Demokratik Açılım projesi’ni başlattığı günlerde, ‘kolektif haklar’ı konuşmayacaksak, çözüm adına hiçbir şey yapamayız’ türünden şeyler yazdığım ve söylediğim için ‘süreci sabote ediyor!’ diye topa tutuldum. Oysa, Kürt meselesi hakkında biraz fikir sahibi olan herkesin, bu konunun bireysel ve kültürel haklar çerçevesinde kalınarak çözülemeyeceğini biliyor olması gerekir. ‘Kürtler’, uzun süre ne istediklerini açık açık söylemedikleri şeklinde suçlandılar. Şimdi, Kürt siyasal hareketi, DTK çerçevesinde ne istediğini açıkça söylüyor; ‘Demokratik özerklik’! İşi daha fazla uzatmadan ‘demokratik özerkliği’ hep birlikte tartışmaya başlamak durumundayız. Daha önce, ‘Güç olsun, geç olmasın’ başlıklı bir yazı yazmıştım. Aynı şeyi tekrarlamak zorundayım. Hep ‘geç olsun, güç olmasın’ denilir. Kürt meselesinin çözümünde doğru olan ise tam tersi, yani ‘güç olsun, geç olmasın!’. Tarih, maalesef, bazı konularda ‘güç olmasın’ diye bizi beklemiyor, bazı meselelerde geç kalınırsa doğacak sonuçlar o kadar ağır ki, ‘güç’ olanı denemek zorundayız. Türkiye’de, Kürtler ile barış içinde bir arada yaşamanın yolunu bulmak birçok nedenle son derece güç. Hiç hazırlıklı olmayan bir kamuoyunda ‘demokratik özerklik’ tartışmanın, müzakere etmenin ne kadar güç olduğu ortada, ancak üstesinden gelmek zorundayız. İsterseniz işe en başından başlayalım. Ahmet İnsel, Çalıştay’da yaptığı konuşmada, mevzuyu çok iyi tanımladı; ‘Türkler bölünme, Kürtler asimilasyon endişesi taşıyor’. Bu endişe ve çekinceleri aşmak zor ama başka yolu yok. Çalıştay’a katılanlar olarak, her birimiz, DTK’lılara, bu açıdan söyleyeceklerimizi söyledik. Ancak, Türkiye’de daha geniş çevrede, bu konuları tartışmak açısından, her şeyden önce bir noktayı açıklığa kavuşturmakta yarar var. Evet, bölünme endişesi var ve bunun aşılması, öncelikle de güven sorunun çözülmesi gerekiyor. Ancak, Kürt siyasi hareketi, ‘devlet’ ve bağımsızlık istemediklerini açıkça ifade ettiklerinde, bu kez de, bu ifade de endişe gidermek yerine bir ‘zaaf’ olarak anlaşılıyor. ‘Olmayacağını anladılar!’ diye ipe un serilmeye başlanıyor. Diğer taraftan, taleplerini açıkça ifade ettiklerinde, ‘vay, küstahlar, bu ne cüret!’ havası hakim oluyor, dolaylı ifadeler kullandıklarında ‘takiye’ yapmakla, samimiyetsizlikle itham ediliyorlar. Artık bu konuda bir karar versek diyorum. Kendilerini açıkça ifade etmelerini ve bu noktada tartışma ve müzakereye mi başlamak istiyoruz, yoksa duymak istemediklerimizi bizden saklamalarını mı? ‘Demokratik özerklik’ tartışmasının da bu çerçeveye hapsedilip, ciddi bir imkanın yine heba edilmesinden kaygı duyuyorum. DTK, toplantının sonunda açıkça şunu ifade etti: ‘Kürtler, kendilerini yönetmek istiyorlar’ ve bunu yapmak için devlet ve bağımsızlık değil, ‘bir arada ve ayrı devlet olmaksızın özerk yönetim’ formülü öneriyorlar. Bu öneriyi dinlemeye ve konuşmaya hazırsak, gerisi uzun bir tartışma ve müzakere sürecinin sonucunda netleşir. O nedenle, en başından, ‘tam olarak ne istiyorsunuz? Biz belirsiz bir şeyi tartışmayız’ diye kaçak oynamanın alemi yok. ‘Demokratik Özerklik’, tam olarak tarifini istemek yerine, en genel hatları ile neyin talep edildiğini tartışarak, neyin mümkün olabileceğinin yollarını arayarak netleşebilir. Niyetimiz ciddi ise, ‘karşı taraf’tan tarif talep etmek yerine birlikte tarif etme sürecinin kapısını açmak gerekir. ‘Demokratik özerklik’ düpedüz federatif yapı, neyini tartışacağız? demenin alemi yok! ‘Federalizm’, ‘eyalet’ gibi terimler çok endişe uyandırıcı olduğu için, Kürtlerin taleplerini karşılayan, farklı bir formül geliştirme yolunu deniyorlar. İspanya gibi başka örnekler üzerinden gitmek de bir noktadan sonra anlamsız. Her ülkenin, toplumunun, tarihinin şartları birbirinden çok farklı. En iyisi, terim kavgasını bir yana bırakıp, bizim kendi modelimizi geliştirmeye çalışmak. Mümkünse diğer örnekleri aşan formüller bulmak ve dünyanın diğer yerlerinde benzer durumlar için de, dikkate almaya değer, bir ‘Türkiye modeli’ oluşturmak. Kürtler, samimi olarak bunu gerçekleştirmek için çaba sarf ediyor. Ancak çözümü mümkün kılacak olan, bu çabayı Türkiye geneline yaymak, tüm çevreleri bu tartışmaya katmak ve modeli hep birlikte yaratmak!